Toplumun başına bela olan konuların örtbas edilerek değil daha çok konuşularak çözülebileceğine olan inancımı çok sık dile getiriyorum. Herhalde bir kez daha cümle içinde kullanarak çözüme ufak bir katkım olur umuduyla.
Kadına şiddet uygulanan, kadınların patır patır öldürüldüğü bir coğrafyada yaşıyorsak, her cinayeti münferit diye adlandırmanın kimseye bir faydası yok yani. Aslında var; katile ve potansiyel katillere var. Biz her kadın cinayetine kılıf biçtiğimizde yenilerine alan açıyoruz. Birileri çıkıp bunu yüzümüze vurduğunda ise yeni kılıflar uydurmak zorlaşıyor. Biliyoruz ki gün gelip hesap dönebilir.
Dün bir haber vardı Demirören Haber Ajansı’nın geçtiği, Hümeyra Pardeli imzalı. Kars’ın Sarıkamış ilçesinde 33 yaşındaki Barış Alkan, sekiz aylık hamile olan eşi Sezen Alkan’ı baş, boyun ve sırt bölgesinden defalarca bıçaklamış. 23 yaşındaki kadın hayatını kaybetmiş, bebeği sezaryenle alınarak yaşatılabilmiş.
Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Barış Alkan, cezai ehliyetinin tam olduğuna dair rapor da aldıktan sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Üstelik iyi hal indirimi de uygulanmadan.
Bunun “üstelik” diye eklenecek yanı ne, diye sorabilirsiniz. Herhalde uygulanmayacak ve elbette ki hamile bir kadını bile isteye öldüren birine müebbet hapis cezası verilecek, öyle değil mi?
Ama işte öyle olmuyor genelde. Ve nasıl “olmadığını” da bu davada görüyoruz aslında. Suçluya verilen indirimsiz ceza, iki kadın üye hâkimin “oy çokluğuyla” veriliyor. Oy birliğiyle değil, zira erkek olan mahkeme başkanının karara itirazı var. Ne diyor? “Haksız tahrik indirimi uygulanmalı” diyor. Neye dayanarak diyor? Sanığın annesiyle babasının ifadelerinde yer alan “Maktulün sanığa sinkaflı sözler sarf ettiği” iddiasına.
Çocuklarını kurtarmaya çalışan bir anne babanın sonradan değiştirdikleri ifadelerinde söylenenlerin delil kabul edilmesinin tuhaflığı bir yana, “sinkaflı konuşmanın” Hâkim Bey’in nazarında cinayet sebebi olabileceğini görüyoruz bu durumda. Pardon, tek başına bu değil, “Sanığın maktulün kendisini aldattığına yönelik kendi iç dünyasındaki kurgusunun bu sinkaflı sözlerin tesiriyle birleşmesi neticesinde” gerçekleşmiş bu “eylem”. Yani defalarca bıçaklayarak öldürme eylemi.
Gerçekten anlamaya çalışıyorum, ortada 23 yaşında, tam olarak hayatının baharında, kucağına çocuğunu almak üzere olan bir genç kadın var; mezara girmiş. Zavallı bir bebek bakımevinde anasız babasız başlamış hayata. İnsanın içinden bu üçlü arasından empati kurmak için “kendi iç dünyasında aldatıldığına dair kurgular oluşturan” bir katili seçmek nasıl geliyor? Bunun diğer “kurgu sahiplerine” verip durduğu cesaretin sorumlusu kim?
Neyse ki bu davada iki sağduyu sahibi kadın hâkim sayesinde haksız tahrik indirimi uygulanmıyor ve biz şu an bu konuyu konuşuyoruz. Ve bu konuşma çok önemli.
Muhtemelen böyle böyle sıradaki kadın cinayetinde bir başka hâkim “haksız tahrik indirimi”nden söz etmeden iki kere düşünecek. Bir de diğer açıdan bakmayı deneyecek. Bu sistem bugüne kadar nasıl bu şekilde gelip yerleştiyse, konuşula konuşula da değişecek.