Açlık grevlerinin bitmesiyle doğan sevincimizin, şehit haberleriyle gölgelendiği hafta sonundan iyi haberler vermek istiyorum.
“Türkiye’de güzel şeyler de oluyor” dedirtecek cinsten:
Sunay’ın müzecileri
Sunay Akın, eşi Belgin’le birlikte, İstanbul’da harikulade bir oyuncak müzesi açtı biliyorsunuz. Yetmedi. Gidip gezdiği dünya müzelerini Türkiye’ye davet etti. “Avrupa Oyuncak ve Çocuk Müzeleri Birliği”nin (Toyco) kuruluşuna önayak oldu.
Pazar gecesi bu buluşmanın yemeğindeydim. Lizbon’dan Paris’e, Atina’dan Amsterdam’a 14 Avrupa kentinin müzecileri oradaydı. Sunay’ın kılavuzluğunda kurulan Gaziantep ve Antalya müzelerini de gezip gelmiş, çok etkilenmişlerdi. İki günlük konferansta deneyimlerini paylaşacaklardı.
Yemekte yanımda oturan Slovenya eski Kültür Bakanı ve Avrupa Müzeler Akademisi’nin Başkanı Andreja Rihter, Suriye sınırındaki çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye biraz tedirgin geldiklerini itiraf etti; ama sonra Antep’teki gelişmişlikten ve sıcak ilgiden çok etkilendiklerini, Sunay’ın müzesinin çevrede yarattığı değişimden büyülendiklerini söyledi. “Niye ülkeniz bunlarla değil de hep terör haberleriyle anılıyor” diye sordu. “Değişecek” dedim; “Sunay ve onun gibiler sayesinde...”
Yaşar Kemal ve tercümanı
Cumartesi akşamı da Alman Konsolosluğu’nda en iyi çeviri ödülleri verildi. Ödül alanlardan biri, Cornelius Bischoff’tu.
Bischoff, 1939’da, 11 yaşındayken ailesiyle Nazilerden kaçıp İstanbul’a gelmiş. Savaşta Çorum’da enterne edilmiş. Sonra İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyup Almanya’ya dönmüş. Tercümeye başlamış ve Yaşar Kemal’in romanlarını çevirmiş.
Törende 86’lık Yaşar Kemal’le 84’lük Cornelius’un kucaklaşmaları görülecek sahneydi. İki yaşlı dev sarılırken Cornelius gözyaşlarını tutamadı. Hazırlamakta olduğumuz bir belgesel için ikisini buluşturduğumuzda Yaşar Kemal, “Bir yazar, başka bir dile çevrildiğinde, içindeki macerayı yeni bir dünyaya söyler. Bu, tercüme eden adamın gücüdür. Cornelius, benim içimdeki macerayı benim kadar bilen bir kardeşimdir” dedi.
Ayrılırlarken Cornelius seslendi:
“Son romanını yolla da tercüme edeyim”.
Gırnatacı
O gün TÜYAP’ta dostum Ercüment Cengiz’in ilk romanının çıkışını kutladık.
Ercüment, edebiyat düşkünü bir jinekologdur. Birlikte Stockholm’de Orhan Pamuk’un Nobel alışını izlerken, kendi romanını yazmayı aklına koymuştu. Dediğini yaptı. “Gırnatacı”yı yazdı. Everest Yayınevi’nin “İlk Roman Ödülü”nü, jürinin oy birliğiyle kazandı. Ödül töreninde Doktoroff’tan bir alıntı yaptı:
“Roman yazmak, karanlıkta araba kullanmak gibidir” dedi: “Sadece farlarınızın aydınlattığı kadarını görürsünüz, ama bütün öykü de bu yolda geçer.”
Ercüment, uzunları yakmış geliyordu.
Lozan’ın yıldönümü
Seneye Lozan’ın imzalanışının 90. yıldönümü...
Özden Toker, hazırlıklara bu yıldan başladı. Türkiye’nin kuruluş senedi için müzakereler 20 Kasım’da başlamıştı. Pembe Köşk bunu, bu akşam bir konferansla ve Prof. Bilal Şimşir’in “Lozan Günlüğü” kitabıyla selamlıyor.
Dün konuştuğumda Özden Hanım yine o hiç eksilmeyen heyecanı içindeydi. Konuyu gündemine alacak üniversitelere, medya kuruluşlarına, tez yazacaklara işbirliği çağrısı yaptı. “Lozan’a sahip çıkın, biz her tür desteğe varız” dedi.
Meral’in köyü, Sezen’in vefası
Meral Okay, vefatından önce bir vasiyet bırakmıştı:
Tüm malvarlığını Ali Nesin’in yeni kuşaklara matematiği sevdirmek için kurduğu, Matematik Köyü’ne bağışlıyordu.
Ancak bu “sözlü” vasiyet, yazıya geçirilemediği için hukuki polemik doğdu. Bunun üzerine başta Sezen Aksu olmak üzre dostları işe el koydu. Meral için bir konser düzenlendi. Tanıdık işadamlarına yüklüce bir bağış karşılığı bilet satıldı. Biletler 500 liradan satışa çıkarıldı. Hem Meral’in anılacağı, hem vasiyetinin karşılanacağı muhteşem bir gece hazırlandı.
Yarın akşam Maslak Tim Show Center’daki geceyi “Beyaz” sunacak. Sezen bir resital verecek. Nebil Özgentürk’ün belgeselinde Meral’in “Kanuni” kostümüne soktuğu Halit Ergenç’in sesi çınlayacak.
Gece bittiğinde Meral’in vasiyeti gerçekleşmiş olacak.
Ne mutlu ona! Ne mutlu böyle dostları olanlara!