Aslında hiç de göründükleri gibi değildirler... Yani bu kadar kibar, bu kadar her şeyi bilen, her konuda söz sahibi değildirler... Onları farklı bir ortamda görseniz, sanki sahnede bir oyun izliyorsunuz sanırsınız. Kibarlıktan kırılıp, incelikten kopacak gibidirler. Onların bu abartısı komik duruma da düşürür. Gerçeklikten öyle uzaktırlar. Bakarsınız ki sadece siz değilsinizdir bu hallerine bıyık altından gülen. Ama yine de iyi rol keserler. Çoğu tüm bu kibarlıklarının tam tersine aslında kaba sabadır. Çıt kırıldım, övgü dolu, iltifatlar saçan dudaklarından boş bir anlarında türlü kötü sözler de yayılabilir (!) Aslında bazen Avrupa Yakası’nın Burhan Altıntop’u ya da Şahika Koçarslanlı’sı “Hah işte” dedirtiyor bana... Ama yüzyıllar önce kibarlık budalalarını en iyi Moliere anlatmış.
Moliere’in komedileriJean Baptiste Poquelin, daha bilinen adıyla Moliere, 15 Ocak 1622’de doğar. 17 Şubat 1673’te ise hazin bir biçimde hayatını kaybetikten sonra tüm dünyanın yıllar geçtikçe daha da hayran kaldığı Fransız oyun yazarı ve oyuncu olarak geçer tarih sayfalarına. Moliere, sarayın döşemelerini yapan bir mobilyacının oğludur aslında. Paris’in en iyi okullarından College de Clermont’da öğrenim görür. 1643’te Illustre Theatre adlı bir tiyatro topluluğu kurup, sahne adı olarak da Moliere’i seçer. Moliere’in bilinen ilk yapıtları, 1655’te Lyon’da sahnelenen Beklenmedik Engeller’dir. Moliere ve topluluğunun ilk başarılı temsili ise 1658’de Louvre Sarayı’nda Kral XIV. Louis önünde oynanan Corneille’in Nicomede’si olur. Moliere, ertesi yıl ilk önemli komedisi sayılan ve Paris’te sahnelenen ilk oyunu olan Gülünç Kibarlar’ı yazar. Sosyetenin kibar davranışlarına özenen iki taşralı genç kızı konu alan bu oyun, Moliere’in bütün yapıtlarında öne çıkan bir temanın ilk işlenişi oldu... Moliere burada, toplumsal kuralların gerektirdiği yüzeysel kibarlıkla altta yatan içgüdüsel davranış arasındaki uyumsuzluğun yarattığı gülünçlüğü ele alıyordu. Tartüf, Kadınlar Mektebi, Don Juan, Cimri, en çok gürültü koparan, tartışmalara yol açan oyunlarıydı... Moliere’in sağlığı 1669’dan sonra giderek bozuldu. Yine de 1670’te başyapıt sayılan Le Bourgeois Gentilhomme’u (Kibarlık Budalası) sahnelemeyi başardı.
Bu, Moliere’in en sevinçli, en mutlu komedilerinden biriydi. Orta sınıf içindeki yükselme ve sınıf atlama çabalarını konu alan oyunun kahramanı Jourdain, boş ve anlamsız sözleriyle sözlerin gerçekten boş olduğunu ister istemez hissettiren, cömert yaradılışlı ama bundan da utanç duyan, sevimli bir tipti. Hastalığına karşın, ömrünün son yıllarında Moliere üç önemli oyun daha sahneledi. 1671’de sahnelenen Scapin’in Dolapları, 1672’de sahnelenen Okumuş Kadınlar ve 1673’te sahnelenen Hastalık Hastası. Bu son oyun, ölümünden ve doktorlarından korkan bir hastalık hastasının kuruntularıyla birlikte tıp mesleğini ve doktorların bilgiçliğini de alaya alıyordu.
Oyunun 17 Şubat 1673’teki dördüncü sahneleşinde, başrolü oynayan Moliere, sahnede fenalaşıp düştü. Verem hastası olan yazar, kanlı öksürük krizini atlattıktan sonra, tüm ısrarlara rağmen rolünü tamamladı.
Oyundan birkaç saat sonra evinde yeniden fenalaşan Moliere, bu ikinci krizi atlatamayarak hayatını kaybetti...
Haldun Dormen’le sahnedeTiyatronun en önemli klasik eserlerinden Moliere’in yazdığı Kibarlık Budalası, farklı bir uyarlama ile yeniden izleyici karşısında... Oyun, İstanbul Metropolitan Sanat ve Kültür Platformu ile Tiyatro Kedi’nin ortak çalışmasıyla profesyonel anlamda 1969 yılından sonra ilk kez sahneleniyor.
Kibarlık Budalası’nın en önemli sürprizlerinden biri de Haldun Dormen‘i 8 yıl aradan sonra yeniden sahneye döndürmesi. Uyarlamasını İpek Altıner‘in yaptığı ve Hakan Altıner’in sahneye koyduğu Kibarlık Budalası, 28 Mayıs Çarşamba saat 21.00’de Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Kibarlık Budalası’nın yeni uyarlamasını izleyecek tiyatroseverler aynı zamanda bir klasik müzik konseri de dinlemiş olacak. Çünkü şef Oğuzhan Balcı yönetimindeki 15 kişilik İstanbul Metropolitan Oda Orkestrası; barok dönemin bestecileri Vivaldi, Bach, Albinoni ve Boccherini’nin eserleri ile Lully’nin bu oyun için yaptığı özel besteleri seslendirecek. İzleyiciler bir de aradan yüzyıllar geçmiş olsa da hiçbir şeyin değişmediğini farkedecek...