Dün gece TV’de “Demir Leydi” filmi vardı. Başbakan inşallah izlemiştir. İzlediyse, tek başına marketten süt alırken kimselerin tanımadığı, iki büklüm olmuş eski İngiliz Başbakanı’nın alnında, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” yazısını okumuştur.
Ne kaldı ki bir dönemin esip gürleyen, vurdu mu deviren, asla taviz vermeyen Margaret Thatcher’dan geriye?..
80’lerin berbat anılarından başka...
* * *
1981’de Kuzey İrlanda’da IRA mahkumları direnişe geçmişti.
Tek tip üniforma giymemek, cezaevinde köle gibi çalıştırılmamak, haftada bir ziyaretçi kabul edebilmek, diğer mahkumlarla görüşebilmek istiyorlardı.
Thatcher, talepleri kesin bir dille reddedince açlık grevi başladı.
Pazar öykümüz, 1970’lerin başında, Ankara Bahçelievler’de başlıyor. Fırında çalışan 16 yaşındaki Ömer Acar, her gün mahalleli Feride Hanım için bir adet tuzsuz ekmek ayırır.
Fırına gide gele, bu hevesli çocukla dostluk kuran Feride Hanım, onun okula gitmediğini öğrenince “Sen iyi bir çocuksun. Seni konservatuara alalım” der. Yakın arkadaşı Neriman Bejan, Ankara Konservatuarı’nda ritmik jimnastik hocasıdır.
Ancak kayıt için ilkokuldan yeni mezun olmak gerekmektedir. Ömer, “Benim yaşım geçti, ama kardeşim Alaaddin ilkokulu bitirmek üzere... Onu alın” der. Hemen köyünü arar.
Osmancık kazasına bağlı Başpınar köyünün ilkokul Müdürü Yusuf Şanal, Köy Enstitülü, aydın bir eğitimcidir. Hasanoğlan’da öğrenim gördüğü yıllarda çok opera, bale izlemiştir.
Öğrencisi Alaaddin’in konservatuara gitmesi fikrini destekler.
Alaaddin’in ailesi de çocuklarının yatılı bir okula ve mezun olunca devlette memuriyete kavuşacağını öğrenince kabul eder.
Alaaddin böylece konservatuara girer.
Mustafa Kemal Paşa’yı gördüm, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde, ağaçlık bir köşede, keyifle gülümsüyordu.
Yanında Rauf Bey...
Hiç görmediğim bir görüntüsüydü.
Aynı yerde, aynı kıyafetle bir de fotoğraf çektirmişti. Kalpağı, kravatı, yaka mendiliyle yine çok şık görünüyordu. Fotoğraf, o yıllarda otokrom denilen bir teknikle renkli çekilmişti. O yüzden Gazi’nin ilk renkli fotoğrafı sayılabilirdi.
Bu film ve o fotoğraf, tam 89 yıl, Paris yakınlarındaki bir arşivde keşfedilmeyi, çekildiği ülkeye dönebilmeyi beklemişti.
Onu bulup ortaya çıkaran, daha önce birkaç belgeselde birlikte çalıştığımız bir araştırmacı arkadaşımız oldu:
Can Dündar 2010 yılında Şemdin Sakık’la cezaevinde bir röportaj yapmıştı.
2010 yılı başında, Diyarbakır Cezaevi’nde görüşmüştüm Şemdin Sakık’la...
İki gün üst üste toplam 7 saat röportaj yapmıştık.
Şimdi Ergenekon davasında “açığa çıkmış gizli tanık” sıfatıyla söylediklerinin bir kısmını o söyleşide anlatmıştı.
İleri gitmeye çalışırken sürekli aynı çukurlara düşüp patinaj yapan bir arabaya benziyor Türkiye...
Araba seçim yoluna döndü mü, çukurların sayısı da artıyor, patinaj cayırtısı da...
“İdam cezası”, o bildik çukurlardan biri...
Sandık ufukta göründü ya, milliyetçi oylara talip olanlar arasında “ip çekme” yarışı başladı.
MHP lideri Bahçeli bir önceki seçim kampanyasında, “Öcalan’ı asamadın” diye kendisini eleştiren Erdoğan’a “Sen niye asmıyorsun? Asacak ipin mi yok” diyerek elindeki urganı fırlatmıştı.
Şimdi Erdoğan, Bahçeli’nin attığı ipi İmralı’ya doğru sallıyor.
İdam cezasının “bazı malum yerlerin baskısıyla” kaldırıldığından dem vurarak “Birçok insanımız idamın yeniden gelmesini istiyor” diyor.
Can-Yaşar Kemal fotoğrafını Ayşe Kemal çekti...
Yaşar Kemal’le öğle yemeği yedik dün... Harbiye’de Borsa Lokantası’ndaydık.
Eşi Ayşe Hanım ve Zülfü Livaneli de bizimleydi. Nebil Özgentürk bir ara uğradı.
Yaşar Usta’yı her gören eline sarıldı; o da 86 yaşına bakmadan, üşenmeden hepsinde ayağa kalktı; okurlarıyla, turistlerle, çocuklarla fotoğraflar çektirdi.
Garson “Ne yersiniz” diye sorunca:
“Dostoyevski’ninkinden” dedi Yaşar Kemal...
İkisinden biri doğru söylemiyor: Başbakan ya da Adalet Bakanı... Başbakan Almanya’da dünyanın gözünün içine baka baka, “Türkiye’de açlık grevi falan yok” diyor.
Aynı saatlerde Adalet Bakanı, 683 kişinin açlık grevinde olduğunu söylüyor.
Hangisine inanmalı?
* * *
Devlet, uzun süredir Öcalan’ı avukatlarıyla görüştürmüyor.
“Koster bozuk” diyor.
Bir devletin 1,5 senedir bir kosteri tamir ettiremediğine inanmamızı bekliyorlar.
Sevinç İnönü’yü ziyarete gittim geçenlerde... Erdal İnönü’yle yapılmış son söyleşi olan “Anka Kuşu” kitabının Can Yayınları’ndan çıkan yeni baskısını götürdüm.
Sevindi, ama mutsuz görünüyordu.
Anadoluhisarı’ndaki emektar yalının bahçesinde oturduk.
Yalı hayli bakımsızdı. Dış cephesinin boyaları dökülmüş, iskelesinin taşları kırılmıştı.
Yalının hikayesini, daha önce aynı bahçede Erdal Bey’den dinlemiştim. İsmet Paşa, öğrenciliği boyunca çocukları için para biriktirmiş. Erdal Bey, o paralarla Ankara’da bir ev almış. Sonra o evi ve İstanbul’daki iki kooperatif dairesini satıp bu yalıyı almış.
Ancak 20 yılda oturulur hale getirebilmişler.
“Mal mülk sevmediğim ve eşimden önce öleceğimi bildiğim için yalıyı tapuda eşimin üzerine yaptırdım” demişti.