Gece bir yerde, tanıdık bir simayla karşılaştınız. “Hey, n’aber” sahnesi, biraz lak lak, iki kah kah durumu... Her şey normal; olması gerektiği gibi. Tam söz sırası size gelmiş, lafa başlamışsınız, ki karşınızdaki şahıs sizi dinliyormuş gibi yapıp gözü uzaklara, başka ‘hedeflere’ dalmaya başlamış.
Amacı, sosyal döngüde daha üst statüye sahip bir yemi gözüne kestirip daldan dala atlamak, kısa alanda dar paslaşmalarla statü atlamak. Batıda sosyologlar teşhisi koymuş: Social climber. Biraz onunla biraz bununla konuşurken sosyal çevrede çaktırmadan zirveye tırmanmak.
‘Akbaba’ tabirini daha uygun gördüğüm söz konusu grup, davetlere koşar adım gidiyor, içeri adım attığı gibi hedefleri mimleyip başlıyor laflamaya. Gece sizinle konuşanların gözlerine iyi bakın. Etrafınızdaki akbabaların sayısı sizi dehşete düşürecek.
PARTiSiZ SANAT OLUR MU?
Atlantic dergisinde yayımlanan bir makale, bir müzeyi ‘görülesi/takip edilesi’ kılan dört unsur sıralıyor: Mimari yapısı, koleksiyon zenginliği, ev sahipliği yaptığı galerilere bağlı olarak aldığı risk faktörü ve bünyesinde düzenlenen partiler/davetler, açılan kafeler/restoranlar. ‘Batı’ kriterlerinde parti, davet, kafe, restoran gibi
Söz konusu fotoğraf çekme/çektirme olunca, hele ki mevsimlerden yaz, temalardan tatilse içimizden bir Japon turist çıkarıyoruz. Üstelik bizimkisi öyle meraklı iki göz, gördüğü her kareye çon enteresanmış gibi çeken masumane turist hali değil; kafa göz yara yara verilen pozlar ve hayalet misali ancak flaşlar patlayınca beliren şiş şiş egolar ön planda.
‘İstemem yan cebe’ciler: En şuursuz grup. Yanındakinin eline kamerayı tuttururken bir yandan da “Beni çekme, manzarayı çek” diye tutturur. Malum, ‘söylenenin aksine’ yapma hali kanımızda var. Çocuk, “Beni çek” demişcesine poz poz kızı çeker. Aslında çocuk haklı. Kız bir yandan “Beni çekme, manzarayı çek” deyip, bir yandan poz veriyorsa çocuk ne yapsın?
Naturistler: Poz vermek bu kişilere sahte/yapay/zorlama gelir. “Öyle kameraya bakıp poz vermem Fuatcan. Doğal halimi yakala. Doğal güzelliğim çıksın” diye, bir göz ucuyla kamerayı kontrol edip, diğeriyle börtü böcekle haşır neşir olma derdine girer. Çıkan sonuç, iki şaşı gözün “Yine bir gözüm yerde, diğeri gökte çıkmış” serzenişinden ibarettir. Neden acaba?
Faktöryel sevenler: Favori grubum. İlle de masadaki herkesin birbiriyle pozu olacak. İkili delilikler yetmez, üçlü dörtlü
* ‘Bodrum’un en korunaklı plajları’ olarak nam salmış Bitez’deki Sarnıç ve Beyaz Beach bu yaz en bereketli, hareketli ve sıcak sezonunu yaşıyor. Sarnıç, sahiline vurmuş sörfçüleri, damla sakızlı kokteylleri ve eli yüzü düzgün müziğiyle Bodrum’un Çeşme’ye en yakın noktası. Türkbükü’nden dalga dalga gelen magazin sular, Sarnıç’ı şimdilik bozmamış gibi.
* Gölköy’ün en ucundaki Havana, Emre Ergani döneminde yaşadığı saltanatın kırıntılarıyla idare ediyor. Havana, “Plaja yüzünde bir ton boyayla inen çakma sarışın güzeller nerede?” sorusunun net cevabı ve açık adresi! Görüntü kirliğini geçtim, asıl deniz kirliliğine yol açıyorlar.
* Virgin Otel’deki Bianca Beach’te yitip gitmiş Televole kültürüne dair ne ararsanız var: Bar tepelerinde Kuşadası tatil beldelerinden transer dansçı kızlar, işletmede Önder Bekensir, şezlongta Demet Akalın... Servisteki aksaklıklara hiç girmeyeyim, liste uzun, yerimiz dar.
BODRUM/ÇEŞME MARŞI: YAKAR GEÇERiM
Diyarbakır’dan acı haber yayıldığında Bodrum barlar sokağında ‘ajan’lık yapıyordum. Acı haber tez yayıldıkça farklı türden etkimeler/tepkimeler gelişti. Kimisi felaketin büyüklüğünden bir haber eğlencesine devam etti, kimisi barın orta yerinde hummalı bir politik tartışma başlattı. Ertesi gün Cenk Eren My Pavyon’da bu hafta sonu sahne almayacağını duyurdu. Eren dışında Bodrum’dan pek ‘iptal’ çıkmadı, millet eğlencesine kaldığı yerden devam etti. Konser iptali, biraz da sanatçının kamuoyu önünde kendini aklama/paklama durumu. Tıpkı sıradan insanların benzer tepkiyi Twitter/Facebook hesaplarında kin dolu laflar, kırmızı beyaz fotoğraflar koyarak göstermesi gibi. Konser iptal etmeyenler, Facebook profil fotoğrafını Türk bayrağıyla donatmayanlar tüm olan bitene duyarsız mı kalmış oluyor? Bir yandan “Hayat devam ediyor” teranesi, diğer yandan bir nevi ‘ilahi bir takip’ olan vicdan meselesi. Acı bir türküyle, soğuk bir rakıyla, slogan bir tweet ya da derin bir tartışmayla gece dışarılarda memleket derdini yaşamanın binbir yolu, yordamı var. Yeter ki farklı tercihlere, herkesin acısını, üzüntüsünü yaşayış biçimine saygı gösterelim.
‘16’LIK GENÇLİK’ KUŞAĞI
Tüm bu hadiselerin
Bodrum Arena Beach’teki oturma düzeni ‘ortaya karışık’: Ön taraftaki loca düzeni, ‘eski Şaziye’ yıllarını hatırlatsa da kimisi ayakta, kimisi locada olunca ruh tutmuyor.
Loca takımı kılını bile oynatmayacak derecede ruhsuz; ‘ayaktakiler’ takımı oynatmadık yeri kalmayacak derecede şen olunca konserin ayarı şaşıyor. Diğer konserleri bilemem ama en azından Sezen konserinde ‘tek yürek, tek ses’ halinden yoksun bir hava hakimdi. Sezen, her ne kadar konser boyunca “Şöyle bir rahatlayın. Kendinizi bırakın. Tadını çıkarın” dese de loca takımı kasım kasım kasılınca, sahne takımı da havasını bulamadı.
Biraz dedikodu: Sezen Aksu’nun eski eşlerinden Ahmet Utlu ve Sinan Özer de kalabalık bir arkadaş grubu eşliğinde, localara kurulmuş Sezen’i izledi. İnsanın eski eşleriyle olan bu özel ilişkisi, ‘herkese kısmet olmayan sevinçlerden’.
Sahnede Sezen Aksu olunca, konser öncesi loca dedikodularının da içeriği değişik oluyor. Konser alanında hayatından Sezen Aksu geçmiş erkek sayısı birden çok olunca, erkeklerin isimleriyle değil kendilerine yazılmış şarkılarla dedikodusu yapıldı: “Aaa bak ‘Kuş uçtu uçacak Ahmet’ burada”, “‘Sarı odalar’da gelmiş. Gördün mü?”
“İç çamaşırlarınızı istiyorum” diyen bir JamIe Cullum:
Santralistanbul Kıyı Amfi’deki Jamie Cullum konserini izlemeyenler, ‘Jamie’nin ezan restiali’ ötesinde başka neler kaçırdı? Jamie’nin konser başında “Coşku görmek istiyorum. Çekinmeyin. Sahneye iç çamaşırı atmak konusunda serbestsiniz. Kadın, erkek fark etmez. Yeter ki sevginizi gösterin” tadında coşkulu söylemleri, ‘What a Difference’ parçasında dansa kalkan tüm çiftleri parçanın sonunda tek tek alnından öpüşü, konseri ayakta izleyenlere “Ucuz bilet insanları! Buraya eğlence getiren, asıl parti insanları sizlersiniz” diye takılışı, Rihanna’nın ‘Don’t Stop the Music’ini şık bir restiale dönüştürmesini... Daha sayalım mı?
Tünel Şenliği’nin ateşini söndüren bir Miss Pizza:
Tarkan da Ajda Pekkan gibi ‘Her daim genç, her daim yaşsızlar’ ligine oynuyor olabilir mi? Megastarlığın olgunluk evresini görmek bize nasip olur mu? Antalya’da, Fanta Gençlik Festivali’ndeki konser sonrası Tarkan’ın düşündürdükleri...
Antalya Beach Park’ta 90 bin kişi, sahneden Manga’yı alkışlarla selamlarken, hıncahınç kalabalığa aldırış etmeden tek bir ismi bekliyor: Tarkan. Organizasyonun adı 'Fanta Gençlik Festivali' olsa da, genci yaşlısı, kadını erkeği, çoluk çocuk konser alanına üşüşmüş. Köşedeki ağaca tırmananı, sahneye yakın TIR'ın içine doluşanı, kaldırımdan göbek atanını alt alta koyarak sorarım: Seçim mitingleri dışında, böyle bir kalabalığı toplayacak güce başka hangi isim sahiptir? Tarkan, konseri 'Acımayacak'la açıp 'Sevdanın Son Vuruşu'yla devam ederken aralara “Antalya! Bu ne güzellik...” gibi kısa, beylik sevgi cümleleri serpiştiriyor. Konser boyunca Tarkan’ın sık sık tekrarladığı bir hışım elindeki havluyla terini silip izleyiciye atma, konseri kayda alan kameralara dönüp göz kırpıp öpücük kondurma gibi kendine göre seksi/çıtır hareketler karşısında insan merak etmeden duramıyor: “Tarkan, hâlâ kendini ilk çıkış yaptığı yaşta, tazelikte
Şehre yaz geldi. Şehrin sıcak barları yazlık, serin kokteyllerini tek tek raflarına dizdi. Barlardaki kokteyl çılgınlığı almış başını gidiyor. Her bar, orijinal bir tat tutturacağım diye deneysel girişimlere, kimyasal bileşimlere başvurmuş. Mesela, etrafta envai çeşit Martini mevcut. Kaf:f’ta kekikli, Topaz’da kişnişli ve salatalıklı, 360’ta elmalı bir çırpıda aklıma gelenler. Keza, Mojito’lar da öyle: Karpuzlu, kavunlu, çilekli, hatta rakılı ve pancarlı! Say say bitmez, iç iç gitmez. Kokteyl keşfinde son durak, Akaretler’de Der Die Das yerine açılan Kaf:f’tı. İçine akide şekeri atılmış kokteylleri fazla tatlı, fazla zorlama. Kekikli Martini’lerse tam yazlık: Hafif, ferah ve rahat. Peki, bardasınız ve bu kez ‘her zamankinden’ değil, farklı tatlar keşfetmek istiyorsunuz. Mönüde tadının neye benzediğine dair en ufak bir fikrinizin olmadığı tuhaf isimli kokteyller var. “Neye göre kokteyl seçmeli?”nin cevabını eğlenceli hale getirmek adına, ev barındaki kütüphaneden birkaç kokteyl kitabı indirdim.
SEKS İÇİN KOKTEYL
Başucu bar kitabınız: Will Mix for Sex, Rocky Fino. Kitap, doğru ‘modu’ yaratmanıza yardımcı 21 kokteylin tarifinden oluşuyor. Söz konusu kadınlar olunca