Gece bir yerde, tanıdık bir simayla karşılaştınız. “Hey, n’aber” sahnesi, biraz lak lak, iki kah kah durumu... Her şey normal; olması gerektiği gibi. Tam söz sırası size gelmiş, lafa başlamışsınız, ki karşınızdaki şahıs sizi dinliyormuş gibi yapıp gözü uzaklara, başka ‘hedeflere’ dalmaya başlamış.
Amacı, sosyal döngüde daha üst statüye sahip bir yemi gözüne kestirip daldan dala atlamak, kısa alanda dar paslaşmalarla statü atlamak. Batıda sosyologlar teşhisi koymuş: Social climber. Biraz onunla biraz bununla konuşurken sosyal çevrede çaktırmadan zirveye tırmanmak.
‘Akbaba’ tabirini daha uygun gördüğüm söz konusu grup, davetlere koşar adım gidiyor, içeri adım attığı gibi hedefleri mimleyip başlıyor laflamaya. Gece sizinle konuşanların gözlerine iyi bakın. Etrafınızdaki akbabaların sayısı sizi dehşete düşürecek.
PARTiSiZ SANAT OLUR MU?
Atlantic dergisinde yayımlanan bir makale, bir müzeyi ‘görülesi/takip edilesi’ kılan dört unsur sıralıyor: Mimari yapısı, koleksiyon zenginliği, ev sahipliği yaptığı galerilere bağlı olarak aldığı risk faktörü ve bünyesinde düzenlenen partiler/davetler, açılan kafeler/restoranlar. ‘Batı’ kriterlerinde parti, davet, kafe, restoran gibi işin şatafatlı/renkli kısmı şart konsa da bizim buralarda bu kıstasın değeri yeni yeni fark ediliyor.
Salt Beyoğlu, bu anlamda en umut verici sanat galerisi. Aynı zamanda CADDE yazarı olan Murat Bozok’un elinden çıkan restoran, müze içerisinde açılan yeme-içme alanları arasında en şık/sürprizli olanı. Buğdaylı, narlı salatanın içinden patlamış mısır çıkabiliyor mesela. SALT’ın terasına konan ‘yenilebilir bahçe’de yetişmiş naneler, domatesler ikram olarak geliyor masaya.
‘Müzede parti’ meselesine gelince... Parti, bizim entel takım tarafından gayet basit, gayet populist bir kavram olarak algılanınca bugün bir İstanbul Modern, New York Metropolitan Müzesine dönüşüp ‘Kostüm Enstitüsü Galası’ benzeri partiler veremiyor. SALT galerilerin parti açığını kapatabilir mi? Neden olmasın?
iKi FARKLI BODRUM
‘ANA KUCAĞINDA’ GİBİ: LİMON
Başlık, geçen hafta Hürriyet Cumartesi tarafından ‘Bodrum’un en iyi mekanı’ seçilen Limon’u tanımlayan sıfatlardan biri. Limon ekibi anlatıyor: Müdavimler, mutfaktan çıkan ‘anne eli değmiş’ yemeklerin ardından kendilerini ‘ana kucağında’ hissediyormuş.
Limon’un sırrı çalışanları ve büyüme stratejisinde. Çalışanlarınn çoğu Limon’a aşık olup, “Beni burada işe alır mısınız?” diyen eski müşteriler. Bar taburesine poponuzu koyduktan iki dakika sonra bir bakmışsınız barmen Ekin, 40 yıllık dostunuz olmuş; rakı tokuşturuyorsunuz. Bir de işin ‘büyüme’ boyutu var. Her gittiğinizde Limon’u daha gelişmiş, palazlanmış buluyorsunuz. Tüm bu büyüme ve kendini geliştirme işini, popülerliği yakalayıp büyüdükçe özünü kaybeden işletmelerin aksine, büyük bir kibarlık ve titizlikle yapıyor. Limon, Bodrum’un bu yaz da açık ara en iyilerinden.
ÇOCUK BAHÇESİNDE GİBİ: SHIP A HOY
Ship A Hoy ‘çoluk çocuk’ sendromuna akıllı bir formül bulmuş. Bu yaz bitişiğindeki Mavi Otel’in alanına da yayılan Ship A Hoy, müşterisini ‘çaktırmadan’ yaş grubuna göre yerleştiriyor. Genç, ünlü/yarı ünlü müşteriler özenle en görünür stantlara oturtulurken, yaşı geçkin/cüzdanı şişkin misafirlere, “Sizi böyle alalım” diyerek yaya trafiğinin bir set arkasına düşen iskele kısmındaki geniş localar gösteriliyor. Mavi’nin bahçesine düşen arka bölümdeki yerlerde de yaş ortalaması 16-18 arasında değişiyor. Çocuk bahçesinden farkı yok: Bağırış çağırış, itiş kakış eğleniyor gençlik.
KAOS GiBi: BODRUM ARENA
Geçen haftaki ‘Bodrum Arena’da Sezen Aksu konseri’ yazısının ardından gelen okur postaları, Bonus Arena’daki konser alanına ulaşım ve konser düzenine yönelik şüpheleri doğrular nitelikte. Söz okurların: “Annem, babam ve ben, Sezen Aksu hayranı olarak zor şartlarda 297 TL vererek bilet aldık. Zor şartlar derken, bilet için Gümüşlük’ten Bodrum’a gitmemiz gerekti. Sonra konser yerine varmak için servis izdihamı çektik. Sonunda konsere girdik. Ayaktaki insanlara sanki bedava girmiş muamelesi yapıldı. Bazı insanlar paralarını alıp çıktı. Locadaki insanlar konsere katılmazken bizler eğlenmek için elimizden geleni yaptık... Begüm Durgut”, “Yazınızda bahsettiğiniz Bodrum Beach’te Sıla konserini izledim. Bilet üzerinde ‘Bistro düzeni etkinlik günü mekanda yapılacaktır’ notu vardı. Ne yazık ki ayakta bilet alanlarla bistro alanlar birbirine karışmış, bistro düzeni oturana kadar konserin yarısını kaçırdık. Damla Özdemir.”