“Yaşatmalıydık denizkızlarını. Düşlerimizin en güzel süsü olarak kalmalıydılar. Oysa yok ettik onları. Hatırlamayarak artık, isimlerini anmayarak ve en önemlisi bir gün Ege’nin maviliklerinden çıkıp geleceklerine olan inancımızı yitirerek yok ettik onları. Artık eskisi kadar zengin değil düşlerimiz. Yeni masallar bulduk elbette ama hiçbiri bir denizkızı kadar güzel, bir denizkızı kadar düş dolu değil. Keşke yaşatsaydık denizkızlarını.
Kuklalar da denizkızları gibidir. Ancak inanırsak gerçek olduklarına, anarsak isimlerini ve sevgiyle bağlanırsak onlara var olabilirler. Yaşamın kendisi kadar gerçektir kuklalar ve bir o kadar hayal. İhtiyacımız var kuklalara; yaşamı zenginleştirmek için ihtiyacımız var, düşlerimizi süslemek için ihtiyacımız var, çocuklarımız sevgiyle, barışla büyüsünler diye ihtiyacımız var. Bu yüzden yaşatıyoruz kuklaları İzmir’de. Bundan böyle kuklalar denizkızlarını çağrıştırsın, denizkızları kuklaları. Birlikte anılsınlar bundan böyle, hiç değilse İzmir’de, denizkızlarının doğduğu yerde. Kim bilir, belki de yaşıyordur denizkızları, kuklalarla birlikte İzmir’de” diyor İzmir Uluslararası Kukla Günleri Festival Direktörü Selçuk Dinçer manifestolarında...
Doğru... Eskiden daha çok hayal kurardı insanlar. Denizkızlarına, efsanelere daha çok inanırdı. Oysa şimdi ne kadar sanallaşırsa sanallaşsın hayat, düşlere inanmıyor insanlar. Düşlemeye, düşlerin bir gün gerçek olacağına ne kadar az inanan var. “Kuklalar da denizkızları gibidir. Ancak inanırsak gerçek olduklarına, anarsak isimlerini ve sevgiyle bağlanırsak onlara var olabilirler” diyor manifestoda. Ne zaman bir kukla tiyatrosu izlesem, çocuklukla büyük olmak arasında gider gelirim. Sahnedeki büyüye kapılır, kuklanın gerçekliğine inanıp, sonra kendime gelip, sonra bir daha inanırım. Hayat da böyle değil mi? İzmir Uluslararası Kukla Günleri’nin bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek. Festivaldeki birkaç gösteriyi çocuklarla izlemiştim. Ve düşünmüştüm; “Ayrı yaş gruplarını, yani çocukla büyüğü aynı anda etkileyebileyen az sayıda sanattan biri kukla tiyatrosu” diye.
Düş kursun, düşlerinin gerçeğe döneceği umudunu yaşasın istiyorsanız çocuklarınız, önce siz inanmalısınız. Artık ne siz ne de çocuklarınız dünyada bir gün barışın egemen olacağına, güzel günlerin geleceğine inanmıyorsanız, birlikte bir kukla tiyatrosu izleyin o zaman. Sahnedeki büyüye nasıl kapıldığınızı görün.
Kukla Günleri 28 Nisan’da başlayıp 2 Mayıs’ta son bulacak. İtalyan kuklacı Claudio Cinelli’nin 28 Nisan 20.00’de Sabancı Kültür Merkezi’nde, “Heartbeat” oyunu ile başlayak Kukla Günleri’ndeki oyunlar ise şöyle: Almanya, Fıguren Theater Jabonı “Erwin’in bir dileği var”; Avusturya, Theater Im Ohrensessel “Demir Hans”; Fransa, L’hippocampe Theatre “Mirabai”; Gürcistan, BudruganaGagra “Gölgenin Dünyasında”; İngiltere, Objects Dart “Elfler ve Ayakkabıcı”; İngiltere, Utensıls “Bubba Nerede?”; İtalya, Claudio Cinelli “Kalp Atışı”; İtalya, Ilfılodeldıscorso “Tonino Pesciolino ve deniz”; Polonya, Theatre Maska “Pencere”; Rusya, Theatre Tak “Kashtanka”; Türkiye, Cengiz Özek Gölge Tiyatrosu “Çöp Canavarı”; Türkiye, Kemal Atan Gür Gölge Tiyatrosu “Karagözün Doğaçlaması”; Türkiye, Uçan Eller Kukla Tiyatrosu “Gün Işını”