Kültür Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü, büyük prodüksiyon firmalarını 12 Aralık günü ödül törenine çağırdı.
Gönderilen davetiyedeki gerekçe:
“Yaptıkları dizilerle ülke ekonomisine ve ülkenin tanıtımına katkıda bulunmak...”
Dizi sektörünü motive etmek için düzenlenen bu törende ödüllendirilecek firmalardan biri Tims Prodüksiyon...
Yani Muhteşem Yüzyıl’ı yapan şirket...
Başbakan diziyi kalaylarken, Kültür Bakanı ödül veriyor.
Son fırçadan sonra 3 ihtimal var:
Tarih, habire kendini tekrarlayan sıkıcı bir oyun yazarı gibi... Çokça izlediğinizde, kabak tadı verdiğini hissediyorsunuz.
* * *
Dünkü Milliyet, “Vatansever krizi” manşetiyle çıktı.
“Vatansever”, İngilizce “Patriot” sözcüğünün karşılığı...
‘Patriot’. Türkiye’nin Suriye tehdidine karşı NATO’dan talep ettiği füze savunma sisteminin adı...
Suriye, Türkiye’nin bu talebini “tansiyonu artırma amaçlı bir provokasyon” sayıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise durumu, ünlü Rus yazar Çehov’un piyeslerinde duvara asılı silaha benzetiyor.
Bu yıl Kurthan Fişek hocamı kaybettim. İnsan bir hocasını kaybedince, kendisine bereket taşıyan nehirlerden biri kurumuş oluyor.
Oysa her deniz, biraz da o nehirlerin eseridir.
Her insan, kendisine öğretilenlerin bileşkesidir.
Tabii ki her zihin, taşınan sudan kapasitesi kadar pay alır; bazımızda cehalet baki kalır; ama yine de en azından emeğe şapka çıkarılmalıdır.
Bu Öğretmenler Günü’nde, izninizle bende emeği olan öğretmenlerime buradan teşekkür edeceğim. Kimin önce gideceği belli olmaz; haklarını helal etmelerini isteyeceğim.
Unuttuklarımdan peşinen özür dileyerek...
* * *
Ankara’da çok ilginç bir hukuki çatışma sürüyor. Konusu: “Cemevi ibadethane midir, değil midir?”
Tartışma, Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği’nin başvurusuyla başladı.
Ankara Valiliği, derneğin tüzüğünde, “ibadethane olarak kullanılmak üzere Cemevi açılacağı” hükmünü görünce savcılığa ihbarda bulundu. Dernek hakkında kapatma davası açıldı.
Fakat davaya bakan 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, “Cemevi ibadethanedir” diyerek davayı reddetti.
Kararın gerekçesi şöyleydi:
“Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğündeki ‘Cemevleri ibadethanedir’ hükmü, Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır.”
Dosya, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’ne geldi.
Açlık grevlerinin bitmesiyle doğan sevincimizin, şehit haberleriyle gölgelendiği hafta sonundan iyi haberler vermek istiyorum.
“Türkiye’de güzel şeyler de oluyor” dedirtecek cinsten:
Sunay’ın müzecileri
Sunay Akın, eşi Belgin’le birlikte, İstanbul’da harikulade bir oyuncak müzesi açtı biliyorsunuz. Yetmedi. Gidip gezdiği dünya müzelerini Türkiye’ye davet etti. “Avrupa Oyuncak ve Çocuk Müzeleri Birliği”nin (Toyco) kuruluşuna önayak oldu.
Pazar gecesi bu buluşmanın yemeğindeydim. Lizbon’dan Paris’e, Atina’dan Amsterdam’a 14 Avrupa kentinin müzecileri oradaydı. Sunay’ın kılavuzluğunda kurulan Gaziantep ve Antalya müzelerini de gezip gelmiş, çok etkilenmişlerdi. İki günlük konferansta deneyimlerini paylaşacaklardı.
Yemekte yanımda oturan Slovenya eski Kültür Bakanı ve Avrupa Müzeler Akademisi’nin Başkanı Andreja Rihter, Suriye sınırındaki çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye biraz tedirgin geldiklerini itiraf etti; ama sonra Antep’teki gelişmişlikten ve sıcak ilgiden çok etkilendiklerini, Sunay’ın müzesinin çevrede yarattığı değişimden büyülendiklerini söyledi. “Niye ülkeniz bunlarla değil de hep terör haberleriyle anılıyor” diye sordu. “Değişecek” dedim; “Sunay ve onun
Pazar münasebetiyle magazinci arkadaşlardan müsaade isteyerek magazin yazacağım bugün...
Önceki hafta sonu Yılmaz Erdoğan’ın 46. yaşgünü partisindeydim.
Çubuklu Hayal Kahvesi’ndeki parti, belli ki magazin basınından ustaca gizlenmişti; öyle olmasa, yıldız çokluğuyla bir samanyolunu andıran geceden çıkacak malzeme, ilaveleri birkaç hafta idare edebilirdi.
Yılmaz Erdoğan’ın filmi
Yaşgünü sahibine geçmeden önce son oynadığı filmden bahsedeyim.
“Gergedan Mevsimi”, gişede çok iş yapmadı belki, (filmi izlediğim sinemada benden başka sadece 1 seyirci vardı) ama film, Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuktaki hünerini bir kez daha kanıtladı.
Annemle sohbet ediyorduk dün... Aklım yazıda... Konu çok. “Ne yazayım” diye ona sordum.
Sanki bu soruyu bekler gibi tereddütsüz yapıştırdı cevabı:
“Anaları yaz” dedi. “Bizleri... Bu gidişatı durdursa durdursa kadınlar, analar durdurur. Onlar evlatlarını çekip alır ecelin elinden; barıştırır, el ele tutuşturur.”
* * *
Evde daha yeni seyretmiştik, Nadine Labaki’nin harikulade filmi “Peki Şimdi Nereye”yi... Tam da bunu anlatıyordu:
Ortadoğu’da küçük bir köy...
Aynı toprağı süren, aynı ekrana gülen, aynı mayından ürken, sımsıcak insanlar...
Bugün İstanbul’da çok özel bir insan defnedilecek. Zeynep Menemencioğlu, 108 yaşında vefat etti.
Bu isim, size tanıdık gelmeyebilir; ben yeğeni Aslı’yla tanışıklığım sayesinde onunla tanışıp asırlık anılarını kendisinden dinleyen şanslılardan biriyim.
Koca bir yüzyılı ondan dinleyince iki tezat duyguyu aynı anda yaşamıştım:
“Türkiye son asırda ne kadar gelişti.”
“Türkiye yüzyıldır nasıl yerinde sayıyor.”
* * *
Oktay Rifat’ın kız kardeşiydi Zeynep teyze... Orhan Veli’yle şiir gecelerinin tanığıydı.