Kibarlık Budalası İzmir’de

16 Mayıs 2008


As­lın­da hiç de gö­rün­dük­le­ri gi­bi de­ğil­dir­ler... Ya­ni bu ka­dar ki­bar, bu ka­dar her şe­yi bi­len, her ko­nu­da söz sa­hi­bi de­ğil­dir­ler... On­la­rı fark­lı bir or­tam­da gör­se­niz, san­ki sah­ne­de bir oyun iz­li­yor­su­nuz sa­nır­sı­nız. Ki­bar­lık­tan kı­rı­lıp, in­ce­lik­ten ko­pa­cak gi­bi­dir­ler. On­la­rın bu abar­tı­sı ko­mik du­ru­ma da dü­şü­rür. Ger­çek­lik­ten öy­le uzak­tır­lar. Ba­kar­sı­nız ki sa­de­ce siz de­ğil­si­niz­dir bu hal­le­ri­ne bı­yık al­tın­dan gü­len. Ama yi­ne de iyi rol ke­ser­ler. Ço­ğu tüm bu ki­bar­lık­la­rı­nın tam ter­si­ne as­lın­da ka­ba sa­ba­dır. Çıt kı­rıl­dım, öv­gü do­lu, il­ti­fat­lar sa­çan

Yazının Devamı

Kadınlar, kentler ve anneler

9 Mayıs 2008

Çok uzun anlatmayacağım... Hani uzadıkça uzayan gecelerde dosttan daha yakın olduğumuz, dizlerinde uyuduğumuz, kırmaya korktuğumuz, birbirimize bağlayanın kandan da öte olduğundan emin olduğumuz... “Anne”yi... Candan Erçetin’in “Elbette” albümündeki “Annem” tamamlayacak düşündüklerimi:
Hani eski zaman masalları anlatır/ Hüznümü huzura dolarsın/ Kaşım gözümden çok içim bir parçan/ Annem sen benim yanıma kalansın/ Hani bir biblon vardı kırdığım ne kırgınlıklar yaşadın/ Ama bil ki ben de parçalandım/ Annem ben senin yanına kalanım/ Annem annem/ Sen üzülme/ Sözlerin hep yüreğimde/ Annem annem/ Gel üzülme/ Ben hala senin/ Dizlerinde
16 kentte geçen, 16 hikayeden oluşan Murathan Mungan’ın son kitabı “Kadından Kentler”i, daha önce yazacaktım. Ama bu pazar, “Anneler Günü” de olunca kadını konu etmenin denk düşeceğini düşündüm. Kitap; Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi hikayesi ile başlıyor... Adana Sıcağında Erguvanlar,

Yazının Devamı

Urla’da bir zeytin efsanesi ve Aşık Veysel

2 Mayıs 2008

Ur­la’da, 1992 yı­lın­da baş­la­yan ka­zı ça­lış­ma­la­rı sı­ra­sın­da Ham­di Ba­la­ban Tar­la­sı’nda açı­ğa çı­ka­rı­lan bu­lun­tu­nun, es­ki çağ­dan ka­lan bir zey­tin­ya­ğı fab­ri­ka­sı­na ait ol­du­ğu­nun he­nüz an­la­şı­la­ma­dı­ğı gün­ler­de, ‘Dal­gıç’ la­kap­lı bir Ur­la­lı zi­ya­re­ti sı­ra­sın­da, “Ço­cuk­lar! Siz bir zey­tin­ya­ğı iş­li­ği ka­zı­yor­su­nuz!” der. Bir Ege­li ola­rak zey­ti­ni, zey­tin­ya­ğı­nı, zey­tin­ya­ğı iş­lik­le­ri­ni iyi ta­nı­yan Dal­gıç’ın bu yo­ru­mu üze­ri­ne bu­lun­tu, bi­len baş­ka in­san­la­ra da gös­te­ri­lir.
On­lar da onay­la­dık­tan son­ra bin­ler­ce yıl ön­ce­si­nin iş­li­ği

Yazının Devamı

İz­mir Sa­nat gi­bi ol­ma­sın

25 Nisan 2008

İlk git­ti­ğim gü­nü ha­tır­lı­yo­rum... Her bi­ri­nin ay­rı anı­sı olan, Kül­tür­park’ın yıl­lan­mış ağaç­la­rı­nın da bu­lun­du­ğu bah­çe­de ön­ce ne­fes al­mış­tık. Ar­dın­dan da İs­tan­bul’dan ge­len bir ti­yat­ro top­lu­lu­ğu­nun oyu­nu­nu iz­le­miş­tik... Bah­çe­si cı­vıl cı­vıl­dı. Bir yan­dan fu­aye­de­ki ser­gi­yi ge­zen­ler, bir yan­dan baş­ka bir or­ga­ni­zas­yon için gi­şe­de bek­le­yen­ler... Kül­tür­park’ın için­de­ki İz­mir Sa­nat’ı böy­le sev­miş­tim... Ve be­nim gi­bi dü­şü­nen bir çok dost­la da öy­le ta­nış­mış­tım.

Te­le­viz­yon bi­na­sıy­dı
İz­mir Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si 2000 yı­lı Fa­ali­yet Ra­po­ru’nda

Yazının Devamı

Denizkızları ve kuklalar

18 Nisan 2008

“Ya­şat­ma­lıy­dık de­niz­kız­la­rı­nı. Düş­le­ri­mi­zin en gü­zel sü­sü ola­rak kal­ma­lıy­dı­lar. Oy­sa yok et­tik on­la­rı. Ha­tır­la­ma­ya­rak ar­tık, isim­le­ri­ni an­ma­ya­rak ve en önem­li­si bir gün Ege’nin ma­vi­lik­le­rin­den çı­kıp ge­le­cek­le­ri­ne olan inan­cı­mı­zı yi­ti­re­rek yok et­tik on­la­rı. Ar­tık es­ki­si ka­dar zen­gin de­ğil düş­le­ri­miz. Ye­ni ma­sal­lar bul­duk el­bet­te ama hiç­bi­ri bir de­niz­kı­zı ka­dar gü­zel, bir de­niz­kı­zı ka­dar düş do­lu de­ğil. Keş­ke ya­şat­say­dık de­niz­kız­la­rı­nı.
Kuk­la­lar da de­niz­kız­la­rı gi­bi­dir. An­cak ina­nır­sak ger­çek ol­duk­la­rı­na, anar­sak isim­le­ri­ni ve

Yazının Devamı

Sezen şarkıları ve camdan denizaltılar

13 Nisan 2008

Bırakmıyorsa yakanızı, siz bırakın kurtulun... Eğer dertler, sıkıntılar, aksilikler yapıştıysa yakanıza ve ters gidiyorsa her şey, “Bırakmıyor yakamı” diyorsanız şarkının sözlerindeki gibi; siz bırakmayı deneyin!
Kurtulmayı, ayağınızın ya da elinizin tersiyle itekleyin hepsini. Bir sırt çantasına doldurur gibi yükleyin omuzunuza...
“Bir lodos lazım şimdi bana, bir kürek bir kayık
Zulada birkaç şişe yakut, yer gök kırmızı
Söverim...” dediği gibi Sezen Aksu‘nun, doldurun lodosu yüreğinize... Camdan bir denizaltı hayal edin kendinize, kürek ve kayık yoksa eğer... Atlayın içine yol alın derinliklerde. “Gidemem” demeyin siz şarkıdaki gibi. Camdan denizaltınızla uzaklaşın, göz göre göre tüm derinlikleri. Camdan olsun ki denizaltınız, iyinin de kötünün de olduğunu bilebilin hayatta. O iyiyi ve kötüyü görmek zorunda olduğunuzu, iyi hissedebilin saydam denizaltıda. Şarkılardaki gibi yüzünüze vursun her şey. İyi, kötü; güzel ve çirkin.
Tam dediğinizde “İşte burası!” çıkarın

Yazının Devamı

Var mı aranızda bir Don Kişot?

11 Nisan 2008

As­lın­da bu ya­zı bir haf­ta ön­ce ya­zıl­mış ola­cak­tı. An­cak ara­ya EX­PO 2015 oy­la­ma­sı he­ye­ca­nı­mız ka­rış­tı. 27 Mart Dün­ya Ti­yat­ro Gü­nü’nde İz­mir Dev­let Ope­ra ve Ba­le­si’nin (İZ­DOB) prö­mi­ye­ri­ni ger­çek­leş­tir­di­ği Don Ki­şot ba­le­si­ni bu haf­ta­ya sak­la­dım. Don Ki­şot’un hi­ka­ye­si­ni, yel de­ğir­men­le­ri­ne kar­şı sa­va­şan kah­ra­ma­nı bil­me­yen var mı bil­mem? Ama ön­ce hi­ka­ye­nin ya­za­rı, Sha­kes­pe­are’nin çağ­da­şı Cer­van­tes’in ha­yat öy­kü­sü­ne bir bak­ma­lı di­ye dü­şü­nü­yo­rum.
Bun­dan yak­la­şık 450 yıl ön­ce, İs­pan­ya’nın Al­ca­la de He­ne­ras ka­sa­ba­sın­da, ec­za­cı ol­du­ğu da

Yazının Devamı

Bir daha aday olalım mı, olmayalım mı?

4 Nisan 2008

Her şeyi bir kenara bıraktım... Paris sokaklarında Şanzelize’nin ortasında İzmir’in doğal güzelliklerinin gösterildiği bir filmle geceyarısı yüzyüze gelmek, İzmir afişli bir taksiye binmek, yüzlerce delegenin, büyükelçinin günlerce sadece İzmir’i konuştuğunu duymak ve Paris’in ortasında bir kongre salonundan İzmir’i izlemek! Milano ile karşılaştırıldığımız bir yarışta sahnede Milano’dan daha güzel görünmek! Her şeyi bir kenara bıraktım, bunlar en güzeliydi. EXPO 2015’i Milano aldı. Şimdi Paris’te sonlanan rüyadan uyananlar 2018’i, 2020’yi konuşuyor. “EXPO’ya bir daha aday olalım, yola devam” deniyor... Bunu söylemek için özeleştiriyi yapmış olmak, eksikleri fark etmiş olmak, hataları biliyor olmak gerekmiyor mu? Oylamanın ertesi günü konuşmak, bir daha aday olacağız demek için erken değil mi?
* * *
EXPO 2020’ye Paris ve Houston aday olacak diye konuşuluyor. Paris... Günün her saati önünde yüzlerce insan bulunan Concorde Meydanı, dünyada bilmeyen insanın olmadığı

Yazının Devamı