“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha biraraya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi, insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır. Fakat iç ısısı yeterince fazla olanlar sıkıntı ve kızgınlık yaratmamak veya hissetmemek için toplumdan kaçacaktır.”
1788-1860 yıları arasında yaşamış Alman filozof ve düşünür Arthur Schopenhauer’ea ait bu yaklaşım... Schopenhauer, felsefe tarihinde irrasyonalist ve karamsar olarak bilinir. En ünlü yapıtı henüz 30 yaşına varmadan yayınladığı “İstenç ve Tasarım Olarak Dünya”dır. Bir başkası ise “Aşkın Metafiziği...” Schopenhauer,
Psykhe, Miletos kralının kızıdır. Üç kız kardeşin en küçüğü ve en güzelidir. Psykhe; ruh anlamına gelir ve öyküsü de ruh ile sevginin ayrılmazlığını anlatır. Ama güzelliği onun da başına dert olur. Aphrodite’in öfkesine hedef haline gelir. Aphrodite, güzel Psykhe’nin tek başına bir dağa bırakılmasını, kendisine koca olacak ejdere varmasını buyurur. Bununla da yetinmez oğlu Eros’tan da bu dileğini yerine getirmesini ister. Ama Eros, Psykhe’yi görür görmez aşık olur. Güzel Psykhe’yi bir saraya yerleştirip geceleri gizlice yanına gelir. Sevgilisine
Çocuk kadar saf olmayı kim istemez? Çocukluğunda bıraktığı en son yerden yeniden başlamayı hele... Çocukluğunu saklayabilse keşke herkes. Kapı önünde oynadığımız oyunlar kadar kolay olsa bir de hayat! Kavgalar, iki parmağı çapraz yapıp sonra da “boz” değimiz gibi çabuk çözülüverse. Hayatla kavgamız henüz başlamamış olsa. Çocuklar gibi korusa keşke bizi melekler! Gözlerimizdeki renk daha değiştirmemiş olsa kendini. Sinsi planlar, kötü kalpler, zehirli sözler, kötü karakterler yalnızca masal kitaplarının arasında kalmış olsa. Ne güzel olurdu hayat! Ey hayat sen mi değiştirdin bizi, biz mi istedik değişmeyi? Soran varsa bu soruyu daha güzel olacaktır her şey. Her şey çocukluğumuzdaki gibi aklanmaya başlayacaktır elbet...
Ne ekersek onu biçeriz
10 yıl önceydi... Çocukluklarımıza gidip geldiğimiz bir festivalden dönüyordum. Yazıya, “Alaçatı’dan dönüyorum... Yel değirmenleri el sallıyor şimdi. Alaçatılı çocuğu düşünüyorum” diye başlamıştım. Sanırım
Bir zamanlar, yaz geldiğinde en keyifli şey yıldızların altında sinema izlemekti. Büyük şehirlerden, en küçük kasabalara kadar hem de! Tahta sandalyeler vardı, minderler... Çekirdek çitleme sesleri fonda, buz gibi köpüren gazozun tadı çıkarılırdı. Akşamüstü aynı saatte köşeden dönen, sinemanın çığırtkan aracının peşinden koşulurdu. Mikrofondaki ses yankılanıp akşamki filmler öğrenildikten sonra, doğru evlere! İzinler alınır, yemek saatinin gelmesi sabırsızlıkla beklenirdi. Yemek biter bitmez koşulurdu, gündüz gözüyle hiçbir büyüsü olmayan yazlık sinemamıza. Hava karardığında ve yıldızların altında, sanki büyülü bir mekana dönerdi o betondan bahçe. Bugün durup düşündüğümde yaz geldi mi, usul usul imbat eşliğinde, tepemizde yıldızlarla sinema izlemenin keyfini yaşatmıyor hiçbir şey. Ne dizimizdeki bir lap-top, ne elimizdeki bir kumanda, ne de bir tuş ötedeki modern dünya... Tahta bir sandalyedeki kadar rahat değilim. Tadı yok o gazozdan başka bir şeyin.
Eskiye özlem duyanlar
Aslında bugün yaşadığımız çoğu şeyden pek de ayrılan yanları kalmadı... Bazen en işlek caddede bir bakıyorsunuz genç bir adam, oturmuş kalabalığın ve yolun tam ortasına, hayatı protesto ediyor! Ya da en yoğun alışveriş merkezinin önünde birkaç genç toplanmış, sınavlardan nasıl bunaldıklarını mini bir gösteriyle haykırıyor... Başka bir grup üniversiteli, dış dünya politikalarını...
Tiyatro tarihine baktığınızda çağımızın burjuva kapitalizmine ve uluslararası politikaya doğrudan doğruya gerçekçi sahnelerle yönelen başkaldırı tiyatrosunun başında “Sokak Tiyatrosu” geliyor. Bu tür eylemi devam ettiren topluluklar, uyarı ve propaganda yoluyla sokaktaki adama sorunları açmayı ve olayları eleştirmeyi ilke edinir. Kısa parçalardan oluşan şarkılar, şiirler ve hareketlerle sokaktan geçenlerin ilgisini çekerler. Amaç sokaktan o anda gelip geçenleri sıkmadan ve çok da oyalamadan diyeceklerini kesin ve kısa anlatmaktır. Dekorları kolay kurulup dağılabilen ama etkileyicidir. Platformlar, kayan yüzeyler, ipler... Sokak tiyatrosu
Eski Yunan’da Hekim Tanrı Asklepios, bir sağlık koruma yurdu da (Asklepion), Bergama’da kurar. Asklepionlar dünyanın bilinen ilk hastaneleriydi. Bu hastanelerde bedensel ve ruhsal sorunu olan hastalar tedavi ediliyordu. Eski Yunanlılar bu hastanelerin kapısına “buraya ölüm giremez” yazısını yazardı. Bergama’daki Asklepion’da genellikle, telkin, fizyoterapi ve müzikterapi gibi bugün halen kullanılan çeşitli tedavi yöntemleri uygulanırdı. Sağlık yurdunun yanındaki tiyatroda törenler yapılır, müzik eşliğinde
Ateş Kuşu eski bir Rus efsanesidir... Ölümsüzlük simgesidir... Igor Stravinsky, bu efsaneyi konu alan Ateş Kuşu balesini, 1910’da besteler...
“Ateş Kuşu, küllerinden yeniden doğan zümrüdüanka kuşudur. Şair, bir devrimci gibi Ateş Kuşu’dur.” Dünyaca ünlü koreograf Maurice Bejart, bu sözlerle anlatıyor Ateş Kuşu’nu...
Ateş Kuşu balesi, Tokyo Bale ve koreografı Bejart yorumuyla 1996’da İzmir Festivali’ne gelmişti. Gösteri günlerce konuşulmuş, hafızalara kazınmıştı.
İzmir’deki en kapsamlı kültür-sanat etkinliği olan 22’nci Uluslararası
Tütem Öğretmen, okula giderken ani bir fren sesi duyunca irkildi. Sarman bir kediciğe araba çarpmıştı. Kedicik çırpınıyor ve kendini toparlar toparlamaz, dar bir duvar aralığına kaçtı. Oradan çıkması imkansızdı ve çok canı yanıyordu. Aklına AKS-110’u aramak geldi. Numarayı çevirdi, görevli adresi aldı ve hemen ekipler gelip kediciği kurtardı. Veteriner kliniğinde tedavisi yapılan kedicik şimdi çok iyi...
AKS-110’a teşekkür ediyoruz.
Bahar minikleri yuva arıyor
Hamile kalan anne kedi, sahiplerince sokağa terk edildi. 1 Mart’ta 5 yavru dünyaya getiren anne kediye hayvanseverler sahip çıktı.
Şu anda 3’ü kendilerini yaşam boyu terk etmeyecek ailelere sahipler. İkisi ise kendilerine sahip çıkacak aileler arıyor. Bu miniklere evinizin kapısını açmak isterseniz, 0554 375 01 75 - (0232) 422 21 28 numaralı telefonlardan bize ulaşabilirsiniz.