HÂLÂ YAZLIKLARINI ÇIKARMAYANLARA...

5 Haziran 2011

Her yaz başı aynı lafı söyler dururum: Gazetelerde ve dergilerde karşınıza çıkacak “Bu yazın trendleri” başlıklı haberlere inanmayın. (Bu yazı dışında!)

Hangi yaz, herkesin sözleşmiş gibi bir anda karadutlu filanca kokteylini içmeye başlayıp yaz sonu birden bıraktığı görülmüş? Daha ‘trend’ olmasa da, daha flörtöz, daha berrak ve daha cool bir yazı için yazlık ‘aklınızda bulunsun’ notları:
* Uçağa atlayıp cuma-pazar, Bodrum-Çeşme hattına bağlanmak yazlık ritüellerden. Çoğalan havayolları, artan seferler derken hava trafiği iyice sıkışacak. İyi tarafından bakın. Bir uçak dolusu insan, aynı yazlık rotaya doğru yola çıkmak için ruhen ve fiziken hazır olda bekliyor. Dar alanda kısa flörtleşmeler için bundan daha iyi bir ortam olabilir mi? Flörtöz okurlara not: Uçuş öncesi çantanızda yedek tişört ve parfüm eksik olmasın. Kaç saat rötar yiyeceğiniz ve yanınıza kimin düşeceği asla belli olmaz. (Bakınız: Onur Air kutusu)

* Bari bu yaz, tatilde otele vardığınız vakit, resepsiyona soracağınız ilk soru “Wireless şifrenizi öğrenebilir miyim?” yerine, “SPA ya da masaj salonuzun yerini öğrenebilir miyim?” olsun.

Yazının Devamı

BEN GÖRDÜĞÜN O COOL ŞEHiR OLAMADIM

31 Mayıs 2011

“Bir şeyin ne kadar cool olduğu tekrarlarsan, cool’luğunu öldürürsün” denir. Bu durumda, Istancool’un yaptığı harakiri değildir de nedir?

İstancool’u ucundan yakalayıp ‘cool’ olaya Liman Lokantası’nda verilen partiden sonra dahil olabildim. Tüm olan bitene dair altyazıyı Liman’daki partiye katılanların yüzünden okumak mümkün. Kalabalığın arasında kısa bir tur atalım:
Küskünler...: Muhtelif sebeplerden organizasyona karşı tavır almış İstancool’u istanfool olarak telafuz etmeye başlayan sektör insanları. (Açalım: Modacılar, dergi editörleri, sosyal kelebekler...) Kendisinin yapmadığı organizasyon, katılmadığı parti hep sancılı, hep sorunludur. ‘Dağ dağa küsmüş...’ misali festivali yok sayarak tepkisini koyuyor. Kime tepki? Courtney Love’a mı?
Tilda Swinton’a mı?



Yazının Devamı

SAAT SAAT ŞEHiRDE GEÇEN HAFTA

29 Mayıs 2011

İstanbul durmak bilmiyor. Partiler, sergiler, konserler, festivaller ve ödül törenleri birbirini kovalıyor. Hızlı geçen geçen haftayı, yetişebildiğim kadarıyla sizler için saat saat kaleme aldım


Pazar 21.00: Kemer Country ‘Chill Out’ dönüş yolu. Festival adabına dair öğrendiklerimi sıralıyorum: Gözlük tak, havandan geçilmesin. Tok git, aç kalmayasın. Vakitli dön, yollarda telef olmayasın. Ha bir de umursamadan stil görün, aynalara küsmeyesin.
Salı -14.30: Beren Saat’ten tweet var: “Rexona’sız ilk sabah. Gün pek aydın sayılmaz. Duştan sonra Rexona yok. Fikri bile tuhaf. Bugün benim yerime de kullanın:)” Bir kadın, ki bu Beren Saat, dört gün boyunca deodorant kullanmayacak ve hislerini (!) bizlerle paylaşacak. Fikri bile tuhaf.
Salı-22.30: Sofa Hotel’in terasında Leona Blush ve Tempo dergisinin ‘Blush’ partisi. Parti insanları “Geçiyorduk uğradık” niyetine gelmişken, kendini Ozan Doğulu’nun karşısında senkronize bir şekilde ‘eller havaya’ yaparken bulmuş. Hafife almayın, ‘eller havaya’nın da bir raconu var: Vücut rahat olacak, baş elin tersi yönünde hafifçe sallanacak, ayakla tempo, elle havada ufak ufak çemberler çizmece şeklinde devam edilecek. Birtakım ünlü

Yazının Devamı

PARTi FOTOĞRAFLARINI OKUMA KILAVUZU

24 Mayıs 2011

Kiminin davete katılmak için tek bir sebebi var: Poz vermek. Kimi ne kadar ‘parti canavarı’ olduğunu göstermek uğruna ‘slow motion’ dans ediyor


Her gün çarşaf çarşaf önünüze düşen parti fotoğraflarına dikkatlice bakın. Kendi reklamını yapanı, kendini ‘ünlü’ zannedeni, ünlü olmaya çalışanını ayırt edebiliyor musunuz? Artı, davetlerde/partilerde keşfedilip ünlü olmayı mı bekliyorsunuz? İşte tanımanız gereken isim...

*Önümde tuğla niyetine çok satan kadın moda dergilerinden birinin eski sayısı, sıkıntıdan sayfaları karıştırıyorum. Bir moda haftasına sponsor olunmuş; derginin yaklaşık 15-20 sayfası parti fotoğraflarından ibaret. Çevir, çevir bitmez. Bakıyorum, bakıyorum aynı yüzler... Başrolde derginin çalışanları, reklam grubu başkanları, asık suratlı marka müdürleri vs. var. Aralarından partiye katılan ünlü isimleri ayıklamak zor iş. Gözüm hoş, alımlı bir kıza takıldı. Oyuncu desen değil, model desen değil. Üşenmedim, saydım derginin muhtelif sayfalarında 12 farklı karesi basılmış. “Önemli biri demek” diyorum içimden. Bir haber altına atılmış imzadan fark ettim ki meğer derginin editör kızlarından biriymiş. Kızın ünlü olma hevesi? Derginin çaresizliği? Topyekün

Yazının Devamı

SiZ HiÇ ‘FASHIONABLE INTELLECTUAL’ OLDUNUZ MU?

22 Mayıs 2011

Türk insanın davetiyelerin alt kısmına iliştirilmiş ‘dresscode’ tanımıyla imtihanı, AB müzakere sürecinden farksız bir durum: Doluya koysan almaz, boş koysan dolmaz. Ne desen olmaz, ne yapsan olmaz. ‘Smart casual’ denen hadise hâlâ pek çok davet insanı için kafa karışıklığı, anlam/anlatım bozukluğu, hatta davete katılmama sebebiyken, geçenlerde mailime düşen bir davetiye sayesinde yeni bir ‘dresscode’ tanımıyla tanıştım: ‘Fashionable intellectual’. Online şehir/moda/kültür/fotoğraf dergisi Magger.com’un salı gecesi
W Lounge’da gerçekleşecek lansman gecesi için öngörülen ‘dressccode’ bu. Magger.com, ilk çıktığı vakit, yine bu köşede, “Tıklamadan geçmeyiniz” başlığı altında incelenmişti. Dergi nefis. Girin, tıklayın, karışın, karıştırın. Partisine gelince... ‘Dresscode’ ibaresini görüp panikle karışık hafif bir endişe yaşamamla, derginin yaratıcısı/partinin sahibi Lisya Kalma’ya ulaştım, bana söz konusu tanımı açıklamasını istedim. “Fashionable intellectual, Magger’ın okuyucu kitlesi. Hem modayı takip ediyor, ‘stylish’ giyiniyorlar, hem de enteller; okuyor, geziyor, araştırıyorlar...” “Modadan anlayan, stil giyinen entellektüel adama denirmiş demek” diyorum içimden. Ben iyisi

Yazının Devamı

SEZONUN ‘EN TUHAF’ EN’LERiNE BUYURUN

17 Mayıs 2011

Sezon değişimlerinin, yol sonlarının kuşkusuz en keyifli tarafı dönemin seceresini çıkarmak/‘en’lerini seçmek. Yılın belli zamanlarında, takdir etmenin yanı sıra tuhaf bir polemik dürtüsüyle başlıyoruz ‘en’li cümlelere. Ödül törenlerinin de en keyifli yanı bu değil midir zaten?

En ‘en’ mekan: Bird

Kuşkusuz sezonun en konuşulan mekanı, Şişhane’nin tellerine konmuş Bird oldu. Medya patronunu da genç modacıyı da taze sosyetik gelini de, yapay/ağır/zampara Lucca soslarına batırmadan, tek bir mekanda eritebilmiş Bird, önce kendini anlamsız bir polemiğin ortasında buldu; ardından dalgalandı da duruldu, sakin sakin her hafta ‘full’ çekti. Ünlülerin gözünde ‘magazincilerin keşfetmediği gizli sığınak’ olarak yer aldı.

En ‘konuk’ DJ : Yaşar Gaga, Off Pera

Yazının Devamı

ÖZGÜRCE DANS ETMEK iÇiN NE YAPMALI?

15 Mayıs 2011

Şimdi konuşulan geçen sene ilk kez İstanbul’a gelen İtalya çıkışlı festival Club to Club’un haziran ayında tekrar gerçekleşeceği. Santralistanbul’un ev sahipliğinde planlanan ikinci Club to Club macerası, “Herkesin özgürce dans edebileceği bir dünya için...” sözüyle hayata geçecek. Peki, kulüplerde neden dans edilmiyor? Özgürce dans etmek için nelere ihtiyacımız var? Bildiri niyetine kulüplere asılası, şahsi dileklerimi sıralıyorum:
Bize; *
“O ne dedi, bu ne dedi” diye düşünülmediği,
* Dans etmek için başkalarının harekete geçmesini beklenmediği,
* Kadınların “Rimel aktı/ruj bozuldu” diye sık sık tuvalete gitmek zorunda kalmadığı,
* Barmene “Alkolü az olmuş bunun” demeye gerek kalınmadığı,
* Kapıya dil dökmeye gerek olmadığı,

Yazının Devamı

KAHVALTI, BiRA VE SOYLU TURiSTLER ÜZERiNE

10 Mayıs 2011

Köpüklü bira ne mesaj veriyor biliyor musunuz? Avrupa aristokrasisiyle nerede karşılaşabilirsiniz? Ya da unutun hepsini... Eski kahvaltıları siz de özlemiyor musunuz?AVRUPALI SOYLULARIN TURiSTiK BELDESi: ULUS 29

Hafta sonu bir kulüpten diğerine koşar adım geçerken, Ortaköy-Ulus yolunu tepmiş, meşhur 29 yokuşunda beklerken, bir “Hatıralar sarmış dört bir yanımı” hali çöktü üzerime. ‘Bir zamanlar: 29’, ayrı bir yazı konusu. 29’un girişteki lounge kısım, ‘lounge’ olmaktan çıkmış; havalı, ufak, cool bir kulübe dönüşmüş.
İçeride en “Vay vay vay” dedirten isim kuşkusuz Kıvanç Tatlıtuğ’du. Yanında yabancı bir arkadaşı, son derece relaks, barda ‘takılma’ halindeler. Menajeri/ajansı/yapımcısı tarafından özenle dikilmiş/paketlenmiş Kıvanç Tatlıtuğ’la gerçek Kıvanç arasındaki fark, her celebrity’nin aynadaki yansıması kadar. ‘Gerçek Kıvanç’ın daha rahat, daha gerçek, daha kusurlu hallerini görünce, önce kendisi için üzülüyorsunuz, sonra ekrandaki görünütüsüne aşık kızlar için.
29’un kulüp kısmıysa elit tabakanın, Avrupa soylularının ‘turistik’ beldesi kıvamında. Yanımızda Monaco Prensi ve bir avuç güzel sarışın insan eğleniyor; diğer yanımızdan bir güzel sarışın

Yazının Devamı