Dünyanın hangi coğrafyasında bir futbol maçı için 5 binden fazla kolluk kuvveti görevlendirilmiş, o maçın oynanacağı kentte olağanüstü hal edilmiş, yaşam durma noktasına gelmiş diye sorsanız, yanıtı Türkiye’den başka ülke olabilir miydi? İşte biz bunu başardık. Gerilim, kaos, sevgisizlik ve düşmanlık hislerinin Türk futbolunu getirdiği son nokta bu. Yazık, bin kere yazık.
***
Günler öncesinden yaratılan olumsuz atmosferin saha içine yansıması kaçınılmazdı. Lakin bu stres soğukkanlı kalmayı başaran Fenerbahçe’ye yaradı. Emre ve Zokora arasındaki gerginlik, Trabzonsporlu oyuncuların konsantrasyonunu bozdu. Bu ikilinin ilk fiziki temasında sinirler gerildi. Aklı maçta değil rakibinde olan Zokora, oyundan alınıncaya dek Trabzonspor orta sahası bir kişi eksik oynadı. Soner bu açığı kapatamadı. Sağ kanatta Volkan etkisiz kaldı. Tolunay Kafkas’ın bu maçta çok şey beklediği Adrian son derece silik idi. Kontrollü oyunu tercih eden Fenerbahçe alışıldık hücum alternatiflerini kullanmak yerine, geriden rakip savunmanın arkasına atılan uzun toplarla pozisyon bulmaya çalıştı. İlk denemesinde Sow bu açığı affetmedi. Sarı-lacivertli ekip maç boyunca bu ısrarından vazgeçmedi.
İkinci yarıda Aykut’un oyuna girmesiyle Trabzonspor maçın bir kenarından tutundu. Tolunay Kafkas’ın, Henrique hamlesi risk gibi görünse de, hücumda üretkenliği olmayan bordo-mavili ekibe canlılık getirdi. Ancak pas bağlantılarında topa önce basmayı başaran ve Trabzonspor’un hızını ilk etapta kesmeyi bilen Fenerbahçe, rakibin gol şansını yarıya yarıya azalttı. Trabzonspor’un gol ayakları ceza alanı içinde topla buluşamadı. Son on dakikada kurduğu baskıya rağmen Adrian, Olcan, Halil ve Sapara istediği vuruşları yapamadı. Dolayısıyla Trabzonspor’un bu sezon tek hedefi olan kupaya uzanmasını sağlayacak pozisyonlar hep Fenerbahçe’nin istediği gibi bitti.
Gecenin adamına gelince. Tolga yine tek başına bir takım gibi oynadı. Eğer olmasa, Trabzonspor’un son dakikaya dek umudunu canlı tutması, maçı en azından beraberliği taşıma çabası mümkün değildi.