Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Michael J. Mazarr, “The Washington Quarterly”de yayınlanan “The Risks of Ignoring Strategic Insolvency (Stratejik İflası Göz Ardı Etmenin Riskleri)” isimli makalesinde ABD’nin dünya çapındaki liderlik görevini yerine getirirken karşı karşıya kaldığı riskleri anlatıyor.
1890 - 1905 yılları arasında dünyanın lider gücü Büyük Britanya (BB) idi. BB’nın deniz aşırı ülkelerde bir türlü sona ermeyen sorumlulukları, sonunda hem bu ülkenin gücünü azalttı, hem de bu ülkeye giderek daha çok düşman kazandırdı. Boer savaşından Süveyş Kanalı krizine kadar uzanan Büyük Britanya’nın küresel ölçekteki müdahaleleri, BB’yı ülke içinde gittikçe artan bütçe açıkları; ülke dışında da gittikçe artmak zorunda olan sömürü zorunluluklarıyla karşı karşıya bırakmıştı.
Şimdi de, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), BB’nİn o dönemde karşılaştığı güçlüklerle boğuşuyor. Washington, bir taraftan dünya liderliğinin gerektirdiği mali gereksinimleri karşılayamaz hale gelirken, diğer taraftan da müttefiklerini ve dostlarını kaybediyor; gittikçe yükselen bir direniş ile karşılaşıyor. Bu kısır döngü 1990’lı yıllardan sonra daha da kronikleşti. ABD halen federal bütçesinin % 70’ini (GSMH’sının % 14’ünü) askeri gücün sürdürülmesi, gerektiğinde kaçınılmaz savaşlara girilmesi, aktif diplomatik ve istihbarat çalışmaları yapılması, bunlara bağlı olarak ülke içindeki güvenliğin arttırılma zorunluluğu ve hepsinden önemlisi yeni savaş teknolojilerinin geliştirilmesi için harcıyor. Öte yandan, “komünizm tehdidi” kalmadığı halde ABD’nin askeri harcamaları bir türlü azaltılamıyor; artıyor.

Dört büyük tehdit
ABD’nin üzerindeki en büyük tehdit, parasal. Bazı senaryolar, devlet borçlarının 2020 yılından sonra GSMH’nın %100’ünü aşacağını gösteriyor. Bu senaryolara göre, 2010 yılında 146 milyar doları bulan faiz ödemeleri, 2020 yılında 800 milyar dolara ulaşacak. Örneğin, 2011 yılında asker emeklilerine ayrılan 52 milyar dolarlık ödeneğin, 2035 yılında 117 milyar dolara çıkacağı hesaplanıyor. Bu gelişme, hem ABD’nin “kredi değeri”ni düşürebilecek, hem de “Dolar”ın rezerv para olma durumunu sarsabilecek.
Amerika’nın karşılaşacağı ikinci tehdit, dünyada gittikçe güçlenen başka ülkelerin bulunması. Avrupa Ülkeleri ve Japonya’dan başka artık Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkeler de Amerika’nın liderliğini tehdit etmeye başladılar. Soğuk savaşın bitmesi, “ABD’yi kullanarak kendini başkalarından koruma” gereksinimini de azalttı. “Arap Baharı” gibi gelişmeler, hem o ülkelerde milliyetçi, etnik ve dine bağlı eğilimleri arttırtıyor, hem de dünyada ABD’nin sosyal ve kültürel hegemonyasının azalmasına neden oluyor.
Üçüncü tehdit, diğer ülkelerin küçük savunma bütçeleri kullanarak, ABD’nin yapa geldiği yeniliklere benzer yenilikler yapabilmesi. Bu durum, özellikle hava ve deniz taşımacılığında kendini göstermeye başladı.
ABD’nin dünya liderliğini korumasındaki dördüncü büyük tehdit, içeriden geliyor. “Pew Research Center”ın 2009 yılında yaptığı araştırma, Amerikan halkının ABD’nin uluslar arası operasyonlarına giderek daha fazla karşı olduğunu gösteriyor. Amerikan vatandaşlarının, “ABD’yi dünyada lider ülke olarak görme” isteği bile, Gallup’un yaptığı araştırmalara göre 2009’da % 75 iken, 2011’de % 66’ya düştü. Yine, Amerikan vatandaşlarının % 40’ından fazlası savunma harcamalarının gereğinden fazla olduğunu düşünüyor.

Riskler nedir?
n Amerika’nın global stratejileri ve özel askeri planları güvenilirliğini kaybediyor.
n ABD’nin dünya liderliği rolünü sürdürebilmesinin, büyük bütçe açıkları ve borçlanma sayesinde gerçekleşebildiği anlaşıldı.
n Ülkeler, Hindistan, Türkiye, Brezilya ve Endonezya gibi bölgesel güçlerle iş birliği yapmanın; ABD ile iş birliği yapmaktan daha masrafsız ve risksiz olduğuna inanmaya başladılar.
n Ortadoğu ve Asya ülkelerinin ABD’den istekleri bir türlü sona ermiyor.
n Büyük Britanya askeri harcamalarını kısmak için bir prensip geliştirmişti. Örneğin; Donanma(Royal Navy) kendinden sonra gelen en iyi iki gücün toplamı kadar güçlü olabiliyordu. ABD’nin de benzer stratejiler geliştirmesi gerekiyor.
n Güçlü diplomatik ataklara rağmen, Türkiye’nin Irak müdahalesi sırasında destek vermemesi, Irak ve Afganistan’da bir türlü istenilen düzenin kurulamaması, Kuzey Kore ve İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurulamaması, Amerikan diplomasisinin güç kaybettiğini gösteriyor.
Paylaşılmış liderliğe
Dünya tek liderlikten paylaşılmış liderliğe doğru gitmek zorunda. 1945’ten itibaren ABD’nin oluşturmaya başladığı, “Tek Dünya Liderliği” sistemi sona yaklaşıyor. Bu nedenle de, ABD’nin Türkiye gibi ülkelerle paylaşılmış liderlik anlayışını gündeme getirmesi gerekiyor. ABD, üzerinin örtülmesi mümkün olmayan ve gittikçe büyüyen gerçeklerle yüzleşmek durumunda.