Trabzonspor bu futbol ve oyun anlayışı ile tur için hâlâ umutlu ise, yatıp kalkıp önce kalecisi Tolga’ya, ardından Sapara’ya dua etmeli. Tolga yediği iki gole karşın üç önemli kurtarış yaptı. Kaptan bunlardan birini es geçse, kupada ilk finalistin adı kuşkusuz Sivasspor olabilirdi.
Tolunay Kafkas’ın ilk tercihi olmamasına rağmen Colman’ın berbat performansı nedeniyle sahaya sürdüğü Sapara’ya gelince... Kâh kulübede bekleyen, kâh kadroya bile alınmayan, lakin profesyonelliğinden asla ödün vermeyen Sapara, belki de kupanın kaderini değiştiren isim oldu. Topu önündeki kalabalık barajın üzerinden çatala göndermek, gerçekten büyük ustalık ve beceri gerektiren bir vuruştu. Sapara’nın aldığı sorumluluk dün akşam sahada yürüyen takım arkadaşlarına da ders niteliğindeydi.
Trabzonspor için “gitti” denilen turu geri getiren Tolga ve Sapara’nın dışında, iyi diye nitelendirebileceğimiz fazla oyuncu yoktu. Savunmada Enaramo’ya nefes aldırmayan Giray, dağınık orta alanı toparlamaya çalışan Zokora, ikinci yarıda oyuna giren Olcan dışında vasatı bile bulamadı diğer Trabzonsporlu futbolcular.
Hakkını verelim, bordo-mavili ekibi bu kadar aciz duruma düşüren en önemli faktör, Sivasspor’un
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Meşgalesi olmasa, Fatih Terim’i akil insanlara alırdım” demiş.
Sayın Başbakan neden öyle söylemiş? Çünkü Terim sadece sporla değil, bütün meselelerle ilgilenen, siyasi derinliği olan bir insanmış.
Başbakan haklı. Kaotik futbol ortamında Terim’in sportif başarılarının yanında, memleket sorunları ve güncel pekçok konuyla ilgili iz bırakan eylem ve söylemleri var.
Mesela hiç unutmam, geçen yıl Galatasaray’ın kazandığı Kasımpaşaspor maçı sonrası basın toplantısında, “‘Ne futbolu konuşacağız. Bu kadar şehidin olduğu bir günde futbol konuşamam” ifadeleriyle konuya hassasiyetini göstermişti.
Aynı Terim, 59. yaşına girdiği gün Beytüşşebap’tan gelen şehit haberine üzülmüş ve Florya’da çalışanların kendisi için düzenlemeyi planladığı kutlamaya karşı çıkarak, “Ülkede 10 şehit var. Yas tutmamız gereken böyle bir günde, ne partisi, ne doğum günü kutlaması?” diye tepki göstermişti.
Bunlar medyaya yansıyan mevzular. Kim bilir, deneyimli teknik adam ile Başbakan arasında daha ne diyaloglar geçmiştir?..
Peki Fatih Terim vakti olsa barış sürecine “akil insan” olarak gerçekten katkı sağlayabilir miydi?
Elazığspor yenilgisi sonrası istifa eden Şenol Güneş o gün şu ifadeleri kullanmıştı: “Oyuncularımda iyi niyet olmasına rağmen, mesafe alamadık. Bu nedenle Trabzonspor’da kan değişikliğinin yararlı olacağını düşünüyorum.”
Neydi Güneş’in kendisini başarısız görmesine yol açan? 19 haftada yitirilen 23 puan. Elbette küçümsenecek bir kayıp değildi. Bıçak kemiğe dayandığında teknik adamın da, yönetimin de çok önceden belli olan planları devreye girdi.
Trabzonspor, Tolunay Kafkas’a emanet edildi. Lakin ne ateşle barut bir araya gelebildi, ne aranan kan hastaya deva olabildi. Dokuz haftada yaşanan kayıp, 17 puana ulaştı. Dolayısıyla Karadeniz temsilcisi göz göre göre tehlikenin içinde düştü.
Dün akşam oynanan Orduspor maçı öncesi, hiç de alışık olmadığı bir travmadan kurtuluş yolları arayan Trabzonspor adına geride kalan sürecin özeti buydu.
Teknik, taktik, fizik ve sistem gibi kavramların bu tarz maçlarda önemi yok. Zaten onlar hak getire de... Hırsını ve kişisel becerilerini kullanabiliyorlar ne âlâ. Sonunda söyleyeceklerimizi başta ifade edelim. Trabzonspor ecel terleri döktüğü maçı kulübeden gelenlerle çevirdi. Kafkas’ın “istediklerimi yapmazsa forma yok” dediği Adrian’ın
Trabzonspor için işler bundan daha kötü olabilir mi diye düşünüyorum. Formanın kazandırdığı birkaç maçı çıkın, şu an ligin sonundaki üç takımını arasında kesin yer bulurdu kendine.
Ne ekip ruhu, ne dayanışma, ne arkadaşlık kalmış. Herkes kendine oynuyor da, Trabzonspor’u düşünen yok gibi... Takımın içine düştüğü durum, yaşadığı sıkıntılı süreç, kimsenin umurunda değil adeta. Ligin bitimine 6 hafta kala bordo-mavili taraftar hâlâ kümede kalma hesabı yapmak zorunda kalıyorsa vay haline Türk futbolunun dördüncü büyüğünün!
Büyük demişken; büyük takımda oynamak, büyük takım futbolcusu ve teknik direktörü olmak belki kağıt üzerinde kolaydır, lakin o takımın unvanına layık olabilmek, farklı yetenekler ve özellikler gerektirir. Bu söylem Trabzonspor’un bugün yaşadığı strese neden olanların hoşuna gitmese de, maalesef gerçek bu!
Gelelim dünkü maça... Hiç oynanmamış sayılması gereken ilk 45 dakikada iki takım adına da futbol adına edilecek olumlu tek cümle kuramadık biz. Trabzonspor’un Zokora, Akhisarspor’un ise Uğur ile girdiği iki pozisyon ise komik top kayıpları ve hataların sonucuydu.
Ligde tutunabilmek için kazanmaktan başka seçeneği bulunmayan ev sahibi ekip, ikinci yarıda
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatında ulaşmak istediği beş önemli hedef varsa, bunlardan birinin Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği olduğuna eminim. İktidarı döneminde Türkiye’ye “ilkleri” yaşatma konusundaki tavrı bir yana, uzun yıllar yerel yöneticiliğini yaptığı İstanbul’a dünyanın en büyük spor organizasyonunu kazandırmak, Başbakan için çok daha anlamlı, kuşkusuz.
Adaylık sürecinin ilk gününden bu yana 2020 Olimpiyatı için kişisel gayretleriyle ön plana çıkan Erdoğan “devlet garantisi” ile de Uluslararası Olimpiyat Komitesi Değerlendirme Komisyonu’nu da etkilemiş görünüyor. Nasıl görünmesin ki? Geçmiş adaylıklarımızı anımsayın. Hükümetler o vakit de destek veriyordu, ancak bu kez projenin tam göbeğinde.
Siyaset o zaman da istekli görünüyordu, bu defa görülmemiş biçimde kararlı. İlgili bakanlık mecburen projenin içinde yer alıyordu, şimdi en az on bakan olimpiyat için devrede.
İş dünyası projeye hep uzak dururdu, artık 2020 adaylığının en önemli paydaşı.
Cumhurbaşkanları “kerhen” ortalıkta görünürdü, bugün ekip lideri.
Açık söyleyelim, Türkiye hiç bu kadar yakın olmamıştı olimpiyata. İstanbul hiç bir dönemde böyle bir güç bulmamıştı arkasında.
Öyleyse
Bazı oyuncular vardır; hırsı ve mücadeleci kimliği günü kurtarmakla kalmaz, üç puandan çok daha fazlasını kazanmasını sağlar takımına... Golcüdür, gol atamaz ama, öyle kritik anlarda devreye girer ve sonucu değiştirecek hamleler yapar ki, emeği saygıyı hak eder. Dün Henrique tüm bu övgülere layık bir performans gösterdi. Haftalar sonra galibiyeti hatırlayan bordo-mavili ekibi adeta sırtlayan Henrique iki goldeki asistinin yanı sıra, müthiş enerjisi ile de takımını adeta ayakta tutan isim oldu.
Bu arada Volkan’ı unutmayalım. Her ne kadar attığı golde kaleci Hakan’ın hatası olsa da, oyunda kaldığı süre içinde tıpkı Henrique gibi sahanın en çalışkan ve istekli isimlerinden biri idi. O da alkışı hak etti. Ve Alanzinho... Tolunay Kafkas’ın zorunlu olarak ilk on birde sahaya sürdüğü Brezilyalı oyuncu eski günlerini anımsattı. Trabzonspor’da topu ileri doğru taşıyabilecek tek isim oydu. Üstlendiği sorumluluğu layıkı ile yerine getirirken, Antalyaspor’un çok adamla yüklendiği bölümlerde arkadaşlarını rahatlattı. Kafalara takılan soru ise Adrian’ın böyle bir sınavda niçin yedek kulübesinde kaldığıydı.
Çok sıkıntılı bir süreçten geçen Trabzonspor, mutlak surette üç puan bulması
Bursaspor maçının devre arasında soyunma odası koridoruna inme alışkanlığını sürdüren Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım 21 gün hak mahrumiyeti cezası almıştı.
Biz geçen hafta “Niçin 45 değil de, 21 gün ?” diye sorarken, Fenerbahçe cezayı fazla bulup Tahkim Kurulu’na itiraz etti. Kurul perşembe yaptığı toplantıda bu itirazı görüşecekti. Ancak gelin görün ki, bir hafta önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü Spor Güvenliği Büro Amirliği ile İstanbul Valiliği İl Spor Güvenlik Kurulu’dan istenen ses ve görüntü kayıtları ortada yoktu. Tahkim Kurulu iki birime de ayrı ayrı yazı yazmasına karşın, Aziz Yıldırım ile hakem Tolga Özkalfa arasında geçtiği iddia edilen sözlü diyaloğun kanıtları nedense gönderilmemişti.
İşin ilginç yanı Disiplin Kurulu, Yıldırım’a 21 gün ceza kesip, olayın soyunma odası koridorunda gerçekleştiğini es geçerken, benzer bir dosyada Kayserispor Başkanı Recep Mamur’a acımamıştı!
Tahkim Kurulu şimdi emniyet yetkililerinden o soyunma odalarına giden koridorlarda kaydedilen görüntü ve sesleri istiyor. Beklenen kanıtlar gelirse, Fenerbahçe Başkanı’nın nerede, ne söylediği tespit edilecek. Edilecek de ne olacak? Burası daha enteresan. PFDK, Yıldırım’a ne zaman ceza
Sanatın hor görüldüğü, sanat eserinin değersiz kılındığı bir ülkede, vatandaş aynı tepkiyi Futbol Federasyonu talimatları için gösterebilir mi?
Eğer yasalar insanların taşıdığı unvana ve makama değil, Anayasa’daki eşitlik ilkesine göre uygulanıyorsa evet.
Federasyon kurullarının kararları sosyal medyada espri konusu oluyor, bizleri bıyık altından güldürüyorsa elbette evet!
Günlerdir devam eden tartışmaların fitilini ateşleyen konu, Tahkim Kurulu’nun, Galatasaraylı Gökhan Zan’a verilen cezayı ertelemesi, kuşkusuz. İşinin ehli hukukçular, talimatların gizemli koridorlarındaki iğne deliklerini tespit etmiş, geri çevrilemeyecek bir savunma yapmış ve Tahkim Kurulu’nu hepimizin ağzını açık bırakan tarihi kararını vermeye zorlamış olabilir.
Buna itirazımız yok! Tıpkı UEFA’dan transfer edilen meşhur “erteleme” maddesinin talimata eklendiği günlerde, nimetlerinden fazlasıyla yararlananların seslerini çıkarmadığı gibi. Dün ona, bugün başkasına!
Lakin vicdan var, izan var, mantık var.
Hakemin kırmızı kartla ihraç ettiği bir oyuncunun ilk resmi müsabakada oynatılmasını hangi talimat veya örnekle anlatırsanız anlatın, tarafsız beyinlere bunu kabul ettiremezsiniz.