Michael Bordo 1992 yılında, siyasal krizlerin tarihini anlatan "Financal Crises" isimli iki ciltlik bir kitap yazdı. Aslında kitap, en bilinen iktisatçıların yazdıkları makalelerin bir derlemesi idi; ama bu konuda yazılan en kapsamlı ve referans niteliğinde bir eser oldu. Kitapta makalesi yer alan kişiler arasında Hyman Minsky, Irving Fisher, Charles Kindleberger, Milton Friedman, Ben Bernanke, Jacob Frenkel gibi tanınmış iktisatçılar var. Bildiğiniz gibi, Ben Bernanke şimdi ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı. Kitapta makalesi yer alan yazarlar yalnız krizlerin tarihini anlatmakla kalmamış; içinde bulunduğumuz krizi de öngörmüşler.
Makalelerden ortaya çıkan görüşlere göre, krizlerin oluşumunu iki ayrı yaklaşımla belirleyebiliriz. Friedman, Schwartz ve Cagan’ın öncülüğünü yaptığı "Monetarist Yaklaşım"a göre krizler, bankaların mevduatları geri ödeyememesi sonucunda çıkan panikler ile başlıyor. Sonuçta, batmaz denilen büyük bankaların bile iflası gündeme geliyor. Krizlerle mücadele etmek için de, merkez bankaları veya hazinelerin derhal devreye girip, paniği önlemeleri gerekiyor. Krizler konusundaki ikinci yaklaşım, "Fisher-Minsky-Kindleberger Yaklaşımı". Bu grup, finansal krizlerin ortaya çıkmasını bir "dalga teorisi" ile açıklıyor. Ülkemizdeki krizler de önceleri Monetarist yaklaşımla değerlendirilirken, daha sonra "Minsky-Fisher Yaklaşımı" ile değerlendirilmeye başlandı.
Dalga teorisi ne diyor?
Minsky’nin öncülük yaptığı ve Fisher’in detaylandırdığı "dalga teorisi" diyor ki: Gittikçe iyileşen ekonomik iklim, yükselen fiyatlara, artan şirket kârlarına ve yatırımların artmasına neden olur; ama aynı zamanda, spekülatif sermaye kazançlarının artmasını da teşvik eder. Bankalar artan miktarda kredi verir ve "para arzı" gittikçe artar. Sadece firmaların değil, kişilerin ve bizzat bankaların aldıkları kredilerle, gittikçe şişen bir "kredi balonu" oluşur. Balonun patlamasıyla kredi geri ödenmesinde ortaya çıkan zorluklar, bankaları varlık satmaya zorlar. Krediler yenilenemez hale gelir; banka mevduatları azalır. Reel sektör fiyat indirmek zorunda kalınca da şirket kârları düşer; borsalar çöker. Şirketlerin iflası, ülkenin GSMH’sının düşmesi ve işsizliğin artması anlamına gelir.
Büyük iktisatçıların görüşleri ışığında, ülkemizin karşılaştığı krizleri ve son global krizi değerlendirirsek şu sonuçlara varabiliriz:
* 1930 buhranı FED’in piyasaya gereken likiditeyi sağlamaması nedeniyle büyüdü.
* Şimdiki global kriz öncesi para ve sermaye piyasasında "hedge fonlar" aracılığıyla yaratılan spekülasyonlar nedeniyle çok büyük ölçüde "kaydi para" vardı. Merkez bankalarının piyasaya sürdükleri likidite, halen kriz öncesi yaratılan kaydi para büyüklüğüne ulaşamadı. Bu boşluğu doldurmak üzere, FED’in ve Avrupa Merkez Bankası’nın daha uzun süre para pompalaması gerekiyor.
* Bizdeki krizler, kamu bütçesindeki dengesizlikler nedeniyle çıktı ve Merkez Bankası’nın elindeki büyük miktardaki döviz rezervlerini piyasaya satmaması ve mevduat çekilişi olan bankalara yardım etmemesi nedeniyle büyüdü. Örneğin, mevduat çekilişi ile karşılaşan bankalar, Merkez Bankası’ndaki kendi serbest mevduatını bile alamadı. Bunun nedeni, banka sahiplerinin bu parayı yerinde kullanıp kullanamayacaklarına güvensizlik idi. Çünkü, banka lisansları kurumlara değil, politik nedenlerle kişilere verilmişti.