Yeri gelince yapmak zorunda kalıyoruz ama aslında “en”lerden korkarım. En sevdiğim film, en sevdiğim kitap ya da oyun gibi son derece kişisel bir şeye karar vermek bile imkânsız gelir, nerede kalmış “en iyi”yi seçmek. Ayrıca bilmem kaç yüz oyun içinden kaç tanesini görmüş olabilirim ki, belki “en iyi”si henüz izlemediğimizdir.
O yüzden, tıpkı t24’te sevgili Muammer Brav’ın programında da yaptığım gibi, bir yıl sonu dökümü niyetine, 2019’da sevdiğim oyunlardan sıralamasız, “en”siz söz etmek istedim. Belki yeni yıl ajandanızı hazırlarken faydalanırsınız.
İlk önerim, gönül rahatlığıyla “Kaldırım Serçesi”. Edith Piaf’ı nefes kesen Tülay Günal’ın oynadığı Altıdan Sonra Tiyatro müzikali. Yazan Başar Sabuncu, yöneten Yiğit Sertdemir.
Diğeri, Erdi Işık imzalı TOY oyunu “Hipokrat” hem vicdan kavramını masaya yatıran bir yerli metin olarak kıymetli hem beni çok etkileyen oyunculuk (Canan Ergüder Kenan Ece) performanslarına sahip. Özellikle Canan
Yılın son haftasında sosyal medyada bir video dolaşmakta. Sokak röportajları yapan bir sunucu insanlara yeni yılın kutlanıp kutlanmayacağını, yılbaşı bileti alınıp alınmayacağını soruyor. Dikkatinizi çekerim, “Siz ne yapacaksınız?” diye sormuyor, soru formatı “Kutlanmalı mı?”, “Alınmalı mı?”. Belli ki oradan çıkacak karara herkesin uyması iyi olacak. Hatta aslında beklenen tek bir cevap var, amaç bilgilenmekten ziyade ona ulaşmak.
Bankta oturmakta olan kapalı bir genç kadına yaklaşıp yöneltiyor sorularını. “Kutlanmalı” cevabını alıyor, ama yetmiyor, çünkü doğru cevap bu değil. “Neden kutlanmalı?” diye devam ediyor, “Çünkü eğlenmek için yapılan bir gün” diyor genç kadın. “Yılbaşı biletleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Alınmalı mı?” Cevap son derece açıklayıcı; “Ben kendi adıma almayı düşünüyorum”. Öyle ya, bunların “meli-malı”sı yok aslında, herkesin kendi bileceği bir şey.
Ama sunucu o fikirde değil, “Olaya hiç haram helal boyutunda
Craft’ın yeni sezon oyunu “Waterproof”, 1966’da Galler’de yaşanan bir maden faciasından esinlenerek felaket, kayıp, yas gibi kavramlara odaklanıyor...WATERPROOF /CRAFTYazan: Neil Anthony Docking
Çeviren: Bircan Çağlar, Özge Çalışkan
Yöneten: Çağ Çalışkur
Yardımcı yönetmen: Gonca Küçükardalı
Dekor tasarımı: Kerem Çetinel
Kostüm tasarımı: Efe Soykaraman
Ses tasarımı: Murat Yeşil
Bir başarıdan söz edilecekse başarı elbette, bir haftadır Suudi Arabistan sosyal medyada Riyad’daki MDL Beast Elektronik Müzik Festivali ile konuşuluyor. Hepimiz fevkalade şaşırmış durumdayız. Meğer müzik eğlence hayatının kalbi Suudi Arabistan’da atmaktaymış, haberimiz yokmuş. Meğer Riyad’da bir kadın dilediği kıyafeti giyip dar kotu, açık göbeğiyle sokaklarda gezebilir, partilerde dans edebilirmiş.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dünyaya Suudi Arabistan’ın değiştiğini gösterme amaçlı Vizyon 2030 projesinin bir uzantısı olan festivale dünyanın dört bir yanından davet edilen Armie Hammer, Ed Westwick, Irina Shayk, Stella Maxwell, Alessandra Abrosio gibi ünlüler ve sosyal medya fenomenleri -ki aralarında bizden de Şeyma Subaşı var- yanılıyor olamayacağına göre Suudi Arabistan’da kadın olmak şahane bir şey, sınırsız özgürlük demek.
Öyleyse Suudi kadınlar yanılıyor belli ki. Siyah çarşaf giymeden, peçe takmadan sokağa çıkamıyorlar. Hatta gözleri açıkta bırakan kısmın da transparan bir kumaşla kapatılması gerekiyor. Renkli
Bu fayton konusunun nasıl bu derece çözülemez hale geldiğini anlamak mümkün değil. Atlar ölüyor, çoğundan haberimiz bile olmuyor, denize ya da bir çukura atılıveriyorlar. Ayrıca yaşarken de ölümden beter bir hayatları var. Bizim narin ve pek kıymetli ayaklarımızla çıkmaya üşendiğimiz yokuşları o kemikleri sayılan halleriyle, sırtlarında dört kişi taşıyarak tırmanıyorlar. Cehennem sıcaklarında kan ter içinde koşturuldukları yetmiyor, bir de sürekli kamçı şaklıyor tepelerinde. Hangi canlının bir diğerine bunu yapmaya hakkı var? O hayvancıkların halini göre göre çektikleri arabaya binip bir de buna “keyif” demek nasıl mümkün olabilir? Bu insan ne kadar acımasız bir varlık.
Şimdi sağlık taramasında ruam hastalığı tespit edildiği için seksen bir tanesi birden öldürüldü de bir dikkatimizi çekti konu. Hâlbuki Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül göreve başladığından beri ondan bu konuyu çözmesi bekleniyordu. Yıllardır oturmuş bir sistemin sorumluluğunu bir kişiye yüklemek doğru değil tabii
Özen Yula’nın 2001’de yayımlandığından beri dünyanın çeşitli ülkelerinde seyirciyle buluşan ünlü oyunu “Sahibinden Kiralık”, Türkiye’de biriken’in rejisiyle ilk kez sahneleniyorSAHİBİNDEN KİRALIKYazan: Özen Yula Yöneten, Sahne tasarımı ve video: biriken (Melis Tezkan, Okan Urun) Yazan: Özen Yula Işık tasarımı: Cem Yılmazer Ses tasarımı: Ömer Sarıgedik Kostüm ve dekor asistanı: Ünal Bostancı Oynayanlar: Meral Çetinkaya, Ozan Güçlü, Yusuf Sefaoğlu, Semi Sırtıkkızıl, Zeynep Su Topal, Aytaç Uşun, Cem Baza
Sahnenin ortasında bir bank, arkasında bir park fotoğrafı. Etrafını çeviren yeşilliğe kondurulmuş havuzu, birkaç fıskiyesiyle park deyince aklınıza ne geliyorsa o. Ciğerlere dolacak temiz hava, belki bir iki kuş cıvıltısı, su şırıltısı, huzur, sükûnet... Bunlar.
Bu gerçekten çok fena bir şeymiş. İnsanın ilk gençliğinin -aslında sonrasının da- geçtiği semtte o yıllara dair tek bir iz bulamaması. Hani bir sabah uyanmışsın da kendini “Ahh Belinda” türü bir kâbusun içinde bulmuşsun gibi. Birileri bütün hayatını çalmış gibi. Şurada şunu yapardık, burada falancayla buluşurduk diye anlatacaksın, hiçbiri yok.
Bu gerçekten çok fena bir şeymiş. İnsanın ilk gençliğinin -aslında sonrasının da- geçtiği semtte o yıllara dair tek bir iz bulamaması. Hani bir sabah uyanmışsın da kendini “Ahh Belinda” türü bir kâbusun içinde bulmuşsun gibi. Birileri bütün hayatını çalmış gibi. Şurada şunu yapardık, burada falancayla buluşurduk diye anlatacaksın, hiçbiri yok.
Bundan sonrası ister istemez “nostalji” kokacak, halbuki o kadar da tarih ötesi çağlardan bildirmiyorum. “Biz Beyoğlu’na takım elbisesiz çıkmazdık” dönemi değil yani sözünü ettiğim.
Galatasaray Lisesi’nde okurken zil çaldığı gibi soluğu Bab
Toplumun başına bela olan konuların örtbas edilerek değil daha çok konuşularak çözülebileceğine olan inancımı çok sık dile getiriyorum. Herhalde bir kez daha cümle içinde kullanarak çözüme ufak bir katkım olur umuduyla.
Kadına şiddet uygulanan, kadınların patır patır öldürüldüğü bir coğrafyada yaşıyorsak, her cinayeti münferit diye adlandırmanın kimseye bir faydası yok yani. Aslında var; katile ve potansiyel katillere var. Biz her kadın cinayetine kılıf biçtiğimizde yenilerine alan açıyoruz. Birileri çıkıp bunu yüzümüze vurduğunda ise yeni kılıflar uydurmak zorlaşıyor. Biliyoruz ki gün gelip hesap dönebilir.
Dün bir haber vardı Demirören Haber Ajansı’nın geçtiği, Hümeyra Pardeli imzalı. Kars’ın Sarıkamış ilçesinde 33 yaşındaki Barış Alkan, sekiz aylık hamile olan eşi Sezen Alkan’ı baş, boyun ve sırt bölgesinden defalarca bıçaklamış. 23 yaşındaki kadın hayatını kaybetmiş, bebeği sezaryenle alınarak yaşatılabilmiş.
Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Barış Alkan, cezai