Diyarbakır’dan acı haber yayıldığında Bodrum barlar sokağında ‘ajan’lık yapıyordum. Acı haber tez yayıldıkça farklı türden etkimeler/tepkimeler gelişti. Kimisi felaketin büyüklüğünden bir haber eğlencesine devam etti, kimisi barın orta yerinde hummalı bir politik tartışma başlattı. Ertesi gün Cenk Eren My Pavyon’da bu hafta sonu sahne almayacağını duyurdu. Eren dışında Bodrum’dan pek ‘iptal’ çıkmadı, millet eğlencesine kaldığı yerden devam etti. Konser iptali, biraz da sanatçının kamuoyu önünde kendini aklama/paklama durumu. Tıpkı sıradan insanların benzer tepkiyi Twitter/Facebook hesaplarında kin dolu laflar, kırmızı beyaz fotoğraflar koyarak göstermesi gibi. Konser iptal etmeyenler, Facebook profil fotoğrafını Türk bayrağıyla donatmayanlar tüm olan bitene duyarsız mı kalmış oluyor? Bir yandan “Hayat devam ediyor” teranesi, diğer yandan bir nevi ‘ilahi bir takip’ olan vicdan meselesi. Acı bir türküyle, soğuk bir rakıyla, slogan bir tweet ya da derin bir tartışmayla gece dışarılarda memleket derdini yaşamanın binbir yolu, yordamı var. Yeter ki farklı tercihlere, herkesin acısını, üzüntüsünü yaşayış biçimine saygı gösterelim.
‘16’LIK GENÇLİK’ KUŞAĞI
Tüm bu hadiselerin uzağında, içtiği içkinin, hoşlandığı çocuğun, ailesinden kopardığı iznin derdinde, Bodrum sokaklarında bir ‘16’lık gençlik’ furyası var. Çocuklara yüklenmenin bir anlamı yok. 80’li yıllarda doğmuş günümüz iş dünyasının genç profesyonelleri, devlet tarafından titizlikle apolitize edilince 16’lıklar da ‘apolitiğin apolitiği’ olarak büyüyor.
16’lıkların körpe heyecanlarını izlemek insana kendi ‘Bodrum yılları’nı hatırlatıyor. Malum, herkesin külliyatında bir ‘Bodrum yılları’ vardır. Aşktan oranın buranın kanadığı, sarhoşluktan midenin karaciğerine yapıştığı, gece sokaklarda ilk kez bu kadar hür dolaşmanın verdiği taşkınlıkla yaşanan Bodrum maceraları. Bodrum yıllarının genelde tekabül ettiği yaş 16-19. Bu yaz Bodrum gecelerinde başrolde yine onlar var: 16’lık koca koca oğlanlar, büyümüş de küçül(e)memiş kızlar. Bodrum’un kan kaynatan, sivilce patlatan ergenlik hormonlarına iyi gelmeyen bir tarafı var. Kızlar annelerinin sivri topukluluları üzerinde zar zor yürürken, bir yandan yüzlerinde geçkin kadın ifadesini bozmaya; oğlanlar cakayı bozmadan yanındaki kıza, cebindeki cüzdana, önündeki locaya hakim olmaya çalışıyor. Gece sonunda kızlar sokağın kuytu köşesinde, saçları ‘kankası’ tarafından özenle tutulmuş, gecenin artıklarını bir bir midesinden sökmeye çalışıyor; oğlanlar işletme sahibiyle hesap pazarlığında. Tüm bunlara rağmen Bodrum’da bir yaz her ergenin yaşaması gereken bir deneyim. O şişe, o hatun, o şarkı gençlikte Bodrum’dan bir başka görünüyor. Yaşla beraber önce Gümüşlük’teki balıkçıları keşfediyorsun, sonra Bodrum’a demirlemiş tekne sahibi arkadaşları. Sonunda huysuz ihtiyarlar gibi ağızda bir “Bodrum bitti” tekerlemesi, söylenip duruyorsun.
BODRUM’UN YENİLERİ: MANDARİN VE BARBEAST
Son yıllarda Bodrum Merkez’de açılıp dikiş tutturabilmiş mekan neredeyse yok. Farklı damak tatlarına hitap eden Adamik, Körfez, Küba, Hadi Gari ve Fink’in yanına uzun bir süre yenileri eklenmedi. Bu yaz açılan iki mekan, Mandarin ve Barbeast bu kısır döngüyü kıracak gibi. Mandarin, barlar sokağında, turistik mekan Ora’nın hemen karşısında. Girişte ‘sevimsiz turistik’ bir yer gibi gözükse de arkada açık alanı gayet ferah, gayet Bodrum. Barbeast ise yazın ‘parlayan’ mekanı. Bora Uzer’in performası Bodrumlular’ın dilinde. Cumartesi gecesi dinlemeye gittik. Bir eli mikrafonda, diğer turntable’da saçından ter damlarcasına çaldı, durdu. Arada ‘yeni albüm müjdesi’ de verdi. O gece anne ‘Uzer’ de orada olunca, Bora önce anneye ‘Her şey senin sayende’ methiyeleri düzdü, sonra çalan parçayı ‘dupdıss, dupdıss I love you mummy’ şeklinde remiksledi.