İlk gittiğim günü hatırlıyorum... Her birinin ayrı anısı olan, Kültürpark’ın yıllanmış ağaçlarının da bulunduğu bahçede önce nefes almıştık. Ardından da İstanbul’dan gelen bir tiyatro topluluğunun oyununu izlemiştik... Bahçesi cıvıl cıvıldı. Bir yandan fuayedeki sergiyi gezenler, bir yandan başka bir organizasyon için gişede bekleyenler... Kültürpark’ın içindeki İzmir Sanat’ı böyle sevmiştim... Ve benim gibi düşünen bir çok dostla da öyle tanışmıştım.
Televizyon binasıydı
İzmir Büyükşehir Belediyesi 2000 yılı Faaliyet Raporu’nda İzelman A.Ş başlığı altında İzmir’in o yıllardaki neredeyse tek sanat kurumu olan İzmir Sanat’ın kuruluşuyla ilgili şu ifadeleri bulabilirsiniz:
“Kültürpark içinde bulunan eski TV binası şirketimiz tarafından tadilatı yaptırılarak İzmir Sanat adıyla sanat merkezi haline getirilmiş, İzmirliye kültürel ve sanatsal hizmet vermeye sunulmuştur. Sanat, şirketimiz tarafından 31.08.2000 tarihine kadar işletilmiş, 01.09.2000 tarihinde İZFAŞ’a devredilmiştir.”
Kültürpark içindeki eski bir televizyon binası, canlı bir sanat kurumuna dönmüştü. İzmir’de sanatın adı “İzmir Sanat”la anılmaya başlanmıştı. Üşenmedim Milliyet Ege ve Milliyet Rehber arşivlerini araştırdım. Fazıl Say konseri, Semaver Kumpanya tiyatro oyunu, Yıldız İbrahimova Kaan Bıyıklıoğlu konseri, Ephesus Brass konseri, İzmir Devlet Opera ve Balesi Şan Konseri, İstanbul Oda Orkestrası konseri... Daha çook sayabilirim! Ve arşivleri araştırırken İzmir Sanat’ın 10 kuralını da buldum. İşte bu bu ilkelerden bazıları:
“Birincisi, nitelik kaygısı öncelikli bir ölçüt kabul edildi. Hangi sanat dalı olursa olsun, nitelikli ürünlerin sunulması esastır. Sanatçı ve sanat kurumları ile yapıcı ilişki ve işbirliği yöntem olarak benimsenmiştir. Dördüncüsü, salonların mümkün olduğu kadar verimli ve yoğun kullanılmasıdır. Bu hedefe erişmek için programların çeşitlenmesi, periyodik sanat filmi gösterileri ile sinema sanatının belli başlı eserlerinin seyirciye sürekli sunulması, sanat ve kültür konularına ilişkin konferans dizileri, sanat akımları hakkında tematik haftalar, belli sanat üsluplarının değişik sanat dallarındaki verimlerinin sergilerle, toplantı ve uzmanların konuşmalarıyla, temsil ve konserlerle özgür programlar halinde gerçekleştirilmesi...
Yedincisi, dramatik sanat alanında, gençliğe yönelme ve sanat tiyatrolarına salon tahsisidir. Sanat değeri taşıyan özel tiyatrolara İzmir Büyükşehir Belediyesi sanat politikaları uyarınca destek veriliyor, salon olanakları tanınıyor. Çocuk tiyatrosu çalışmaları destekleniyor.
Dokuzuncu ve esasen her kamu kuruluşunun bağlı olması gereken bir ilke de, özellikle bir sanat kurumuna yakışan sıcak ve güler yüzlü ortamın sağlanmasıdır. İzmirliler, İzmir Sanat Faaliyetleri Merkezi organizasyonlarında kendilerini evlerinde gibi rahat hissetmelidirler. Bu ilkenin ne kadar gerçekleştiğine elbet İzmir Sanat izleyicileri karar verecektir.”
23 Nisan’da kapalı
İşte ben de hiç üşenmeden, bu dokuzuncu ilkeye dayanarak bilmem kaçıncı kez İzmir Sanat’ı yazıyorum. Sıcak, güleryüzlü ortamın devam ettiğinden hiç kuşkumuz yok. Bu, orada tüm gayretleriyle çalışan arkadaşlarımıza haksızlık olur. Ancak son cümlede adı geçen “İzmir Sanat izleyicileri”, kurumda eski faaliyetleri bulamamaktan şikayetçi. Bunun kurum çalışanlarından değil de yönetim sorunundan kaynaklandığını düşünüyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Sosyal ve Kültürel Hizmetler Daire Başkanlığı, sanat kurumlarının içeriği ile ne kadar ilgileniyor merak ediyorum. Önceki gün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı... Evet hava oldukça güzeldi, etkinlikler dışarıda yapıldı. Ama İzmir Sanat gibi bir kültür kurumu da tatildi. Tarihi Havagazı Fabrikası’nı, Adnan Saygun Kültür ve Sanat Merkezi’ni kente kazandırmak için uğraşan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne duyurulur. Aman onlar da İzmir Sanat gibi olmasın!