Yeni sınav sistemi (2)

9 Temmuz 1998

       GELECEK yıldan itibaren üniversiteye girişte uygulanacak yeni sınav sistemine, rektörlerden sonra Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay'dan da destek geldi. Uluğbay, yeni sistemin öğencileri dershane ve özel öğretmen peşinde koşturmaktan kurtaracağını ve okul içi eğitimi önemli kılacağını söylüyor...
       Eğer yeni sistem, sadece bu işlevi yerine getirse bile başlı başına büyük başarı olur.
       Orta Öğretim Başarı Puanı nedeniyle Fen liseleri başta olmak üzere Anadolu liseleri ve gözde kolejlerin son sınıfında öğrenci kalmıyordu. Hemen hemen hepsi not ortalaması düşük klasik liselere nakil oluyor ve büyük avantajlar elde ediyordu. Aynı şekilde klasik lise öğrencileri de, peş peşe aldıkları uzun süreli sağlık raporlarıyla, okullarına arada sırada uğruyorlardı. Anlayacağınız okul içi eğitim ölmüş, sınavda soru sorulmayan bütün dersler önemini yitirmişti.
       Oysa lise öğreniminin tek amacı sınavlara öğrenci hazırlamak değil, insanı insan yapan değerler de kazandırmaktır. Ama bugüne kadarki çılgın sınav yarışı eğitim öğretim adına her şeyi unutturup,

Yazının Devamı

Yeni sınav sistemi

8 Temmuz 1998

       BUGÜNE kadar uygulanan üniversiteye giriş sisteminin adil ve seçici olmadığı konusunda hemen hemen herkes hem fikir. Kaldırılması ya da değiştirilmesi gerektiği konusunda da aynı görüş hakim.
       ÖSYM, bugüne kadar gençleri, üniversiteleri ve Türkiye'yi hiç düşünmeden hep umut tacirliği yaptı. Gençleri, sonu olmayan anlamsız bir yarışın içine soktu. Eğitimin iyileştirilmesi için harcanması gereken kısıtlı mali kaynakları sınav sektörüne akıttı. Her şeyden de önemlisi, hayatta çok başarılı olabilecek gençleri, ya hiç istemedikleri bölümlerde okumaya zorladı, ya da "başarısızsın" damgası vurarak pisikolojik çöküntü içerisine soktu.
       Mevcut sistem, tam bir kör dövüşü. Başarısız diye sokağa atılan öğrencilerin tamamı 100 üzerinde 100 puan alsa da, yeterli kontenjan olmadığı için yine açıkta kalacak. O halde yılda 150 trilyona varan para, neden yeni üniversiteler açmak için harcanmaz da, yarışı daha kızıştırmak için havaya savrulur anlamak mümkün değil!..
       Türkiye'nin bu konudaki asıl sorunu, üniversiteye girişin nasıl olacağından çok,

Yazının Devamı

PKK'dan daha tehlikeli!

7 Temmuz 1998

       AYLARCA süren Güneydoğu turlarından sonra, minik bir tatil için Ege'ye gittik. İstanbul'a döndüğümüzde ise derin bir oh çektik...
      Diyarbakır, Sirit, Batman, Şınak, Hakkari'de silahların gölgesinde yolculuklar yaptık. Dörtbir yanımız güvenlik güçlerinin koruması altında olmasına rağmen tedirgin olduğumuz anlar oldu. Ama, İstanbul - İzmir - Bodrum hattında yaşadığımız tedirginlik, Doğu'dakinden kat be kat fazlaydı.
       Sadece pazar gününün trafik blançosu 22 ölü ve yüzlerce yaralı. Bir yılda trafik terörüne verdiğimiz can, günümüz savaşlarında ölenlerden de çok fazla. Ama konuya gösterilen duyarlılık yok gibi.
       Bir günde 22, bir haftada 122, bir ayda 322 ve bir yılda binlerce kişi trafik canavarına kurban ediliyor. Ankara ve medya ise olayı sadece seyrediyor... Yollar bir felaket. Karayolları, eskiden Türkiye'nin en gözde kurumlarından biriydi. Yaz - kış demeden sağlıklı hizmet verirdi. Oysa şimdi, onlar da Ankara gibi duyarsızlaşmış. Otoyollarda ne ciddi bir trafik ışıklandırması, ne levhalandırma, ne tehlikelere karşı ciddi uyarılar

Yazının Devamı

Binlerce aile perişan

27 Haziran 1998

       OKULLAR kapandı ama dertler bitmedi. Şu günlerde on binlerce evde matem var.
       Sevinç kaynağı olması gereken eğitim, maalesef üzüntü ve karamsarlık saçıyor. Çocuğu ve genci, kazanmaktan çok, harcamaya yönelik eğitim sistemimiz, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da on binlerce aileye hayatı zehir ediyor. On binlerce öğrenci yine sokağa atılacak, on binlercesi de yıl tekararı yapacak.
       İsterseniz önce 8 yıla çıkartılan ilköğretim kurumlarına bir göz atalım:
       Yönetmeliğe göre, öğrencinin yıl tekrarı yapıp yapmayacağına, yani sınıfta kalıp kalmayacağına, "velinin de görüşü alınarak sınıf öğretmenler kurulunca karar verilir" deniliyor. Ama uygulamada ya velinin hiç görüşü alınmıyor ya da sorulsa da dikkate alınmıyor. Bu yüzden bütünleme sınavları da kaldırıldığı için on binlerce, belki de yüz binlerce öğrenci sınıfta kaldı.
       Eskiden bütünleme sınavları vardı. Birkaç dersten kalan öğrenci yaz aylarında çalışıp, eksiklerini tamamlıyor ve eylül ayında yapılan sınavları da başararak sınıf geçiyordu. Şimdi

Yazının Devamı

Bitmeyen çile

26 Haziran 1998

       TELEFONLARIMIZ her dakika çalıyor ve her biri sorun yüklü. Hemen hepsinin ortak şikayet konusu: Dertlerini anlatacak makam bulamamaları. Oysa halkla ilişkiler, politikacısından okul müdürüne, bürokrasiden üniversiteye kadar çok önemli. Batılı toplumlarda vatandaşın sesine fazlasıyla önem veriliyor. Bizde ise bırakın dinleyip sorun çözmeyi, konuşacak muhattap bile bulunamıyor.
       Geçtiğimiz pazar üniversite ikinci basamak sınavı yapıldı. Gençler için hayati önem taşıyan bu sınavda, her yıl olduğu gibi yine pek çok moral bozucu gelişmeler oldu. Bir çok genç yüzde yüz üniversiteyi kazanacakken, bu moral bozucu davranışlar yüzünden, kazanma şansını yitirdi. Örneğin Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde yapılan sınavda, yetkililerin tüm ısrarına karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı açılış tantanası dakikalarca sürdü. İstanbul'u, İstanbullu'yu unutup, liderlik peşinde koşan Tayyip Erdoğan, biraz da halkın karşısına çıksa da, bu moral bozukluğunun ve kaybedecekleri bir yılın hesabını verse! Ama nerdeee.
       Benzer bir olayda Adana Endüstri Meslek Lisesi'nde

Yazının Devamı

İngilizler ve Tayan

25 Haziran 1998

      TONY Blair'le üzerinde güneş batmayan imparatorluklarını yeniden canlandırmaya çalışan İngilizlerin bu konudaki en büyük silahı eğitim. "Daha iyi eğitim ve daha iyi bir gelecek" sloganıyla iktidara gelen Blair, bu alanda çok önemli reformlar gerçekleştirdi. Dün açıkladığı yeni reform paketi, bu konuda ne kadar kararlı olduğunu bir kez daha gösterdi.
      Blair hükümeti, önce tüm İngiltere'deki eğitim seviyesi düşük bölgeleri tespit etti, ardından da dev sanayi kuruluşlarına pamuk eller cebe dedi.
       Özendirici olmak için tespit edilen 25 bölgeye, önce hükümet 750 bin sterlin gönderiyor. Ardından da sanayi devleri, seçtikleri bölgeye yüklü bağışlar yapıyor. Bu çerçevede, bir çırpıda sağlanan ek kaynak 75 milyon sterlin yani 34.5 trilyon lira...
      İngiltere, dünyanın en iyi eğitim merkezlerinden biri olmasına karşın, hala yeni arayışlar içerisindeyse, bizim neler yapmamız gerektiğini artık siz düşünün!..
       8 yılla ilgili dünkü değerlendirmemizi okuyan Milli Eğitim eski Bakanı Turhan Tayan, Yılmaz hükümetini

Yazının Devamı

8 yılın değerlendirmesi

24 Haziran 1998

       1997/98 öğretim yılı, 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulandığı ilk yıl olarak tarihe geçti. Dinci gazetelere bakılırsa, 8 yılın ilk yılı tam bir fiyasko. Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı'nın açıklamaları ise dünya eğitim tarihine geçecek bir başarı performansının gerçekleştiği yönünde.
       Bizim görebildiğimiz kadarıyla ise her iki taraf da olayı abartıyor. Baştan beri olduğu gibi, olaya sadece ideolojik açıdan yaklaşan dinci yayın organları bu önyargıdan hala kurtulabilmiş değiller. Kırk yıllık eğitim sorunlarını sanki bütün kabahat 8 yılınmış gibi ona yüklemişler. Bırakın gazetecilik objektifliğini, inanırlıklarını da yitirmişler...
       Başbakan ve bakanının açıklamaları ise fazlasıyla pembe. 8 yıl yasasının olumlu ya da olumsuz sonuçlarını en erken 5 yıl sonra görebiliriz. Uygulamanın kesin sonuçları ise en erken 10 yıl sonra alınır. Ama onlar çoktan karar verdi.
       Bin yıl ötelerden gelen bir Çin atasözü var. Aynen şöyle:
      "Bir yıl sonrayı düşünüyorsan: Tohum ek.
      

Yazının Devamı

Hakkari gerçeği

23 Haziran 1998

       EĞİTİMLE toplumsal kalkınma arasındaki etkileşimi, Hakkari gezisinde daha net bir şekilde görebildik.
      Hakkari, doğa koşullarının çok çetin olduğu bir kent. Bu doğru. Terörün en fazla etkilediği bir kent, bu da doğru. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var: Hakkari'den daha kötü doğa koşullarında olup da kalkınmış pek çok kent görmek mümükün. İkincisi, terör son 15 yıldır var. Oysa Hakkari 3 binlik yıllık bir tarihe sahip.
      Hakkari'nin en belirgin özelliği üreten değil, tüketen bir toplumsal yapıya sahip olması. Ne sanayi var, ne de tarım ve hayvancılık. Ne bir meslekleri var, ne de öğreten. Suç onların mı? Kesinlikle hayır. Kabahat onlara hep bu rolü verenlerde...
       Türkiye'nin en büyük akarsularından biri olan Zap Suyu'na sahipler. İstense üzerinde en az 10 hidroelektrik santralı kurulabilir ve onbinlerce kilovatsaat elektirik üretilebilir. Ayrıca, on binlerce dönüm arazide sulu tarım yapılabilir. Ama hiçbiri yok. Üstelik elektrik sıkıntısı ve açlık had safhada...
       Şu anda dezavantaj gibi görünen

Yazının Devamı