Ramazan ayı geldi, hoşgeldi. Hem bedeninize hem ruhunuza şifa olan, hoşgörünün hâkim olduğu bir Ramazan ayı olması dileğiyle... Bu Ramazan ayı sofranızın olmazsa olmazlarından geçtiğimiz hafta yazımda bahsettim. Bu hafta ise olmaması gereken bir şeyden bahsedeceğim. ‘İsraf’. Evet doğru duydunuz, maalesef maniveyatı yüksek bu ayda israf seviyeleri artıyor. Büyük iftar sofraları yerine ihtiyacımız kadar olanı tükettiğimiz bir Ramazan’ın, hem insan hem gezegen sağlığına iyi geleceği unutulmamalı...
Sürdürülebilir şekilde gıda kaybını ve israfını azaltmak, gıdanın erişilebilirliğini ve erişimini artırma potansiyeline sahip. Bu noktada sizlere ‘zero waste’ yani sıfır atık yerine ‘low waste’ yani düşük atık terimini hatırlatmak istiyorum. Esas hedef toplumsal bilinç üzerinde olmalı. “Bir kişiden ne olur” bakış açısından uzaklaşarak bu konuda yapabileceklerinizi gözden geçirin.
Güncel veriler neler söylüyor?
Küresel olarak, tarım-gıda sistemleri her yıl yaklaşık 11 milyar ton gıda üretiyor ve birçok
Çok dikkat etmemiz gereken bir döneme giriyoruz. Ramazan’da nefsimize hâkim olmak kadar beslenmemize de özenmeliyiz. Bu ay boyunca hem iftarda hem de sahurda dikkat edilmesi gereken bazı adımlar ile doğru bilinen yanlışlara gelin birlikte göz atalım.
Bu yıl Ramazan ayı baharın habercisi olarak geldi, hoş geldi! Mis kokulu pide kuyrukları, iftar-sahur hazırlıklarının tatlı telaşı, kalabalık sofralar... Bu Ramazan’ın birlik ve beraberlikle, israfsız olması ortak temennimiz. Bu dönemde gerek danışanlarımdan gerek ise çevremden beslenmeyle ilgili pek çok soru alıyorum. Ramazan ayında dikkat edilmesi gereken bazı adımları ve doğru bilinen yanlışları gelin bir kez daha ele alalım.
1- Glikoz şurubu oyunu
Sizlere ilk olarak hurmadaki “oyundan” bahsetmek istiyorum. Ramazan ayının gelmesiyle iftar sofralarının olmazsa olmazı hurmaya olan ilginin arttığı bir gerçek. Altını çizmek istediğim en önemli nokta glikoz şurubu konusu. Ramazan ayında raflarda pek çok farklı marka ve alternatifini gördüğümüz hurmaları tatlandırmak, daha parlak göstermek veya raf ömrünü
Bir pandemi düşünün, bulaşıcılığı olmayan ama sıklığı her geçen gün artan, üstelik tedavisi yeterli ve dengeli beslenmeden geçen... 4 Mart Dünya Obezite Günü idi. Günümüzde obezite, psikolojik ve fizyolojik sorunlar ile ekonomik yükü giderek artan kronik bir hastalık. Dünyada aşırı kilolu insanların sayısının yetersiz beslenenlerden daha fazla olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Bu yılın teması ‘Let’s Talk About Obesity And...’, yani ‘Obezite ve ... Hakkında Konuşalım’. Obezite ile kesişen konuları ele almak için böyle bir tema seçilmiş. Gelin boşlukları birlikte dolduralım. Obezite ve kadın sağlığı, obezite ve metabolik sendrom, obezite ve ruh sağlığı, obezite ve mikrobiyota... Obeziteyi pek çok madde ile ele almak mümkün.
Peki ya güncel veriler geleceğe dair neler söylüyor? İyi haberler vermek isterim ama sonuçlar pek de öyle görünmüyor.
İki kişiden biri obez olacak
2030’da iki kadından birinin obezite ile karşı karşıya kalacağını biliyor musunuz? Üstelik bu tahmin ülkemiz
Biz kadınların yaş alındığında karşılaştığı menopoz, doğal bir geçiş dönemi. Bu süreçte karşılaşabileceğimiz anksiyete gibi semptonların yönetiminde beslenme düzeni öne çıkıyor. Peki, ne yapmalıyız? Gelin 10 başlık altında inceleyelim.
“Sürekli sıcak basıyor, başım çok ağrıyor, ruh halim oldukça değişken, beslenme düzenim aynı olmasına rağmen kilo alıyorum ve bel çevremin genişlediğini hissediyorum, halsizim.” Bu cümleler size tanıdık geliyor mu? Menopoz, kadınların hayatında yaş ilerlemesinin getirdiği doğal bir süreç. Ancak hakkında her zaman bu doğallıkla konuşmak mümkün olmuyor, bu nedenle birçok kadın bu süreçte dikkat etmesi gerekenleri tam olarak bilmiyor. Hayatımın bu yeni dönemini ben de kabul ediyorum, karşılıyorum ve kendimi gözlemliyorum, keşfediyorum. Ben de yukarıdaki semptomları, bazı değişiklikleri hissetmeye başladım ve aslında bu da hayatın bir normali.
Menopause dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, beslenme düzeni, menopoza geçiş sırasında ve menopoz sonrası yıllarda kadınlarda duygu
Bebeklik döneminde sağlıklı bağırsak florasına sahip olmanın ilerleyen yaşlarda pek çok fayda sağlayabileceğini biliyor musunuz? “Ağaç yaş iken eğilir” atasözünü, “Bağırsak florası erken yaşta beslenir” olarak yorumlamak yanlış olmaz.
İnflamatuar bağırsak hastalıkları (İBH) günümüzde sıklığını giderek artırıyor. Bu küresel artışın ise net bir açıklaması yok, genetik ve çevresel faktörler söz sahibi. Crohn hastalığı ve ülseratif koliti içerisinde barındıran, kronik inflamasyonla ilişkili olan bu hastalıkta beslenmenin önemli bir rolü var. Özellikle yaşamın ilk yıllarında hassas olan bağırsaktaki bakterilerin rolü büyük. Peki sağlıklı bağırsak florasına sahip bebekler, ilerleyen yıllarda bu riski ne kadar azaltabiliyor?
Hastalık riski
Yüksek fruktozlu mısır şurubu tüketimi, yüksek yağlı beslenme gibi etkenlerin hastalık riskini artırabileceğine araştırmalar var. GUT Dergisi’nde yayımlanan bir çalışmada, beslenme ve inflamatuar bağırsak hastalıkları arasındaki ilişki erken dönemde değerlendirilmiş. Bir yaşından
Kaç yaşında olduğunuzdan çok, kaç yaşında hissettiğiniz ve yaşadığınız çok daha kıymetli. Peki, yaş almanızı geciktirecek adımlar neler, sağlıklı yaş almak için neler yapmalı? Gelin 10 adımda inceleyelim...
Vücudumuz yaş aldıkça bazı fizyolojik değişimler başlıyor. En küçük yapı taşlarımız olan hücreler de buna dâhil. Örnek vermek gerekirse bağırsak kök hücrelerinin hücresel dengeyi koruma kapasitesi yaş almayla birlikte azalıyor. Science Advances’da yayımlanan araştırmada, bağırsak kök hücrelerinin besin adaptasyonu ile yaşlanma arasında yeni bir etki mekanizması keşfedilmiş. Yani sağlıklı yaş alma yolculuğunda da ilk iş bağırsakları beslemek. Bir başka araştırmada ise yetersiz beslenme olmadan kalori kısıtlamasının, çoğu türde yaşam süresini uzattığı ve yaşa bağlı bozuklukların başlangıcını geciktirdiği vurgulanıyor. Bazı dönemlerde aralıklı oruç veya açlık periyotlarının faydalı olabileceği belirtilmiş.Sonuçlarda göre başta karaciğer enzimleri olmak üzere pek çok parametrede iyileşme görülürken,
Turunçgiller, içerdikleri C vitaminiyle kış aylarında bizi hastalıklardan korumaya yardımcı olan doğal kurtarıcılarımız. Kış meyveleri de özellikle C vitamini açısından daha zengin. Yani doğa bu dengeye uygun bir şekilde kış aylarında bize mandalina, portakal, greyfurt gibi C vitamini kaynaklarını sunuyor.
Portakal, mandalina gibi meyveler iyi şansı ve zenginliği temsil ettiği varsayılan renkleri nedeniyle en popüler şanslı meyveler. Hatta bazı kültürlerde portakalların kötü şansı önleyebileceğine inanılıyor. ‘The Godfather’ hariç, öyle ki filme genellikle bir karakterin ölümünden önce ya da şok edici trajedilerden önce ekranda portakal beliriyor. Peki ya kıpkırmızı rengiyle içimizi ısıtan ve ismini de buradan alan, coğrafi işaret adayı Mersin Kan Portakalı’nı daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Yerelin İzinde
Beslenmede yerel ve Coğrafi İşaret tescilli ürünlere verilmesi gereken önemden hep bahsediyorum. Kan portakalının hikayesi, 1937 senesinde İtalya ve İspanya’dan bölgesinden Mersin’e uzanan bir yolculuk. Bu coğrafyadaki sıra
Vücudumuzun biyolojik saatinde beslenmenin rolü büyük. Yeni araştırmalar kalp hastalıklarının önlenmesinde kahvaltıyı atlamak yerine daha erken saatlere planlamanın fayda sağlayabileceğini söylüyor
Vücudumuzun bir iç saati var ve tüm metabolik süreç aslında bu saate uyumlu halde çalışıyor, tıpkı bir saat gibi.. Bu yüzden “sirkadiyen ritim” vücudumuzun biyolojik saati olarak da adlandırılıyor. Uyku düzeni, iştah kontrolü, hormon seviyeleri, kan basıncı, vücut ısısının ayarlanması ve günlük aktivitelerimiz de sirkadiyen ritimde söz sahibi. Bozulmuş sirkadiyen ritim, kalp krizi, inme, obezite, yüksek tansiyon ve hatta enfeksiyonlara yakalanma riskini artırıyor.
Günümüzde Batı tipi beslenmenin artışı, zaman eksikliği algısıyla bağlantılı modern yaşam tarzı ve öğün atlamayı teşvik eden beslenme modelleri, gece geç saatlerde yemek yeme ve çok uzun süre aç kalma gibi bazı değişimlere sebep oluyor. Peki, bu konuda güncel araştırmalar neler söylüyor? Nature Communications dergisinde yayımlanan