Yazlık yerleri dört mevsim yaşatmak zordur. Oteller kapanır, yazlıkçılar çekilir. Geriye kışın ıssızlığı kalır. Dört mevsim hayatın sürmesi için yerin ruhunu yaşatmak esastır. Peki, her şey hızla değişirken bir yerin ruhu nasıl korunur?
“Bodrum ruhu” tam olarak nasıl tanımlanır? Bodrum’a son yıllarda yeni gelenler bile eski havasının kalmadığını söyler durur. Sürekli değişen, yapılaşan, her geçen yıl yepyeni yerlerin açıldığı Bodrum, kuşkusuz artık Bodrumluların Bodrum’u değil! Her zaman esas olan yereli korumaktır. Bazen sabit kalabilmek, değişmemek de bir erdemdir. Ancak değişim rüzgârlarına karşı durabilmek sanıldığından çok daha zordur.
Mimari-sanat el ele
1990’lar Türkiye’de otel mimarisinde pek çok denemelerin yapıldığı bir dönemdi. The Marmara Bodrum oteli ilk açıldığında özellikle iç mimari tasarımında son derece sıra dışı bir yol izlemişti. Mimarları Haluk Erar ve Ersen Gürsel’in tasarımıyla Bodrum mimari dokusuna saygılı bir çizgi ortaya koyan yapının iç mimarisi otelin sahibi aileden Ardıç Gürsel’in de tercihiyle Fransız mimar Christian Allart’a teslim edilmişti. ‘Mösyö’ lakaplı mimarın yerel unsurları kullanarak yarattığı oyuncaklı tasarımları, yerelden evrensele varan mizah dolu renkli yaklaşımıyla dikkatleri çekmişti. Tasarımda daha önce görülmemiş şekilde sanat eserlerine de yer verilmiş, Mevlüt Akyıldız’ın neşeli heykelleri, Sıtkı Kösemen’in objektifinden Bodrumlu resimleri otelin dokusu içinde yer almıştı. Hepsi aynı şekilde yerli yerinde korunuyor. Aradan geçen 25 yılda hiç değişmeden korunan iç mekân, bugün aynı şaşırtıcılığını ve tazeliğini koruyor.
Bodrum yüzleri
Tasarımda kalıcılık zor yakalanan bir özellik. The Marmara Bodrum’da beni asıl çarpan ODTÜ Mimarlık bölümünden arkadaşım mimar ve fotoğraf sanatçısı Sıtkı Kösemen’in resimlerindeki güncellik. Otel duvarlarında bundan tam çeyrek asır öncesinden Bodrum insanları bize göz kırpıyor. Fotoğraflar “Deep Bodrum/Derin Bodrum” adlı 1998 tarihli albümünden. Portreler arasında Bodrum’a damgasını vurmuş Ahmet Ertegün, İlhan Berk gibi ünlü kişiler sadece iş adamı, şair gibi anonim başlıklarla var. Bodrum’un yerlileri ise sütçü, köylü, çiftçi, balıkçı gibi isimlerle yer alıyor. Bodrum’u Bodrum yapan yerlisi, yabancısı herkes kameraya eşit mesafede poz veriyor.
Bugün aynı resimler üreticisinden müşterisine Tuti’nin mutfağı için çekilse yeri. Otel zamanında gerek mimarisi, gerekse insanıyla Bodrumlu olmayı benimsemiş. Bugün de Tuti restoranda şef Hakan Süve aynı çizgiyi sürdürüyor. Mutfağa girecek ürünleri balıkçısından pazarcısına, fırınına kadar Bodrum’dan temin ediyor, üreticilerle organik bir bağ kuruyor. Pazardaki teyzenin sattığı otlar mücver oluyor, Ortakent dilbalığı arapsaçıyla lezzetlenen sosun üzerine kıvrılıp yatıyor, yemekler Bodrum’un zeytinyağıyla tadını buluyor. Mutfağa giren malzemelerin çoğu Bodrum ve yakın çevreden geliyor. Yalıçiftlik zeytinyağı, Köyceğiz balı, Gökova susamı, Fethiye kaya inciri gibi özel ürünler hep yerel üreticilerden geliyor. Otelin kuruluşunda çıkış noktası olarak benimsenen Bodrum ruhunu yansıtmak, bugün Tuti mutfağında yankısını tam olarak bulmuş.
Aşçı Dayanışması ve Nuh’un Ambarı
Hakan Süve aynı zamanda Slow Food Bodrum Yaveş Gari grubuna bağlı olarak Cooks’ Alliance/Aşçı Dayanışması şeflerinden biri. Aşçı Dayanışması yerel üreticileri desteklemeyi amaçlıyor. Kaybolmaya yüz tutmuş özgün ürünler için oluşturulan Ark of Taste (Nuh’un Ambarı) listesindeki Köyceğiz-Dalyan Kefal Havyarı, Bodrum Gemici Peksimeti, Bodrum Gambilya Baklası ve Milas Isırganlı Eriştesi de Tuti’de.