Geçen hafta, Perşembe günü, daha önce milletvekilliğini yaptığım Afyon'daydım. Afyon Sanayici ve İşadamları Derneği (AFSİAD)'nde bir konuşma yaptım. Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, Emniyet Müdürü Mustafa Uçkan ve Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hüsnü Serteser'in de hazır bulunduğu konuşma sonrasında, Vali Balkanlıoğlu bana bir şilt verdi.
Şükrü Demirayak
Paha biçilmez müze
Ziyaretim sırasında en ilgimi çeken yer, AFSİAD Başkanı Şükrü Demirayak'ın Müzik Aletleri Koleksiyonu ve Müzesi oldu. Demirayak, 1975 yılından beri müzik alet ve objelerini biriktiriyor. 12 yıl önce oluşturmaya başladığı müze, halen dünyanın bu konudaki en büyük müzesi olma özelliğini taşıyor. Koleksiyonunda, 1700’lerden günümüze gelen ve dünyada eşi olmayan bir müzik eserleri bölümü ile ilk örneklerinden son model cihazlara kadar müzik enstrüman ve aletleri var.
Halen 35 yaşında olan Timothy Ferriss, New York Times, National Geographic Traveler, Maxim ve diğer medya organlarında yazılar yazıyor. Ferriss, 4’ü linguistik ölçüde 6 lisan biliyor. Çeşitli ülkelerde iş yapan şirketini dünyanın çeşitli yerlerinden internet ve telefonla yönetiyor. Ferriss, aynı zamanda “tango”da dünya dans şampiyonu ve bu konuda Guinness rekorlar kitabına girmiş. Tayvan’da MTV’nin “break dancer” kadrosunda. Çin boksunda (kickboxing) Amerika Birleşik Devletleri şampiyonu. Kafes dövüşün (cage fight)’de 4 dünya şampiyonunu yenmiş bir dövüşçü. Atletizm’de dünya rekoru sahibi 30’dan fazla atlete danışmanlık yapıyor. Çin ve Hong Kong’ta çevrilen bir TV dizisinde rolü var; Tayland ve Çin televizyonlarında program yapıyor.
Princeton Üniversitesi’ni bitirmiş olan Timothy, bitirdiği üniversitede öğretim görevlisi olarak ders veriyor. Motosiklet kullanıyor ve Avrupa’da yapılan motosiklet yarışlarına katıldı. Panama’da “köpekbalıklarıyla yüzmek” tabir edilen derin su dalgıçlığı yapıyor. “Glycemic Index” konusunda araştırmaları var.
Timothy’nin “The 4-Hour Work Week (Haftada 4 Saat Çalışsanız Yeter)” isimli kitabı New York Times’ın en çok satan (Bestseller) kitaplar
28 Şubat’la ilgili olarak TBMM Komisyonu’na Tansu Çiller’in bilgi vermesinin ardından bazı köşe yazarları, Çiller’i gereksiz ölçüde eleştirmeye başladılar. Bazıları yapılan işleri ve gerçek gelişmeleri bir kenara koyup, Çiller’in dil sürçmelerini eleştirdiler. Diğer bazıları “Kadının en büyük düşmanı gene kadındır” özdeyişine uygun olarak, sırf eleştirmiş olmak için Çiller’e veryansın ettiler. Mehmet Bican’ın “28 Şubat’ta Devrilmek” isimli kitabından alıntılar yaparak Çiller’i yıpratmaya çalıştılar. Benim bu konudaki görüşlerim, bire bir şahit olmamış olmakla birlikte, şöyledir:
* Mehmet Bican, Çiller’in basın danışmanı idi. Dolayısıyla, kendisine durumun nasıl yansıtılması gerekiyorsa o biçimde ve ölçüde bilgiler verilirdi. Bu bilgilerin gerçeği yansıtıp yansıtmış olmadığı ve Bican’ın yazdıklarının hangi ölçüde gerçek olduğu belli değildir.
* “Biz bizi acımasızca tenkit ede ede” bu zavallı hale gelmişizdir. Teşbihte hata olmaz. Lambadan çıkan cin “Dile benden ne dilersen; ama komşuna onun iki katını vereceğim” demiş. Kadın “Benim bir gözümü kör et” diye cevap vermiş. İşte bu anlayış, bizi bu hallere düşüren “iflah olmaz solcu” anlayıştır.
* O dönemde “Çiller karşıtı
Michael Bordo 1992 yılında, siyasal krizlerin tarihini anlatan "Financal Crises" isimli iki ciltlik bir kitap yazdı. Aslında kitap, en bilinen iktisatçıların yazdıkları makalelerin bir derlemesi idi; ama bu konuda yazılan en kapsamlı ve referans niteliğinde bir eser oldu. Kitapta makalesi yer alan kişiler arasında Hyman Minsky, Irving Fisher, Charles Kindleberger, Milton Friedman, Ben Bernanke, Jacob Frenkel gibi tanınmış iktisatçılar var. Bildiğiniz gibi, Ben Bernanke şimdi ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı. Kitapta makalesi yer alan yazarlar yalnız krizlerin tarihini anlatmakla kalmamış; içinde bulunduğumuz krizi de öngörmüşler.
Makalelerden ortaya çıkan görüşlere göre, krizlerin oluşumunu iki ayrı yaklaşımla belirleyebiliriz. Friedman, Schwartz ve Cagan’ın öncülüğünü yaptığı "Monetarist Yaklaşım"a göre krizler, bankaların mevduatları geri ödeyememesi sonucunda çıkan panikler ile başlıyor. Sonuçta, batmaz denilen büyük bankaların bile iflası gündeme geliyor. Krizlerle mücadele etmek için de, merkez bankaları veya hazinelerin derhal devreye girip, paniği önlemeleri gerekiyor. Krizler konusundaki ikinci yaklaşım, "Fisher-Minsky-Kindleberger Yaklaşımı". Bu grup, finansal
Merkez Bankamız “Kanuni Karşılıklar”ın bir bölümünü altın olarak kabul etmeye başladı. Bankalar da, hesaplara faiz vermedikleri için, “altın hesabı” açılması yolu ile altın toplamaya ve Merkez Bankası’na karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmeye başladılar. Böylece, bankaların kârlılığı da artıyordu. Sonuç olarak, İş Bankası, Garanti Bankası, Akbank, Denizbank, Albaraka Türk, Kuveyt Türk, Bank Asya gibi birçok banka müşterilerine “altın hesapları” açarak “Hurda Altın Toplama” projelerine giriştiler.
Bankaların altın hesabı açan müşterileri arasında yalnız gerçek kişiler değil, altın işiyle uğraşan esnaf ile yabancılar da var. Banka şubelerine getirilen altınların gerçek değerinin belirlenmesi, en önemli konu oluyor. Bazı bankalar bu işlem için uzmanlardan ve uluslararası altın alışverişlerinde kullanılan aygıtlardan faydalanırken, bazıları değerin belirlenmesinde rafinaj işlemlerinin sonucunu bekliyor. Her ne biçimde olursa olsun, hurda altınlar eritilip külçeye dönüştürülürken bu işi yapan “altın rafinerileri”ne ihtiyaç var. Neyse ki, bu konuda uzmanlaşmış ve uluslararası sertifikaya sahip rafineri kuruluşları bankalara yardımcı oluyor. Ancak, bu aşamada en önemli sorun,
Michael J. Mazarr, “The Washington Quarterly”de yayınlanan “The Risks of Ignoring Strategic Insolvency (Stratejik İflası Göz Ardı Etmenin Riskleri)” isimli makalesinde ABD’nin dünya çapındaki liderlik görevini yerine getirirken karşı karşıya kaldığı riskleri anlatıyor.
1890 - 1905 yılları arasında dünyanın lider gücü Büyük Britanya (BB) idi. BB’nın deniz aşırı ülkelerde bir türlü sona ermeyen sorumlulukları, sonunda hem bu ülkenin gücünü azalttı, hem de bu ülkeye giderek daha çok düşman kazandırdı. Boer savaşından Süveyş Kanalı krizine kadar uzanan Büyük Britanya’nın küresel ölçekteki müdahaleleri, BB’yı ülke içinde gittikçe artan bütçe açıkları; ülke dışında da gittikçe artmak zorunda olan sömürü zorunluluklarıyla karşı karşıya bırakmıştı.
Şimdi de, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), BB’nİn o dönemde karşılaştığı güçlüklerle boğuşuyor. Washington, bir taraftan dünya liderliğinin gerektirdiği mali gereksinimleri karşılayamaz hale gelirken, diğer taraftan da müttefiklerini ve dostlarını kaybediyor; gittikçe yükselen bir direniş ile karşılaşıyor. Bu kısır döngü 1990’lı yıllardan sonra daha da kronikleşti. ABD halen federal bütçesinin % 70’ini (GSMH’sının % 14’ünü) askeri
Nobel ekonomi ödüllü iktisatçı Paul Krugman “End This Depression Now (Bu Krizi Hemen Bitirin)” isimli son kitabında krizi bitirmenin reçetesini veriyor. Nobel ödüllü diğer bir ekonomist olan Joseph E. Stiglitz de birkaç ay önce piyasaya sürdüğü kitabı “The Price Of Inequality (Eşitsizliğin Fiyatı)”ında aynı tezi işlemişti. Zaten, Krugman da bu konuda Stiglitz ve Christina Romer’a atıf yapıyor.
Paul Krugman diyor ki;
* ABD hükümeti şimdi, her zamankinden fazla harcama yapmalıdır. Bu harcama politikası, özel sektörün ekonomiyi yeniden taşımaya başlamasına kadar sürmelidir. Özel sektörün ekonominin lokomotifi olmaya yeniden başlayacağı nokta, işsizliğin kalıcı olarak düşürülmüş olacağı noktadır. Keynes de biz iktisatçılara bu dersi öğretmeye çalışmıştı.
n Önümüzdeki seçimler sonrasında ABD’de nasıl bir politik tablo ile karşılaşılacağı belli değildir. Obama kazanır ise, tam istihdamın sağlanmasının daha kolay olacağını düşünüyorum. Obama yönetimi 2009’da yapamadıklarını gerçekleştirecektir. Ancak, Senato'da Demokratların çoğunluk sağlayamamış olması, Obama’nın bir uzlaşma arayışına neden olacak ve vergilerde indirime gidilecektir.
* Romney’in kazanması durumunda, benim
ABD seçimlerinin sonucu, dünyada ABD’den sonra en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor. Obama ve Romney birbirlerine çok yakın biçimde çekişiyorlar. Önümüzdeki 2 hafta içinde her iki aday da son kozlarını oynayacaklar.
ABD başkanlarının en çok iki dönem seçilmesine olanak tanınıyor. Uzun süredir başkanların iki dönem arka arkaya seçilmesine alışıldığı için, sadece bir dönem başkanlık yapmış Obama’nın yeniden seçileceğine kesin gözü ile bakılıyordu. Ancak, Musevilerin, medya kuruluşlarının ve silah sanayi temsilcilerinin yoğun bir biçimde Romney’i desteklemesi, Romney’in başa geçme ihtimalini arttırıyor. Obama’nın vaat ettiklerini bir türlü gerçekleştirememesi, sağlık reformunu başarı ile tamamlayamaması ve yapmak istediklerini halka iyi anlatamaması oy kaybında rol oynadı.
Dünya ekonomisinin yönü belli
ABD ekonomi yönetimi, seçimden kim garip çıkarsa çıksın büyük miktarda para basarak ekonomiyi canlandıracak. Nobel ödüllü iki iktisatçı olan Joseph E. Stiglitz ve Paul Krugman sözleşmiş gibi krizin çözümünde likiditeyi arttırmanın, tek çözüm olduğu fikrindeler. Her iki iktisatçı da bu konuda birer kitap yazdı. Açıkça beyan etmeseler de, iki iktisatçı da Obama'nın destekçisi.
ABD’