Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Fenerbahçe’nin İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında aldığı yenilgiye kızıyor. Çünkü memleketi Manisa’nın süper ligdeki temsilcisi Akhisarspor dolaylı olarak sıkıntıya giriyor.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan siyaset ile futbolu birarada götüren şahsiyetlerden. Mersin İdmanyurdu’nun herşeyi ile yakından ilgileniyor. Transferinden teknik direktörüne değin ne yapılacaksa, bakanın onayı gerekiyor.
Eski bakan, AKP milletvekili Faruk Nafiz Özak’ın Trabzonspor sevgisini bilmeyen yok. Vitrine çıkmadan, ortalıklarda fazla görünmeden bordo-mavili kulübün çıkarlarını kolluyor.
Spor Bakanı Suat Kılıç Samsunlu. Gönlü her daim kırmızı-beyazlı renklerden yana. Tarafsızlığını korumak durumunda olsa da, zor günlerinde hep Samsunspor’un yanında yer alıyor.
Diyeceksiniz ki, yararı var mı? Tablo ortada!
Örnekler çoğaltılabilir. Özellikle alt liglerde futbol-siyaset ilişkisine dair çarpıcı saptamalar yapılabilir. Günümüzde bu durum garipsenmiyor. Aksine eleştirenlere, uzaylı gözüyle bakılıyor.
Dolayısıyla, Türk futbolunun köklü kulüplerinden Ankaragücü’nün neden bu kadar sahipsiz bırakıldığını, başkentli vekiller ve bakanların niçin camiaya bu
Koca bir sezonun tüm kötü izlerini silmek doksan dakikaya sığacak, hakemin bitiş düdüğü kupada final anlamına gelecekse, Trabzonspor dün akşam bunu fazlasıyla, layıkı ile hak ederek yaptı.
Lig de dahil, tartışmasız en iyi futbolunu oynadı. Takım olarak müthiş mücadele etti. Kalecisinden forvetine tam bir bütünlük içindeydi. Birbirinden güzel goller ise uzun zamandır heyacanını yitiren tribünleri coşturmaya yetti. İlk maçta Sapara’nın son dakika sayısıyla tur için umutlarını tazeleyen Trabzonspor, rövanş sınavında yıldızlı pekiyi aldı.
Sivasspor gibi özellikle ofansif yönü kuvvetli bir takım karşısında Tolunay Kafkas’ın oyun stratejisi galibiyetteki en önemli faktördü kuşkusuz. Rakibin Eneramo, Aatif, Erman Kılıç gibi her an skora etki yapabilecek silahlarını etkisiz kılarak oyunun kontrolünü eline geçiren Trabzonspor, ikinci yarıda Sivasspor’un yumuşak karnı savunmasının olan hatalarını affetmedi. Adrian’ın ilk yarıdaki golü, bordo-mavili futbolcuların finale çıkabilecekleri yönündeki inancını kuvvetlendirdi. Maçın kopma anı, Zokora’nın faul atışını son derece akıllı ve çabuk şekilde kullanması, gecenin yıldızları Halil ve Adrian işbirliği ile az sonra başlayacak şovun
Son yılların en ilginç ligini yaşıyoruz. Hem futbol kalitesi, hem saha sonuçlarına açısından standartların çok altında bir sezonun sonuna geliyoruz. Örneğin, bundan dört hafta önce Akhisarspor yenilgisi sonrası kırmızı çizgiye yaklaşmanın stresine giren Trabzonspor, üç maç peşi sıra kazanarak farklı bir hedefin içinde bulabiliyor kendisini.
Tıpkı dün akşamki Kayserispor maçını üç puanla kapatması halinde kupanın haricinde matematiksel olarak UEFA Avrupa ligi şansını sürdürmesi gibi. Aynı düşünce rakibi için de geçerli olunca, doğal olarak vasatın üzerinde futbol, iyi pozisyonlar ve gol izlemek istiyor insan. Ama nerde?..
Tolunay Kafkas’ın kazanan kadroyu mümkün olduğunca bozmama planı doğru bir tercih gibi görünse de, kontrollü oyunun yanı sıra son haftaların formda oyuncuları Halil, Adrian ve Olcan’ın ofansif anlamda etkisiz kalışları, buna karşın Kayserispor’un hücumda hiç risk almaması, ilk yarıda pozisyon açısından son derece kısır bir mücadele ortaya çıkardı. Heyecan yaratan tek bir gol vuruşu yoktu. Kaleciler Gökhan ve Onur’a neredeyse hiç iş düşmedi.
O iş düşmedi dediğimiz kalecilerden Gökhan, ikinci yarının hemen başında Olcan’ın nefis vuruşunda aynı güzellikle
Eleştirilerin dozu henüz bu kadar artmamıştı. Lakin, Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp bezgin, sanki bu görevi kabul ettiğine bin pişmandı. MHK’nin. Antalya’daki devre arası kampında açıkça söylemese de, “Hele bir sezon sonunu görelim. O zaman konuşuruz” diye ifadeleri, radikal bir kararın hazırlığında olduğunu gösteriyordu. İşini, ailesini, hobilerini ihmal etmesi değildi gerekçesi. Bir sorumluluk üstlenmiş ve yaşam felsefesi gereği layıkı ile yerine getirmek idi önceliği.
Bir sohbetimiz sırasında şöyle demişti Alp: “Görev teklif edildiğinde önce dalga geçtiklerini düşündüm. Sonra kabul etmediğimi söyledim. Amerika’da tatilde idim. Ulaşmasınlar diye telefonumu kapattım. Ancak ev numaramı bulmuşlar, kaçamadım”.
Hemen ardından da eklemişti “İçine girince daha iyi anladım. Hiç de dışarıdan göründüğü gibi değilmiş. Gerçekten zor bir camia”.
Alp’in kısa sürede koyduğu bu teşhis, aslında gelmiş geçmiş tüm federasyonların baş ağrısı idi. Kimseye yaranamaz, eleştirilerden kurtulamaz ve işinizi iyi yaptığınızı düşünseniz de hesap vermekten kaçamazsınız.
MHK Başkanlığı ateşten gömleğin ta kendisidir. Yanacağınızı bile bile giyer ancak onca acıya rağmen üzerinizden
Her maçı bir kaç pozisyon ile bitirmesine alıştığımız Trabzonspor dün akşam ofansif anlamda son dönemlerin en üretken oyunu sergiledi. Üstelik Gençlerbirliği gibi takım savunmasını başarıyla yapan bir rakip karşısında.
Gerçi o Gençlerbirliği’nin aklının geçen haftaki Fenerbahçe galibiyetinde kaldığı apaçık ortada idi. Özellikle savunmanın sağında Kerim fazlasıyla aksayınca karşısındaki Cech, bordo-mavili ekibin hücumlarında etkili oldu. Nitekim Halil’e attırdığı golde önünde bomboş bir alan vardı ve bunu beceriyle kullandı.
Bu zaafı fark eden Fuat Çapa’nın oyuna müdahalesiyle savunma kurgusu değişti. Golden sonra Cech aynı rahatlıkla çıkamadı, ancak defansif görevini ihmal etmeyince Trabzonspor’un iyileri arasında sivrildi.
Halil’in son derece istekli ve gayretli oyunu, Yasin’in çalışkanlığı, savunmada Giray-Mustafa ikilisinin rakibin en etkili gol silahı Vleminckx’i etkisiz kılması, galibiyetteki diğer faktörlerdi.
Ve kaleci Onur... Gençlerbirliği’nin her iki yarıda bulduğu az ama öz 2 net gol pozisyonunda yine kalesinde devleşerek galibiyetteki aslan payının sahibi oldu. Oyunun ilk yarısında çok basit 2 gol vuruşunu yapamayan Olcan’ı sahada tutan Tolunay Kafkas’ın bu
TFF Disiplin Kurulu, zihin bulandırıcı kararlar vermeye devam ediyor.
İşte son bir haftadan bazı örnekler:
“Eskişehirspor sporcusu Erkan Zengin’in slogan içeren tişört giymesinden dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle takdiren ihtar cezası ile cezalandırılmasına”.
Ne yapmıştı Erkan, Fenerbahçe maçında attığı golden sonra?
Formasını kaldırarak yayıncı kuruluş kamerasına “Seni unutmadık Ediz” yazılı tişörtünü göstermişti. Kimdi Ediz? Geçen yıl kalp krizi sonucu yaşamını yitiren takım arkadaşı!
Söyleyin tanrı aşkına, Erkan Zengin’in bu hareketi nedeniyle PFDK’ya sevk edilmesi nasıl bir mantıktır? Hadi sevk ettiniz, o tişört iddia ettiğiniz gibi slogan mı içeriyor? Bu nasıl bir bakış açısıdır ve vicdandır? Dosya önünüze geldiğinde niçin çoğu vakit yaptığınız gibi “Ceza tayinine yer yok” diyemediniz? Erkan, rahmetli takım arkadaşını aynı şekilde bir kez daha anmaya kalktı. O zaman ne yapacaksınız, men mi edeceksiniz? El insaf!
Gelelim Galatasaray yöneticisi Sedat Doğan’a verilen 21 gün hak mahrumiyetine. Doğan, “Galatasaray A.Ş.’nin yöneticisi değilmiş, ceza verilemezmiş” tartışmasına hiç girmeden küçük bir karşılaştırma yapıyoruz.
Efendim Trabzonspor’un deplasman fobisi varmış. Bu sezon rakip sahada sadece üç maç kazanabilmiş. Bu yüzden teknik direktör Tolunay Kafkas, Eskişehirspor sınavı öncesi futbolcularını “yenilgiyi kafanızdan çıkarın” ifadeleriyle motive etmeye çalışıyormuş! Geçin efendim. Eğer büyük takım olduğunuzu iddia ediyorsanız, böyle bir saplantı, böyle bir korku yaşayamaz, böyle bir mazeretin ardına sığınamazsınız!
Trabzonspor’un sorunu ne dış saha, ne iç saha performansı. Bordo-mavili ekip ne zaman takım gibi oynamak için biraz gayret gösterse, yardımlaşmayı becerebilse maçın bir ucundan tutunuyor. Buna Adrian, Sapara, kimi vakit de Henrique’nin yaptığı ekstra işleri ekleyin, bordo-mavililer en azından vasata ulaşabiliyor. Trabzonspor gerçek kapasitesinin yüzde 50’si anlamına gelen bu bileşimi çok az yakalayabildiği için de sıkıntıdan kurtulamıyor.
Tıpkı dün geceki Eskişehirspor maçında olduğu gibi. Bir duran top, bir gol gerisi külliyen yalan. Kupada Sapara umutları canlı tuttu, Eskişehir’de ise Adrian günü ve galibiyeti kurtardı. Kurtardı derken aslan payını her zaman olduğu gibi kaleci Onur’a vermez isek çarpılırız. Onur dün de en az dört mutlak gol pozisyonunda müthiş müdahaleleri
Açılım furyasında ilginç bir öneri de eski milli futbolcu Hakan Şükür’den geldi. AKP İstanbul milletvekili Şükür, bölgenin önemli kentlerinden Diyarbakır’ın süper ligde bir takımı olması gerektiğini belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un isim hakkının Diyarbakırspor’a verilmesini talep etti.
Şükür’ün popülarist yaklaşımı anında karşılık buldu.
Öyle ya, amatör kümeye düşmesi kesinleşen bir takımın barış sürecinin nimetlerinden yararlanmasına kim karşı çıksın ki? Yaptım oldu anlayışının hiçbir şekilde sorgulanamadığı bir dönemde futbolla siyasetin bir kez daha kol kola girmesini pembe gözlükler takarak izliyorsanız hiç kimse elbette!..
Peki Hakan Şükür’ün gündeme getirdiği bu fikrin hayata geçmesi mümkün mü? Futbol Federasyonu’nun, FIFA ve UEFA ile entegrasyonunu sağlayan çerçeve statüye baktığınızda önce hayır diyebilirsiniz.
Statü’nün “Kulüplerin yapısı ve tescili” başlıklı 76. maddesinin 5. fıkrası bir kulübün tescilinin başka bir kente transferine karşı çıkıyor. Neden? Burada amaç futbolun belli bölgelerin tekeline girmesine engel olmak. Örneğin İstanbul’da 5 süper lig takımı var iken bu sayının artmasını önlemek.
Aynı hükmün son cümlesi ise şöyle: “Bu gibi