Bir zamanlar, yaz geldiğinde en keyifli şey yıldızların altında sinema izlemekti. Büyük şehirlerden, en küçük kasabalara kadar hem de! Tahta sandalyeler vardı, minderler... Çekirdek çitleme sesleri fonda, buz gibi köpüren gazozun tadı çıkarılırdı. Akşamüstü aynı saatte köşeden dönen, sinemanın çığırtkan aracının peşinden koşulurdu. Mikrofondaki ses yankılanıp akşamki filmler öğrenildikten sonra, doğru evlere! İzinler alınır, yemek saatinin gelmesi sabırsızlıkla beklenirdi. Yemek biter bitmez koşulurdu, gündüz gözüyle hiçbir büyüsü olmayan yazlık sinemamıza. Hava karardığında ve yıldızların altında, sanki büyülü bir mekana dönerdi o betondan bahçe. Bugün durup düşündüğümde yaz geldi mi, usul usul imbat eşliğinde, tepemizde yıldızlarla sinema izlemenin keyfini yaşatmıyor hiçbir şey. Ne dizimizdeki bir lap-top, ne elimizdeki bir kumanda, ne de bir tuş ötedeki modern dünya... Tahta bir sandalyedeki kadar rahat değilim. Tadı yok o gazozdan başka bir şeyin.
Eskiye özlem duyanlar için...
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını biliyor da geçmişi yaşayanlar, hiç de çaba göstermiyorlar bugünün can sıkıcı alışkanlıklarından kurtulmak için. Çok da nostaljiyapma taraftarı değilim. Ama ara sıra hatırlamakta da fayda var güzel günleri. Benim gibi düşünenler için son yıllarda açıkhava sinemalarının sayısı artmaya başladı. Yazla birlikte büyük kentlerdeki açık hava sinemaları perdelerini açıyor. Yeni yazlık sinemalar her ne kadar aynı ortamı yansıtmasa da, akşam saatlerinde keyifli birkaç saat geçirmek isteyenlerin gözdesi oluyor. İzmir’de de yaz geldiğinde açık havada sinema keyfini yaşayabiliyorsunuz. Ama çoğu İzmirlinin hala bu sinemalardan haberdar olmadığını duyunca da üzülmüyor değilim. Zira bu sinemalarda seyirci sayısı oldukça az. Bornova’daki Hayat Açıkhava Sineması, işletmecisinin çabalarıyla uzun süre ayakta kalmak için diredi. Ancak sonunda kaderine boyun eğdi o da. Hayat Açıkhava eski yazlık sinemaların nostaljisini bire bir yaşatıyordu. Ağaçların ve yıldızların altında, ağustos böceklerinin eşliğinde hem de! Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin Tepekule’deki açıkhava sineması da zaten ücretsiz. Tepekule’de ise önünüzde uçsuz bucaksız bir Körfez manzarası ve bir o kadar da yakınken gökyüzüne, kaliteli filmler izleyebiliyorsunuz. Tepekule’nin sezonu 17 Haziran’da başlayıp 11 Eylül’de bitiyor. Emir Kustirica’nın “Bana Söz Ver”i ile başladı. Sırada Milos Forman’ın “Goya’nın Hayaletleri”, Vincent Paronnaud-Maria Satrapi’nin “Persepolis”si, Claude Chabrol’un “İkiye Bölünen Kız”ı, Jean Lemire-Thierry Piantanida’nın “Beyaz Gezegen”i, Florian Henckel von Donnersmarck’ın “Başkalarının Hayatı” filmleri var. “Hayatın Lezzeti”, “Paris’te 2 Gün”, “Fidel’in Yüzünden”, “Annemler Tatilde”, “Yumurta” ve “Janjan” da bu yaz Tepekule Açıkhava’da gösterilecek filmler. Bir de Büyükşehir Belediyesi’nin geleneksel Açıkhava Yaz Sinemaları var. Eylül sonuna kadar devam edecek. “Mutluluk”, “Beyaz Melek”, “120” filmlerden bazıları.
Yıldızların altında, hayale dalın
Bırakın hayat tüm koşuşturmacasıyla devam etsin dışarıda. Siz yeni’nin koşuşturmacasına es’ler verin ara sıra. Eskiye dönün bazen. Küçük boşluklar bırakın hayatınızda. Mesela sıcak, sıkıcı ve boğucu bir yaz gününde; tepenizde yıldızlar, dayayın ayaklarınızı duvara, tahta sandalyenin, çekirdeğin, gazozun ve perdedeki filmin tadını çıkarın. Eski bir duvarda, eski bir makinenin dişlerinde dönen hayallere dalın!
İyi seyirler...