Urfa toprakları tarımın başladığı Yukarı Mezopotamya topraklarının tam ortasında yer alıyor. Hâliyle çok güçlü bir mutfağı var. Ayrıca çevredeki tüm illerin de malzemesi buradan gidiyor, onların lezzet sırrı da burada gizli.
Göbeklitepe ilk ortaya çıkarıldığında medeniyetin başladığı yer denmişti. Son yıllarda Karahantepe gibi çevredeki buluntularla gerçekten de yepyeni bir tarih yazılıyor. Şanlıurfa müzesi insanlık tarihinin akışını bir film şeridi gibi yansıtıyor, aynı zamanda tarım ve yiyecek tarihinin de akışını veriyor. Tarım öncesi avcı toplayıcı toplulukların yabani buğday hasadı temsili bu bölgedeki ilk araştırmaları hatırlatır nitelikte. Deneysel arkeolojinin doğuşunu başlatan Amerikalı botanik uzmanı Jack Harlan’ın Karacadağ eteklerinde Neolitik dönem tarım aletleriyle yaptığı yabani buğday hasadı arkeoloji çalışmalarında bir dönüm noktası olmuştu. Bu bölgenin tarımın beşiği olması bu öncü çalışmalardan sonra ortaya çıktı. Bugün zengin tarım geçmişiyle Urfa ve çevresi Yukarı Mezopotamya’nın tam merkez
Narenciye çeşitlerinin en güzellerinden olan kan portakalı son analizlere göre normal portakala göre üç kat fazla C vitamini içeriyor. Bir başka iyi haber de Mersin kan portakalının coğrafi işaret alması
Geçtiğimiz günlerde Almanya’da, önde gelen meyve fuarlarından Fruit Lojistica fuarında Sicilya standından telefonuma ardı ardına fotoğraflar gelmeye başladı. Birbirinden iştah açıcı sulu sulu kan portakalı fotoğrafları... Reklam işleri bu kadar ilerledi mi, beni nereden bulmuşlar diye düşünürken fotoğrafları atanın Türkiye’de meyve sebze konularını en iyi bilen kişilerden biri olan Birol Uluşan olduğunu gördüm. Hemen “Bizim kan portakallarının eksiği yok ama reklam ve ambalajda geri kalıyoruz,” diye yazdı. Sonra kan portakalından yapılan ürün resimleri göndermeye devam etti; doğrusu da beni 1980’lerde İtalya’da kan portakallı meşrubatlarla, kıpkızıl dondurmalarla tanıştığım günlere götürdü. Sicilya kan portakalı denilince ilk akla gelen bölge. Sicilya kan portakalları sadece meyve olarak değil binbir çeşit
Bir şef hayatında hiç yemeğini tatmadığı bir restorandan etkilenerek devrimci bir restoran yaratabilir mi? Söz konusu Alchemist şefi Danimarkalı Rasmus Munk, etkilendiği restoran da İspanyol şef Ferran Adrià’nın kurduğu elBulli ise cevap evet!
San Sebastian’da geçen yıl Gastronomika konferansının 25. yıldönümünde ilginç bir tanıklık yaşandı. Bugün gastronomi dünyasını etkileyen, bambaşka yaklaşımlar ve projelerle genç şeflere ilham olan Danimarkalı şefler Rasmus Munk ve René Redzepi, bundan onlarca yıl önce İspanyol şeflerden, özellikle de Ferran Adrià’nın kurduğu elBulli’den nasıl etkilendiklerini, Albert ve Ferran Adrià’nın sınırları zorlayan mutfak yaratıcılığını nasıl model aldıklarını anlattılar. Özellikle Rasmus Munk, en çok hayıflandığı şeyin bir kez bile elBulli’de yiyememiş olduğunu açık yüreklilikle itiraf etti. Bu çok normaldi, çünkü Rasmus Munk 1991 doğumluydu ve elBulli 1983 yılında açılmıştı. Ne yazık ki okuldan mezun olduğu 2011 yılında Ferran Adrià restoranı
Sevgililer Günü’nde aşkı damaklardaki tada yansıtır çikolata yudumları. Hayatımıza acı bir içecek olarak giren kakao çekirdeklerinin, tatlı bir lezzete dönüşmesinin öyküsüdür bu. Peki, bu öykünün günümüze yansıyan lezzetleri nasıl oluştu dersiniz?
Amerika’nın keşfiyle Avrupa’nın hayatına giren kakao çekirdeklerinin tarihi, aslında acı bir içecekten dünyayı fetheden tatlı bir lezzete geçişin öyküsüdür. Bilindiği gibi kakao çekirdeği eski Aztek ve Maya kültüründe kahve gibi acı bir içecek yapımında kullanılıyormuş, hatta içine kendi acılığı yetmiyormuş gibi kırmızı acı biber de ekleniyormuş. Maya kültüründe asiller, askerî ve dinî liderler gibi elit kesimin tüketebildiği içecek çok özel kabul edilirmiş. Aztek kralı Montezuma, Amerika’ya ayak basan kâşiflerden Hernán Cortés’e altın kupalarda köpüklü bir çikolata içeceği sunmuş. Aztek dilinde “ekşi, acı içecek” anlamına
Depremden bir yıl sonra hâlâ yaralar sarılıyor, bölgeye dair yardım projeleri sürüyor. Sivil toplum kamu iş birliği ile gündeme gelen projelere en büyük desteği gönüllüler veriyor. Tarım ve hayvancılığın canlanması ise uzun soluklu projeler gerektiriyor.
6 Şubat depremlerinin yıldönümü yaklaşıyor. Yaşanan acılar unutulmadı, ilk günden beri yardıma koşanların çoğu, “Unutulmasın” diyor, ortak dayanışma etkinlikleri planlanıyor. Depremin yıldönümünde kaybolanların ruhunu şad etmek için taziye yemekleri yapılacak, kazanlar kaynayacak, dualarla helvalar kavrulacak. İlk günden beri sahada olanlardan Ebru Baybara Demir, kurduğu Gönül Mutfağı’nda gönüllülerle birlikte 5 Şubat akşamı İskenderun İbrahim Çeçen Vakfı konteyner kentte taziye yemeği pişirmeye başlayacak. Ertesi gün etli kuru fasulye, pirinç pilavı ardından irmik helvasından oluşan taziye yemeği, tam 10 bin kişi hep birlikte yenilecek.
Şefler kolektifi gene sahada
Geçen yıl sosyal medya ve basında yer almamaya özellikle itina göstererek
Yazlık yerleri dört mevsim yaşatmak zordur. Oteller kapanır, yazlıkçılar çekilir. Geriye kışın ıssızlığı kalır. Dört mevsim hayatın sürmesi için yerin ruhunu yaşatmak esastır. Peki, her şey hızla değişirken bir yerin ruhu nasıl korunur?
“Bodrum ruhu” tam olarak nasıl tanımlanır? Bodrum’a son yıllarda yeni gelenler bile eski havasının kalmadığını söyler durur. Sürekli değişen, yapılaşan, her geçen yıl yepyeni yerlerin açıldığı Bodrum, kuşkusuz artık Bodrumluların Bodrum’u değil! Her zaman esas olan yereli korumaktır. Bazen sabit kalabilmek, değişmemek de bir erdemdir. Ancak değişim rüzgârlarına karşı durabilmek sanıldığından çok daha zordur.
Mimari-sanat el ele
1990’lar Türkiye’de otel mimarisinde pek çok denemelerin yapıldığı bir dönemdi. The Marmara Bodrum oteli ilk açıldığında özellikle iç mimari tasarımında son derece sıra dışı bir yol izlemişti. Mimarları Haluk Erar ve Ersen Gürsel’in tasarımıyla Bodrum mimari dokusuna saygılı bir çizgi ortaya koyan yapının iç mimarisi otelin sahibi aileden Ardıç
Yöresel ürünlerin coğrafi işaret tescili alarak dünyaca tanınması, o ürünlerin varlığını sürdürmesi için gerekli araçlardan biri. 4. İstanbul Coğrafi İşaretler Zirvesi bu yıl ‘Yerele Değer, Dünyaya Değer’ başlığıyla toplandı, yerel değerlerin global dünyaya taşınması konusunu tartıştı.
4. İstanbul Coğrafi İşaretler Zirvesi bu yıl toplantı temasını “Yerele Değer, Dünyaya Değer” olarak seçti. Zirve geniş bir katılım ile Metro Türkiye’nin ev sahipliğinde, Türk Patent ve Marka Kurumu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) iş birliği ile gerçekleşti. Coğrafi İşaret kaydı “Türk Patent ve Marka Kurumu” tarafından yapılıyor. Yerel idareler, kurum veya ticaret odalarının yaptığı başvurular kurum tarafından değerlendiriliyor ve gerekli koşullar sağlandığı takdirde aday olan ürün tescilleniyor. Coğrafi işaret bir ürünü diğer benzer ürünlere göre farklılaştıran unsurları öne çıkarıyor. Örneğin bir bitki, meyve, sebze, tahıl, bakliyat türü gibi bir ürün bir
Türkiye’nin zeytin ve zeytincilik kültürü, artık acil koruma gerektiren bir mesele… UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine “Acil koruma” ibaresiyle kaydedilen zeytinciliğimizle ilgili Koruma Eylem Planı hazırlamamız gerekiyor. Ve en önemlisi; ata mirası zeytinlerimizi geleceğe taşımak
Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Türkiye’de Zeytin Yetiştiriciliği ile İlgili Geleneksel Bilgi, Yöntem ve Uygulamalar” başlıklı adaylık dosyası, Afrika’da Botsvana’nın Kasane şehrinde gerçekleştirilen 18. hükümetler arası komite toplantısında 5 Aralık 2023 tarihinde kabul edildi. Dosya içeriğinde sadece zeytin ve zeytinyağı üretimi ele alınmıyor, aynı zamanda zeytin hasat zamanı geleneksel kutlamaları ve ritüelleri ve buna bağlı kültürel miras da ele alınıyor. UNESCO listesine “Acil Koruma Gerektiren” ibaresiyle kayıt olunca Türkiye tarafından bir “Koruma Eylem Planı” hazırlanması gerekiyor. Bu doğrultuda Bakanlık tarafından