Spor alanlarındaki şiddetin sadece yasaklar ile önlenemeyeceğini anlamamız ne kadar sürecek, kestirmek mümkün değil.
Kaba kuvvetin, güçlünün güçsüze hakimiyetinin, insanları küçümsemenin, onları değersizleştirmenin yaşam şekli olduğu toplumlarda, elbette spor alanları da çirkinlikten nasibini alır.
Kavga, şiddet, orantısız güç ve küfür gibi baş eğdirme yöntemlerinin çıkış noktasını doğru tespit edemez, önlem alırken tarafsız davranamaz isek, yasa, yaptırım ve yasaklar doğal olarak sözde kalır.
Geçen hafta başlayan futbol ligi öncesi şiddete çözüm olarak yeni bir uygulama sunuldu: Spor savcıları.
Aslına bakarsanız, 6222 sayılı yasa kapsamında şiddet ve düzensizliğin önlenmesine katkı sağlayacağı düşünülen spor savcılığı mantığı yanlış değil.
Hızlı ve adil bir yargılama sonunda öngörülen cezaların derhal yürürlüğe girmesi caydırıcı bir unsur olarak değerlendirilebilir. Tabii, sistemin sağlıklı işleyebilmesi ve sonuç alınabilmesi için de gerekli alt yapının oluşturulması şartı ile!
Lakin bırakın fiziki koşulları, spor savcılarının yetki ve sorumluluk tanımında bile ciddi eksikler mevcut. Mesela “gezi eylemlerine” destek veren protestolar. Ya da milli takım kaptanlığına
Trabzonspor hücum hazırlığı yaparken on kişi ile geriye çekilen Kukesi kilidini açmak kolay değildi. Teknik kapasitesi yetersiz olsa da fizik gücünü ön plana çıkararak alan savunmasıyla Trabzonspor’un topa sahip olmasını engellemeye çalışan Arnavut temsilci, ilk yarım saatlik bölümde bu düşüncesinde başarılı oldu. Ta ki yeni görev bölgesinde sıkılan Olcan’ın ilk hücumuna kadar. Olcan’ın yoktan var ettiği pozisyonda Brahja’nın topu elle süpürmesi ve ardından kazanılan penaltının o ana dek varlık gösteremeyen Adrian tarafından gole çevrilmesi, ister istemez sahadaki sıkıcı oyunun şeklini de değiştirdi, iki takıma da hareket getirdi. Söz Adrian’dan açılmışken, gol sevincini kulübedeki tüm arkadaşlarıyla kutlayıp, teknik direktörünü es geçmesi adı konmamış bir krizin gün yüzüne çıkmasıydı adeta.
Maç öncesi kapalı kutu olarak görülen Kukesi’nin, Trabzonspor’un bundan önceki iki turda oynadığı rakiplerinden çok daha dirençli ve sert bir takım olduğu aşikar. Özellikle ikili mücadelelerdeki agresifliği, öne geçmesine rağmen Trabzonspor’u sürekli rahatsız etti. Ancak orta sahada Soner ve Aykut’un direnci, Henrique’nin rakip savunmayı sürekli baskı altında tutma çabası yine beklenmeyen
UEFA Avrupa Ligi’nde oynadığı 4 maç, takım birlikteliği ve moral açısından Trabzonspor’u bir adım önde gösterse de, Beşiktaş’ın Avrupa’daki rakiplerden çok daha ciddi ve güçlü bir takım olduğu gün gibi ortada idi.
Mustafa Akçay’ın performansından memnun olmadığı Adrian’ın yerine fazlaca şans vermediği Alanzinho ile maça başlaması, sol bekte Olcan’a görev vermesi, maç eksikliğine rağmen Malouda’yı ilk on birde sahaya sürmesi ise, Selçuk İnan’dan sonra eksikliği hissedilen “lider” profili için beyhude denemeydi belki de.
Lakin Akçay’ın tercihleri kadar ilginç olan, Trabzonspor’un sahadaki dizilişiydi. Solda Olcan, önündeki Volkan ve Malouda’nın aynı kanat üzerinde oynaması, orta alanda pres yapmayı sevmeyen Colman ve sağ çizgiye çekilen Alanzinho’nun son derece etkisiz kalışı, Aykut’un yükünü çekilemez hale getirdi. Beşiktaş’ın hazırlık pasları dahi yapmadan orta alanı bu denli kolay geçmesinin başka izahı olabilir miydi ki? Bu avantajına rağmen siyah-beyazlılar ilk yarıda hücumda çoğalmayı ve kanatları kullanmayı bir türlü beceremedi. Tıpkı geçen sezon olduğu gibi Fernandes’in keyfine ve onun hazırlayacağı pozisyonlara umut bağlayan Beşiktaş, daha çok adamla gittiği rakip
Bu ülkede yasaya göre şike suç mu? Suç. Dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet farkı gözetmek? Onlar da suç.
Hakaret etmek, aşağılayıcı söylemlerde bulunmak? Külliyen suç.
Ya doping?..Sporun başındaki en büyük belalardan birine ceza var mı? Spordan süreli men dışında herhangi bir yaptırım yok.
Oysa o da, en az diğerleri kadar ahlaksızca ve sporun ruhuna aykırı bir eylem.
Türkiye son dönemlerde çok çekti bu illetten.
Minderde, pistte, podyumda, salonda, futbol sahalarında ve hatta çayırda bile yakamıza yapışan pislik, elbette hem sporun hem de ülkenin uluslararası itibarına büyük zararlar verir hale geldi.
Olimpiyat ev sahipliği arefesinde, peşi sıra patlayan doping bombalarının diğer adaylar ile aramızda bir farklılığa yol açacağı kesin.
Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’de başarılı olmasını yürekten isteyenler arasındayım. Çünkü Türk teknik direktörlerin, en az ithal meslektaşları kadar bilgili, yetenekli ve kendini geliştirmeye açık olduğuna inanıyorum.
Galatasaray bu idealin temelini yıllar önce attı. Fatih Terim ile birlikte tarihinin en parlak dönemlerini yaşadı. Şimdi yeni bir rekorun peşinde.
A Milli Takım da öyle hâkeza. Ay-yıldızlı ekip Şenol Güneş’in patronluğunda dünya ve konfederasyon kupası üçüncülüğüne ulaştı. Fatih hoca, takımı Avrupa üçüncüsü yaptı.
Gündüz Kılıç, Özkan Sümer, Ahmet Suat Özyazıcı, Mustafa Denizli, Aykut Kocaman, Ertuğrul Sağlam ve Cevat Güler, zor günler ile güç koşullarda ligimizin şampiyonluk sevincinden nasibini alan yerli teknik direktörleri oldu.
Uzun, karmaşık ve belirsizliğin gölgesinde kalan bir sürecin sonunda Fenerbahçe tercihini Ersun Yanal’dan yana kullandı. Ve Ersun hoca için hayatının en önemli sınavı o gün başladı.
Sadece şampiyonluğa endeksli yönetimler ile çalışmak kolay değil. Buna camiaların beklentisi de eklenince, işiniz iyice karmaşık ve güç bir hal alır. Rotadan en küçük sapmalar bile ağır eleştirileri beraberinde getirir. Yanal milli takımı çalıştırdığı
Beğenirsiniz, beğenmenmezsiniz. Henüz Süper Lig deneyimi yaşamadan kendisini Avrupa arenasında bulan Trabzonspor Teknik Direktörü Mustafa Akçay’ın 4 maçlık karnesi aslında hiç de fena değil. Rakamlar bu tespiti onaylıyor. İkisi deplasmanda üç galibiyet ve bir beraberlik. Attığı sekiz gole karşılık yediği iki gol. Peki, istatistikler Trabzonspor’u başarılı gösteriyor da, saha içi ne diyor?
İşte orası pek iç açıcı değil. Dün akşamki Minsk maçı da dahil Trabzonspor’un taktik anlayışı, takım olma ve oyun disiplinini koruma gibi konularda eksikleri var. Daha ciddi rakipler karşısında bu olumsuz yanları can yakıcı olabilirdi. Lakin Derry City ve Minsk gibi bordo-mavililerin ayarında olmayan iki takım bu açıklardan faydalanamadı.
Kendi evindeki ilk maçı kaybeden Minsk’in ofansif oyunu tercih edeceği belli iken, Trabzonspor’un özellikle çizgi halindeki rakip savunmayı açacak formül üretememesi ise düşündürücü idi. Minsk tüm riskleri üstlenip maçın ikinci yarısında bu bölgede daha çok açık vermesine rağmen, Olcan, Henrique ve zaman zaman Volkan girdikleri kolay gol pozisyonlarında bitirici vuruşları yapma becerisi gösteremedi. Buna karşın Minsk’in daha çok pozisyon üretmesinin
Mustafa Reşit Akçay, 1461 Trabzon’daki performansı sonrası hayallerini süsleyen Trabzonspor takımı teknik direktörlüğüne getirildi. 55 yaşında, ama kimilerine göre idealist bir futbol adamı.
Konuşmayı çok seviyor. Felsefe yapmayı da. Verdiği mesajları özlü sözlerle süsleme çabası bazen kulağa hoş gelse de, kimi vakit beklenmedik durumlarla da karşılaşabiliyor.
Örneğin, Trabzonspor’un UEFA Avrupa Ligi maçı için gittiği Belarus’daki basın toplantısında konuyla alakalı olmasa da, ülkenin bitki örtüsünün yüzde 75’inin ormanlarla kaplı olmasını “Burada sincap olmak varmış” ifadeleriyle yorumlaması, Rus meslektaşlarımızın ilgisini çekiyor.
“Bu seyahat sizi yordu mu?” diye soruluyor, yanıt hazır: “Sorunun bir parçası olmak yerine sorunu çözmek gerek.”
Ya da rakip Dinamo Minsk’in tehlikeli görülebilecek oyuncularıyla ilgili fikirlerini beyan ederken, arabayı duvara toslayabiliyor insan.
Akçay bir soru üzerine Sychev’den çekindiğini beyan ediyor. Ama o ne? Belaruslu bir gazeteci bıyık altından gülüyor. Bu kaçamağı anında fark eden Mustafa hoca, tercüman aracılığıyla karşı hücuma geçiyor : “Peki sen ne düşünüyorsun bu konuda?”
Gazetecinin utana sıkıla verdiği yanıtla ortam
Öncelikle şunu söyleyelim. Geçen haftaki Derry maçında izlediğimiz Trabzonspor ile dün akşam Minsk karşısındaki takım arasında dağlar kadar fark vardı. Bu olumlu görüntü, hücum oyununu seven ve çok adamla rakip sahada bulunmayı ön planda tutan bir takım karşısında Trabzonspor’un ilk yarıda pozisyon vermemesinin en önemli nedenlerinden biri oldu. Her iki kanadı da kullanarak bir anda 5 kişiyle ceza alanında çoğalmayı planlayan Minsk’in iştahını kesen, göbekteki ikili Giray ve Mustafa’nın zamanında müdahaleleri ile önlerindeki Aykut’un özverili mücadelesi idi kuşkusuz. İlginçtir, son iki Avrupa maçında inanılmaz biçimde isteksiz görünen Colman’ın dün ekstra bir motivasyonla oynaması orta alandaki dengeleri etkiledi. Lakin uzatma dakikalarında gördüğü kırmızı kart son derece gereksizdi. Tabii tüm bunları yaparken oyunun ofansif yönünü de düşünmek gerekiyordu ki, Olcan ile Volkan hem çizgide etkili oldu, hem de içeriye doğru yaptıkları koşularla Minsk savunmasının dengesini bozdu. Henrique sürekli rakibe baskı yapan adam rolündeydi. Nitekim golü zorlayan da bu faktördü. Trabzonspor’un Avrupa Ligi’ndeki silahı Henrique yine işbaşındaydı ve ikramı geri çevirmedi.
Dinamo Minsk