Kuzey İrlanda, yakın tarihinde politik ve ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar yaşamış bir ülke. Yıllar süren iç savaşın yaraları sarılsa da, bıraktığı derin izler en azından psikolojik olarak silinmiş değil. İki binli yılların sonlarında iflas eden ekonomisi ise IMF bastonu ile yürümeye çalışıyor.
Trabzonspor’un Derry City ile oynadığı UEFA Avrupa Ligi eleme maçı için gittiğimiz Kuzey İrlanda futbolun beşiği denen İngiltere’nin himayesinde olmasına karşın, ülkenin geleneksel sporları Hurlign ve Gal futbolu. Her ikisi de İrlandalı genindeki başkaldırının İngiliz futbolu ve ragbiyi reddetmesiyle hayat bulmuş. Futbol deyince dillerinden düşmeyen tek isim efsane George Best. Onun Belfastlı olmasından büyük gurur duyuyorlar.
Kuzey İrlanda’da futbol amatörce ve keyif için oynanıyor. Trabzonspor’a rakip olan Derry City kulübü bu anlayışın en çarpıcı örneği. İrlanda halklarının bütünlüğünü savundukları için de Kuzey İrlanda değil, İrlanda Cumhuriyeti Premier Ligi’nde mücadele ediyorlar.
Takımın toplam bedeli 250 bin euro. Yani Trabzonspor’un sezon boyunca kulübede beklettiği herhangi bir oyuncusunun değerinin dörtte biri. En pahalı futbolcusunun ücreti ise 50 bin euro. Türkiye’de
Trabzonspor çok kötü başladı maça. İlk yirmi dakika pas yapamadı, top tutamadı, rakip kalede tehdit olacak şut bile atamadı. Bu bölümde tam bir mahalle takımı görüntüsündeydi. Buna karşın Derry City özellikle Zeki’nin savunmaya çalıştığı sol kanattan etkili bindirmelerle erken bulacağı bir gol için olağanüstü çaba gösterdi. Trabzonspor’un dağınık ve ne yaptığını bilmez bu hali İrlanda temsilcisini cesaretlendirdi. Orta alanda hiçbir dirençle karşılaşmayınca da bordo-mavili ekibin ceza alanı önünde garip bir boğuşmaca başladı. Ancak ani atağa yatkın bir takım olarak bilenen Derry, bu kalabalığı aşacak beceriyi gösteremedi. Yarattığı tüm pozisyonlar hep soldan yapılan ortalardan geldi. Bunların ikisinde kaleci Onur’un zamanında müdahaleleri vardı.
Trabzonspor’un ilk ciddi gol girişiminin 44. dakikada geldiğini söylersek, bu bölümde neler yaptığını değil, neleri yapamadığını daha net biçimde anlatmış oluruz. Tabii bu pozisyonda Volkan’ın o vuruşa çok daha özen göstermesi gerektiğinin de altı mutlaka çizilmeli.
İkinci yarı da farklı başlamadı. Derry baskısına karşın kendi sahasından top çıkarmakta zorlanan Trabzonspor, oyunun inisiyatifini bir türlü eline alamadı. Ta ki maçın
Bir haftadan kısa bir süre içinde ne fırtınalar koptu değil mi? Önce UEFA Tahkim Kurulu Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın cezasını onadı.
Ardından Fenerbahçe Kulübü tüm yaşananların tek sorumlusu olarak Galatasaray Kulübü yöneticilerini gösterdi.
Sarı-kırmızılı cepheden çok daha ağır bir yanıtın gelmesi gecikmedi.
UEFA Birinci Başkan vekili polemiklerin içine çekilip, hak etmediği suçlamalara maruz kaldı.
Ortalık yangın yerine döndü derken, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararıyla herkes, ama herkes afallayıp yerine oturdu.
Gelelim fitilin ateşlendiği o güne. Açık söyleyeyim, Fenerbahçe kulübünün medyaya yaptığı bilgilendirme toplantısında hedefe dönemin federasyonunda görev yapan Galatasaraylı yöneticileri koyması ben hiç şaşırtmadı.
Bu taktik, geçmişte hemen her kulübün başı sıkıştığında, daraldığında ve çıkış yolu kapandı diye düşündüğünde başvurduğu bir yöntem.
Trabzonspor transferde süper ligin en pasif ekiplerinden biri. Yeni yönetim ve yeni teknik direktörü zorlayan faktör, kuşkusuz ekonomik tablo. 1461’den yapılan takviyeler ve Aykut, Batuhan ile Malouda dışında dişe dokunur bir takviye henüz yapılabilmiş değil. Dolayısıyla sezonun ilk resmi sınavının bir Avrupa maçı olması, evdekiler ve eldekilere yönelmekten başka seçenek bırakmadı idealist teknik direktör Mustafa Reşit Akçay’a. Bu yüzden K.İrlanda temsilcisi Derry City karşısında sahaya sürdüğü takım ve kulübe, hep aşina isimlerden oluşmuştu.
Kendi liginde 20 maçta üçüncü sırada yer alan Derry City aslına bakarsanız Trabzonspor’a rakip olacak bir takım değil. Teknik kapasitesi, oyun anlayışı ve oyuncu kalitesi bordo-mavili ekiple mukayese bile edilemez. Edilemez ama, futbolda rakibi küçümsemenin ya da zaman zaman ciddiyetten uzaklaşmanın bedeli acı ödenebiliyor. Tıpkı ilk 16 dakikada bulduğu iki golün ardından City’nin pozisyon yaratmadan attığı iki sayı gibi. Bir top kaybı, bir ani atak, Trabzonspor’un kâbus görmesine yetti adeta. Böyle bir takımdan bu golleri yemek, gerçekten düşündürü. Keza maç boyunca sayısız pozisyona girip daha avantajlı bir skor bulamamak da öyle!
Dünyanın en büyük ikinci önemli futbol organizasyonundan yüzümüzün akıyla çıkmamıza bir maç kaldı. Katkısı olan federasyon görevlileri ve tüm gönüllü emekçilere teşekkürler.
FIFA U20 Dünya Kupası’nda şu ana dek Türkiye Futbol Federasyonu ve kupanın paydaşları açısından mükemmele yakın bir turnuvaya ev sahipliği yaptık.
Lakin sınıfta kaldığımız bir konu var. Sınıfta kaldık diyoruz, çünkü aslında futbol tutkunu bir ülke olmadığımız, futbolu sosyal yaşamın deşarj unsuru şeklinde algıladığımız, onun kutsal değerleri yerine eğlence yönünü ön plana çıkardığımız, bu turnuva ile bir kez daha tescillendi.
Rakamlar yalan söylemez. Rakamlar bazen can sıkar. Bazen de gerçeklerle yüzleşmemizi sağlar ve bir tokat gibi yüzümüze iner.
İşte bir kaç örnek. 7 kentte, 24 takımın katılımı ile oynanan 51 maç, dünyanın pek çok ülkesinde on milyonlarca insanı televizyon başına kilitlerken, geleceğin yıldızlarını canlı izlemek Türk futbol severlere “ağır” geldi.
Şu an itibarı ile U20 Dünya Kupası’nda oynanan maçlar için satılan bilet sayısı 300 bin. Sıkı durun. Bu biletlerin yarısını, yani 150 bin adetini Spor Bakanlığı almış. Ve Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu ile kendi teşkilatına
Badminton Federasyonu Başkanı Murat Özmekik sporu siyaset üzerinden yapmayı pek sever. Bir dönem Türkiye’ye getirdiği devşirme sporculara Başbakan ve eşinin isimlerini vererek yağcılık konusundaki maharetlerini sergileyen, gencecik çocukları siyasi egoları için kullanmaktan çekinmemiş bir şahsiyettir.
Çinli Lig Shuang’ı “Emine”, Zhou Junxuan’ı “Recep” adlarıyla T.C. nüfusuna kaydettirmiş, 2009 yılındaki yerel seçimler öncesi Ak Parti genel merkezi bahçesinde yaptığı şovla da “Yuh artık” dedirtmişti bize. Anımsayın, yaşları 10 ile 12 arasındaki çocukların eline “Melih başkanımızı seviyoruz, Badmintoncular” yazılı pankart tutuşturarak belediye başkan adayının gözüne girme hesapları yapıp, objektiflere de kibirli pozlar vermişti!
Aradan yıllar geçti. Türkiye, her daim tanık olduğu spor-siyaset kucaklaşmasını kanıksadı. Siyasetçiler sporu oy potansiyeli, spor federasyonları siyasetçileri seçimlerde sırtlarını dayayacakları güç olarak kullandı. Sonra da bu işbirliğinin adına “özerklik” dendi!
Geldik bu günlere. İcraatları hangi sınırları zorlayabilir diye düşünürken, Badminton Federasyonu tarafından İl Müdürlüklerine gönderilen bir SMS mesajı ile dehşete düştük.
Sosyal medyada hoşuma giden bir slogan var: “Bir şeylerin yoluna girmesi için, her şeyin raydan çıkması gerekir bazen...”
Canınız nereye isterse oraya çekin. Siyaset, ekonomi, eğitim, Gezi Parkı eylemleri, çözüm süreci veya futbol.
Galiba en örtüşeni de futbol. Sihirli top cephesinde hiçbir şey yolunda gitmiyor. İki yıldır üzerini örtmeye, halının altına süpürmeye çalıştığımız ne varsa, artık koktu. Soluduğumuz hava biber gazından beter. Kaçsan olmuyor, dursan olmuyor.
UEFA’nın verdiği cezalar sadece Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı ilgilendirse ne âlâ. Kaos Türk futbolunun kılcal damarlarına dek ulaşacak.
Koskoca iki camianın düşürüldüğü duruma mı üzülsek, yoksa Türk futbolu kartvizitinin ucuna iliştirilen “şike” damgasına mı? Depremin artçıları futbol ekonomisini de vuracak, fair play ruhunu da. Marka değeri mi? O kaldı mı ki?
Bugünlere nasıl ve neleri gözardı ederek geldiğimizi anlamak açısından Mehmet Ali Aydınlar’ın tam bir yıl önce yaptığı şu konuşmasını hatırlayalım:
“UEFA’ya ‘Biz kulüpleri küme düşürmek istemiyoruz. Ne yapacağız?’ dedim. Infantino ile yine bir toplantı yaptık. Şurada mutabık kaldık; suçlu çıkanlar için ceza vereceğiz. Bu fiili işlemişlerse bir
Futbolu siyasetin oyuncağı yapanlar ve onun talimatlarını buyruk yerine koyanlar şimdi çıkmış konuşuyor: “Federasyon ya kararından dönecek, ya da gidecek. Nasıl geldilerse öyle göndermesini de biliriz.”
Bir başka ses: “Federasyon nereyi ve kimleri yönettiğini gözden geçirmeli. Ya karar değişecek ya karar verenler.”
Diğeri: “Federasyon kararını gözden geçirmeli. Aksi takdirde..”
Allah Allah! Yahu siz değil miydiniz daha 16 ay önce bu federasyonu omuzlarda göreve taşıyan? Siz değil miydiniz kürsüden iner inmez başkanın sırtını sıvazlayan? “Giden ağam gelen paşam” diyenler nerede?..
Aynı filmi defalarca izledik. Bunca yaygaranın öne sürülen bir nedeni var. Yabancı oyuncu kontenjanının kademeli olarak azaltılması.
İyi de, karar bugün alınmadı ki. Federasyon geçen yıl hepinizin gözünün içine baka baka “Üç yıl içinde sahadaki yabancı futbolcu sayısı 5’e inecek. Planınızı buna göre yapın” demedi mi? Genel kurulda ibra ettiğiniz federasyon başkanı “talimatları değiştiriyoruz” uyarısında bulunmadı mı? O talimat sezon başında resmen ilan edilip uygulamaya girmedi mi?
Bugün federasyonu devirmekle tehdit edenler, o gün aynı kulübün başkanları değil miydi? Niye o vakit sesiniz