Kulaktan kulağa Infantino!!!

15 Haziran 2013

Çok değil, iki hafta önce UEFA’nın Türkiye’deki şike süreciyle ilgili sessizliğini bozabileceğini dile getirmiştik. O günlerde Aykut Kocaman istifa etmiş, Fenerbahçe sarsılmış, Başkan Aziz Yıldırım öfkelenmişti. Lakin sarı-lacivertli camia için daha ağır bir kriz kapıda bekliyordu.
Dilimiz döndüğünce tehlikeye dikkat çekip şöyle demiştik: “Bu konuda iki farklı görüş var. İlki, UEFA Türkiye Futbol Federasyonu’nun gerekli hukuki yaptırımları uyguladığına kanaat getirecek ve dosya kapatılacak. Diğeri, ulusal liglerin ve Avrupa’daki organizasyonlarının bitmesini bekleyen UEFA, TFF’nin cezalarından tatmin olmayıp, kendi dinamiklerini harekete geçirecek. Olaya bu açıdan bakıldığında, Aziz Yıldırım’ın kaderinin Aykut Kocaman’ın istifası değil, doğrudan UEFA’nın vereceği karar ile bağlantılı olduğu düşünülebilir.”
Bugün geldiğimiz nokta da ortada. UEFA, Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüpleri ile yedi yöneticisini disiplin komitesine sevk etti. Başta Aziz Yıldırım olmak üzere adı geçen yöneticilerin ömür boyu futboldan men, kulüplerimizin de UEFA organizasyonları dışında kalma riski var.

Platini dinler mi?
Öncelikle şu gerçeği görmeli ve kafamızı kumdan çıkarmalıyız. 3 Temmuz

Yazının Devamı

Olacak iş değildi, ama oldu işte!

8 Haziran 2013

Gezi parkı eylemleriyle ilgili en çarpıcı saptamalardan birini Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı yaptı. Hem nalına hem mıhına cinsinden. Ne dedi Avcı? “Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan birbirinden çok farklı kesimleri, grupları, fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk.”
Sağcısı solcusu, dindarı ateisti, genci yaşlısı, Fenerlisi Trabzonlusu, el ele kol kola katıldı direnişe. Aynı duyarlılık uğruna birlikte biber gazı soluyup, beraber tazyikli suya direndiler. Bir ağızdan slogan atıp, polis copunun acısını tattılar.
Milli Eğitim Bakanı’nı şaşırtan tablo aynen buydu. Siyaset üstü kalabalıkların dayanışması, tek yumruk ve yürek olması hayal bile edilemeyecek bir oluşumdu. Siyasi muhaliflerin yıllardır başaramadığını, siyasete liderlik edenlerin sert üslubu, gurur kırıcı söylemleri, dayatmaları ve güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesi başarmıştı bu kez.
Camilerin kapısı direnişçilere açılmış, o meydanlarda kandil kutlaması yapılmış, düne kadar birbirine düşman gözüyle bakan taraftar grupları dostluk mesajları yayımlamış, aydınlar uyanmış, günlerce suskun

Yazının Devamı

Aziz Yıldırım diktatör mü?

1 Haziran 2013

7 Mayıs günü, akşam saatlerinde konuşmuştum Aziz Yıldırım ile. Son derece kararlı, medyada yer alan haberlere öfkeli bir ses tonuyla, “Kimse rüya görmesin. İki yıl daha buradayım. Ben olduğum sürece Aykut Kocaman da görevinin başında” demişti. Fenerbahçe gibi büyük bir camianın patronu olarak, elbette her konuda söz sahibiydi Aziz bey. Kurumsallığın lafta kaldığı bir futbol düzeninde, kulüp başkanlarının çok seslilikten yanaymış gibi görünme çabalarını da garipseyemezdik.
Lakin teknik adamın, futbolcunun, hatta yöneticinin de aynı haklara sahip olduğunu es geçip, her fikir ayrılığında “tek adam” rolüne soyunmanın da bir sınırı vardı. Ve o sınır aşıldığında neler olabileceğini gördük. 3 Temmuz sürecinin en çok yıpranan isimlerinden biri olan Kocaman’ın, taşıdığı yükün yanı sıra yaşadığı stres patlaması, ayrılmaz denilen ikiliyi zıt kutuplara taşıdı. Hem de “Ben olduğum sürece Kocaman görevinin başındadır” satırlarının mürekkebi kurumadan.

Kocaman kalkan değilmiş!
Peki, defalarca istifa kararı alan Kocaman ile her defasında onu ikna eden Yıldırım arasında bu kez de bir orta yol bulunamaz mıydı? Transferin en civcivli günlerinde onca fikir ayrılığına karşın, böylesi derin

Yazının Devamı

Ne çektik be senden UEFA!

25 Mayıs 2013

UEFA İcra Kurulu, disiplin ihlalleriyle ilgili yeni sezonda uygulanacak yaptırımları ciddi biçimde ağırlaştırdı. Futbolun ruhunu zedeleyen ırkçılık, şike, bahis, doping, hakeme saldırı gibi eylemlere maksimum cezalar öngörüldü.
Örneğin ayrımcılık yapan futbolcuya 10 maç, ilgili kulübe saha kapatma ve para cezası verilecek. Şikede daha önce 20 yılla sınırlanan zaman aşımı artık olmayacak. Hakeme saldıran futbolcuya 10 değil, 15 maç ceza kesilecek. Dopinge önlem olarak bine yakın futbolcuya biyolojik pasaport çıkarılacak ve bu oyuncular takibe alınacak. Şike, bahis ve doping eylemleri karşısında yaptırımları uygulamakta yetersiz kalan ulusal federasyonların yerine, bizzat UEFA disiplin kurulu devreye girecek.
Şimdi diyeceksiniz ki bize ne? Sanki Türkiye’de ırkçılık, şike, bahis, yolsuzluk, doping mi var? Bize böyle pis işler yakışır mı? UEFA önce kendi kapısının önünü temizlesin, sonra millete ahkam kessin. Doğrudur. Ofisindeki halının altı mikrop yuvasına dönmüş bir kurumun tarafsızlığına, dürüstlüğüne, alacağı kararların objektifliğine nasıl inansın ki insanlar? Güç ve paranın yarattığı kombinasyonun, hiçbir dönem zayıfın yanında yer aldığı görülmüş müdür? İki de bir

Yazının Devamı

Fenerbahçe ve Tolga

23 Mayıs 2013

Dünyanın hangi coğrafyasında bir futbol maçı için 5 binden fazla kolluk kuvveti görevlendirilmiş, o maçın oynanacağı kentte olağanüstü hal edilmiş, yaşam durma noktasına gelmiş diye sorsanız, yanıtı Türkiye’den başka ülke olabilir miydi? İşte biz bunu başardık. Gerilim, kaos, sevgisizlik ve düşmanlık hislerinin Türk futbolunu getirdiği son nokta bu. Yazık, bin kere yazık.
***
Günler öncesinden yaratılan olumsuz atmosferin saha içine yansıması kaçınılmazdı. Lakin bu stres soğukkanlı kalmayı başaran Fenerbahçe’ye yaradı. Emre ve Zokora arasındaki gerginlik, Trabzonsporlu oyuncuların konsantrasyonunu bozdu. Bu ikilinin ilk fiziki temasında sinirler gerildi. Aklı maçta değil rakibinde olan Zokora, oyundan alınıncaya dek Trabzonspor orta sahası bir kişi eksik oynadı. Soner bu açığı kapatamadı. Sağ kanatta Volkan etkisiz kaldı. Tolunay Kafkas’ın bu maçta çok şey beklediği Adrian son derece silik idi. Kontrollü oyunu tercih eden Fenerbahçe alışıldık hücum alternatiflerini kullanmak yerine, geriden rakip savunmanın arkasına atılan uzun toplarla pozisyon bulmaya çalıştı. İlk denemesinde Sow bu açığı affetmedi. Sarı-lacivertli ekip maç boyunca bu ısrarından vazgeçmedi.
İkinci

Yazının Devamı

Futbol böyle güzel

19 Mayıs 2013

Maç öncesi tribünlerde ve saha içinde o kadar güzel görüntüler vardı ki, Galatasaray’ın şampiyonluk kupasının süsü oldu adeta. Önce iki takım taraftarının hep birlikte seyirciye gitmesi, sonra geçen haftaki derbiye gölge düşeren o feci olayın kurbanı Burak Yıldırım’ın anılması, ardından ligimizde forma giyen siyahi oyunculara destek ve ırkçılığa tepki olarak açılan pankartlar, gala maçının önüne geçen muhteşem hareketlerdi. Sıkıntılı günler geçiren Türk futbolunun geleceği için hepimizi umutlandıran bu tabloyu yaratanları alkışlıyor, gözlerinin önündeki tehlikeye duyarsız kalanlara mesaj olmasını diliyoruz.
Koca bir sezon ıslanan formaların, harcanan emeğin ödülünü almak için muhteşem atmosferde son doksan dakikaya çıkan Galatasaray ve kupa maçına odaklanan Trabzonspor’un mücadelesi de final tadında özel oldu. Hem futbol, hem fair-play adına. Galatasaray’ın bu ligde neden açık ara şampiyon olduğu sorusu, gerek kadro kalitesi, gerekse oyun anlayışı ile dün akşam bir kez daha yanıt buldu. Gerçi karşısında onu zorlayacak, maça ortak olacak gayrette rakip yoktu ama, kapanış sarı-kırmızı ekip için bir hayli kolay ve keyifli oldu.
Trabzonspor’un prestij dışında kaybedeceği

Yazının Devamı

Masum değiliz hiçbirimiz...

18 Mayıs 2013

Kimse kimseyi kandırmasın, nutuk atıp durmasın. Hayır efendim, bu işi bir günde çözemezsiniz.
Çeyrek asır önce atılan o nefret tohumlarının köküne inip, söküp atamazsınız.
İnsanların iliklerine işleyen, beyinlerinin bir köşesini sürekli kemirip duran o nefret duygularını, “yaptım oldu” diyerek sevgiyle, şefkatle, hoşgörüyle değiştiremezsiniz.
Neymiş, futbolu kirleten küçük bir güruhmuş. Aklı selim çoğunluk, şiddete ve anarşiye karşıymış. İsteseler, kulüp yöneticileri bir araya gelip bu sorunu hemen çözermiş. Miş de miş...
Eee, o canavar yıllardır semirip durur, kanla, öfkeyle palazlanırken nerede idi o yöneticiler ve bunu teklif edenler?
Şu gerçeği göz ardı etmeyin. Bugünün başkanı, teknik adamı, futbolcusu, taraftarı, medyası, polisi, bürokratı aynı kuşağın insanı. Hepsi 80 sonrası zihniyetin ürünleri!
Aralarında adam olanı da var, çürük yumurta gibi kokanı da. Sağduyulu olanı da var, holiganı da. İnsan sevgisi taşıyanı da var, katili de. Aklı başında yöneticisi de var, anarşiyi körükleyen de. Barış isteyeni de var, ırkçısı da!

Yazının Devamı

Ne maçtı ama!..

14 Mayıs 2013

Bir takım düşünün. Ligde hiçbir hedefi kalmamış. Hafta içinde ise kupa finalisti olmuş ve berbat geçen bir sezonun ödülü olarak UEFA vizesi almış. Zihinler rahatlamış, bedenler tatile çıkmış. Kalan iki maç adeta formalite!
Bir takım düşünün. Sezona iddialı başlamış, kötü sonuçlar peşi sıra gelince önce teknik direktörünü değiştirmiş, sonra ara transferde çok önemli bir oyuncusunu yitirmiş ve ligin bitimine iki hafta kalan kendini ateşin içinde bulmuş. Trabzon deplasmanında puan şart, galibiyet büyük ikramiye! Ne yapmanız gerek? Kadronuz ve kapasiteniz kısıtlı olsa da, ekip olarak iyi mücadele edip istediğinizi almaya çabalayacaksınız. Yani can siperhane savaşacaksınız. Aksi bir sonuç mu? Ufukta küme düşme var!
Şimdi iki takım oyuncularının psikolojisini getirin gözünüzün önüne. Geçmişten gelen bir husumet ve kapanması gereken bir hesabınız yoksa, kazanmak için ekstra bir efor sarf etmesine gerek yok. Tıpkı Trabzonspor gibi. Gelin görün ki, karşınızdaki takımın eli ayağına dolaşıyor. Savunmada inanılmaz hatalar yapıyor, sayısız pozisyon veriyor. Ne direnç var, ne hırs. Sanki kaderine çoktan razı. Sonuç, ilk yarıda elini kolunu sallaya sallaya Belediyespor kalesine giden

Yazının Devamı