ABD Başkanı ve Hazine Bakanı 4 temel ekonomi ajansından bilgi alır. 1. Milli Ekonomi Konseyi [National Economic Council (NEC)], Bill Clinton tarafından kurulan 25 kişilik; fakat en güçlü ekonomi danışma organı sayılan bir ajanstır. Ekonomik kararların politik sonuçlarını değerlendirip Başkan’a sunar.
2. Yönetim ve Bütçe Ofisi [The Office of Management and Budget (OMB)], vergi gelirleriyle büyük bütçe harcamalarının nasıl karşılanabileceğini inceler. Devlet kurumlarının (BBDK, SPK, Rekabet Kurumu, Merkez Bankası benzeri kurumlar dahil) çıkaracağı tüm tebliğlerin ekonomiyi ve bütçeyi nasıl etkileyeceği konusunda görüş bildirir.
3. Ekonomi Danışmanları Konseyi [Council of Economic Advisers (CEA)], ABD Başkanı’nın düşünce kulübü. Alan Greenspan, James Tobin, Burton Malkiel, Joseph Stiglitz, Ben Bernanke, Paul Krugman ve Larry Summers gibi iktisatçılar partilerine bakılmaksızın kulübe dahildir.
4. Hazine, bizdeki Hazine Müsteşarlığı’na benzer bir kurumdur. Federal vergilerin toplanma yetkisi ve devlet borcunun yönetimi bu kurum tarafından yapılır. Beyaz Saray’a bir tünel ile bağlı olması, ne kadar prestijli bir konumda bulunduğunun bir göstergesidir.
Düzenleyici
Merkez Bankası Başkanı’mız, banka mevduatı getirisinin artık cazip olmaktan çıktığını söyledi. Bu durumda, para ve sermaye ya gayrimenkule ya borsaya ya da bankaların fonlarına gidecek.
Ülkemizde gayrimenkul fiyatları, olması gerekenden yüksek. Bu fiyatlarla satış yapılabilmesi için, daha düşük faizli gayrimenkul kredisi verilmesi ve gereğinde verilen kredilerin ikincil piyasada devredilebilmesi lazım.
Borsamız, yabancı yatırımcıya ve yabancı borsalara çok fazla entegre oldu. Dolayısıyla, gelişmiş ülke borsalarındaki hareket bir - iki gün gecikmeyle aynen Borsa İstanbul’a yansıyor. Borsamızda işlem gören hisseler, yabancıların rağbet gösterdiği hisseler ve göstermedikleri olarak ikiye ayrılıyor. Yabancıların ilgisini çekmeyen hisselerin vay haline! Demek ki, borsaya yatırım yaparken hisse seçiminde çok dikkatli olmak lazım.
Yeni mevduat enstrümanları
Mevduat faizi getirisinin azaldığını ve azalmaya devam edeceğini gören bankalar, müşterilerine mevduat dışında da çeşitli enstrümanlar sunmaya başladılar. Bunlar arasında, oldukça iyi getiri elde edebilenler var. Bu prensipten hareketle, bankalar mevduat hesaplarını fon hesaplarına bağladılar. Bankalarda, gerek bizim
Ülkeleri zenginleştiren, insan, sermaye ve fikir gücüdür. Nüfusun artmasını istemek, gelecek yıllardaki işçi sayısının artmasını istemektir. Yaklaşık % 2’nin altındaki nüfus artış oranı, gelecekteki genel nüfusun yaşlanmasına yol açar. Yeterli genç işçi sayısının olmaması ise, gelecekte büyümekte zorlanan bir ekonomi ile karşılaşılabileceği anlamına gelir. Ancak, yaşlanan nüfusun yaratacağı sorunlar ve gelecekteki işçi ihtiyacı, yabancı ülkelerden alınacak işçilerle de giderilebilir. Zaten, bu nedenle de artık, ülkelerin gelişmişlik endeksi, dışa açıklıkları ve hangi ölçüde yabancı işçi çalıştırabildikleriyle de belirlenebiliyor.
‘Maharetli işçi’ çok önemli
Nüfus artışı, bir ülkede gelecekteki işçi miktarını belirlerken; verimlilik ya da işçi başı düşen üretim, son sentezde her işçinin ne kadar kazanacağını belirler. Ülkelerin gelişmesi, işçilerin verimliliğindeki artışa; yani, maharetli işçi oranı ve sayısına bağlıdır. Diğer bir deyişle, işçi sayısından çok kalitesi önemlidir. Verimlilik artışı; sermaye artışına ve fikirlerdeki gelişime bağlıdır. Paul Romer’in (Stanford University) de dediği gibi, ekonomik büyüme çok yemek yapmaktan değil, lezzetli tabaklar
Bir ekonomide düzelmenin başlamış olduğu, üretim miktarındaki, emlak fiyatlarındaki ve tüketici harcamasındaki artış biçiminde kendini gösterir. Ancak, yine de ekonomideki dalgalanmaların gelişimi ve özellikle de, düzelme konusunda yapılacak tahminler, genellikle riskli öngörüleri içerir.
Tahmin yapılırken, kullanılan verilerdeki gerçeklilik, güncellik, devamlılık ve geriye dönük olarak karşılaştırma bazı son derece önemlidir. Borsa endekslerindeki oynamalar ve getiri eğrisi (yield curve) ile temel mal fiyatlarındaki gelişim, beklentilere yön verebilse bile, yanlış sinyaller de içerebilir.
İşsizlik oranı önemli
Bir ekonominin sağlığının ve gidişatının en önemli göstergesi, işsizlik oranıdır. Her ekonomi için, olması gereken bir işsizlik seviyesi vardır. Bu seviyenin tutturulması halinde, ekonomi tam istihdamla çalışacak; işsizliğin daha da azaltılması halinde ise, işçi ücretleri olması gerekenden fazla yükselebileceği için, üretilen ürünlerin başka ülkelerde üretilenlerle olan rekabeti düşecektir.
Enflasyonun nedenleri ve sonuçları hakkında ekonomistler arasında derin bir görüş ayrılığı var. Bazı ekonomistler enflasyonun nedenlerini ve önlenme tedbirlerini, sadece
Yunan demiryollarında çalışan memur ve işçi eleman sayısının, taşınan yolcu sayısından fazla olduğu anlaşıldı. Yunanistan’daki kamu sektörünün dağınıklığı ve hantallığının, demirperde ülkelerindeki çöküş öncesinde olduğundan da kötü durumda olduğu düşünülüyor. Halen, Yunan demiryollarındaki bilet satışlarından elde edilen gelir, işçi ve memur ücretlerinin ancak altıda birini karşılayabiliyor. Yunan demiryolu şirketi, yılda 1 milyar euro zarar ediyor. Bu durumu teşhis eden Bakan (bir önceki) Stefanos Manos, demiryollarının kapatılması tavsiyesinde bulundu. Gerçekten de, demiryolu yolcularının taksi ile taşınması daha ucuza geliyor.
Yunanistan’ın karşılaştığı ekonomik çöküş durdurulamazsa, sosyal patlama yaşanacağı ve ülkedeki siyasi düzenin de felç olacağı hesaplanıyor. Öte yandan, Yunanistan’ın euro kullanan ülkeler dışına çıkarılması da sorunu çözmüyor. United Bank of Switzerland’ın yaptığı bir araştırma, euro dışında bırakılacak her Euro Bölgesi ülkesinin, uygulamanın ilk yılında Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)’sının yarısını kaybedeceğini ortaya çıkardı. Ayrıca, bu durumla karşılaşacak olan ülkeden büyük miktarda sermaye kaçacağı ve krizdeki diğer ülkelerde de benzer
Dünyanın en izole ülkeleri, totaliter rejimlerle yönetiliyor. Aşağıdaki tablodaki birinci sütunda, en izole ülkelerden kaç ülkeye doğrudan uçak seferi bulunduğu (2011), internet kullanan kişilerin tüm nüfusa oranı (2011), yabancı personel ve turistler dahil ülkeye giriş yapan yabancıların sayısı (2010), ülkede göçmen olarak bulunan vatandaşların toplam nüfusa oranı (2009) ve bu ülkelerdeki kişi başına düşen ithalatın ABD doları cinsinden büyüklüğü (2011) yer alıyor.
Yaratılmış cehennemler
Dünyanın izole sayılan ülkeleri, kendi vatandaşlarını dünyadan uzak tutarken, yabancıların da kendi ülkelerine gelip vatandaşları ile ilişki kurmasını istemiyorlar.
* Kuzey Kore’ye ne sebeple olursa olsun giriş yapan yabancıların ülkeye kitap veya her çeşit medya bilgisi sokmaları yasak.
* Myanmar’da kendi icat ettikleri ölçü birimleri kullanılabiliyor. Metrik sistem veya İngiliz sistemi yasak.
* Burundi’de tek bir televizyon kanalı seyredilebiliyor.
Uluslararası Saydamlık Örgütü (Transparency International), “yolsuzluk” kavramını, “emanet edilmiş yetkiyi özel yarar sağlamak için kullanmak” olarak tanımlıyor. Bu tanım hem kamu hem de özel sektör için geçerli.
Tekelci yapının bulunduğu herhangi bir işyerinde, tek başına karar alabilme yetkisi ile donatılmış her kişi, hesap verme gereği duymadığını düşünerek yolsuzluk yapabiliyor. Bu bakış açısından hareketle, bir şirketin yüksek paylı sahibi olan herhangi bir kişi rahatlıkla, şirketin çıkarlarını korumak yerine, kendisine özel çıkar sağlamakla yolsuzluğa bulaşabiliyor. Kısacası, dünyadaki en yaygın yolsuzluk, “kişinin kendi şirketini soyması” biçiminde gerçekleşiyor.
TMSF Denetçisi Ferdi Demir’e göre, “yolsuzluk” kavramını iki başlık altında incelemek gerekiyor. Bunlardan birincisi, “siyasi yolsuzluk”; ikincisi ise, “yönetsel yolsuzluk”.
Maddi çıkar-manevi çıkar
Hangi biçimde olursa olsun “yolsuzluk” ya maddi çıkar ya da manevi çıkar sağlamak amacı ile yapılır.
Maddi çıkar içerikli yolsuzluklar şöyle sıralanabilir:
Global kriz sürüyor. Krizdeki ülkeler, merkez bankalarının politikalarına sarılmak durumunda kaldılar ama bu politikalar, yeni sorunlar yaratıyor. Global büyüme, genel trendin altında kalıyor. Krizdeki ülkelerde servet ve borçluluk yapısı el değiştiriyor. Sorular şunlar:
- Hangi ülkeler problemlerini nasıl çözecekler?
- Alınan tedbirlerin maliyetini hangi sınıflar veya sektörler nasıl ödeyecek?
- Alınan sert tedbirlerin siyasi sonuçları ne olacak?
Son durum...
Görülen o ki: