Koronavirüsten hayatını kaybedenlerin oranı ülkeden ülkeye büyük farklar gösteriyor. Bunda da erken önlem alınması, ülkelerin demografik yapısı, tıbbi olanakları ve yapılan test sayısının payı büyük. Ölüm oranlarına bakıldığında dikkati çeken bir başka detay da Verem aşısı(BCG) zorunlu olmayan ülkelerdeki ölüm olaylarının yüksekliği… Yani Verem aşısı koronavirüsten koruyor gibi bir algı söz konusu. Tabii sadece istatiksel veriler açısından çünkü Dünya Sağlık Örgütü’nce henüz bunu kanıtlayan bilimsel bir bulgu ya da açıklama yok. Ancak bu tartışmaları da sonlandırmış değil. Bazı bilim insanları bunu şu an için bilimsel kanıtı olmayan spekülatif bir yaklaşım diye değerlendiriyor, bazıları da bu aşının insan vücudunda doğuştan gelen bağışıklığın daha iyi çalışmasını sağladığında ısrar ediyor. Hatta daha önceki gün BCG’nin geliştirilen yeni versiyonunun viral solunum yolları enfeksiyonlarına karşı vücudu savunduğu, bunun da Kovid-19’a karşı mücadelede umut
Koronavirüsün seyri ve verileri üzerinden yayılma hızı, vaka sayıları, ölüm oranlarına dönük çok sayıda analiz yapıldı, yapılıyor. Hem ülkeler bazında hem de ülkeler arası kıyaslamalı olarak. Yine ülkelerin demografileri, sosyoekonomik yapıları bağlamında koronavirüsün davranışlarına odaklanan değerlendirmeler de var.
Tabii aynı durum koronavirüs pandemisine karşı insanların verdiği tepkiler için de geçerli. Çünkü o noktada da ilginç tespitler oluyor. Örneğin koronavirüsün mart ayındaki yayılım hızına ve alınan önlemlere bakarak “Ne olacak?” sorusuna cevap niteliğinde 3 farklı senaryo hazırlayan ve nisan ayındaki gelişmelerle de bunu revize eden “Econix”in mayıs ayındaki son değerlendirmelerine göre, Google’daki koronavirüs arama ya da sorgulamaları ile yeni vaka sayıları arasında bir ilişki söz konusu.
Şöyle ki; tüm dünyada ve Türkiye’de yeni vaka sayıları artışa geçmeden veya artış döneminden bir hafta, 10 gün önce Google’daki koronavirüsle ilgili
Koronavirüs salgını küresel güçler başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin bu gibi olaylara karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koydu. Tabii istihbarat servislerinin bu konudaki yetersizliği ya da zafiyetini de... Evet, ABD istihbaratı CIA’nın Çin’de patlak veren koronavirüs salgınıyla ilgili rapor hazırlayarak uyardığı ancak Trump’ın bunu ciddiye almadığı gibisinden haberler çıktı ama sadece o kadar. Bu bilgilere dönük yalanlama da olmadı, pek fazla detay da duyulmadı. Dolayısıyla, kafalar hepten karışmış durumda. Çünkü güvenlik, ekonomik alandaki küresel savaşlarda etkin rol üstlenen istihbarat servislerinin böylesine virüs olaylarına müdahale düşünceleri ve virüs üretme imkân kabiliyetlerinin varlığı “çok gizli” bilgi değil. Dahası, böyle bir uyarının görmezden gelinmesinin sonuçlarını kestirebilecekleri de çok açık. Yani anlaşılmaz bir durum söz konusu. Dün bu konuyu Genelkurmay İstihbarat eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin’e sordum.
Dün MİLLİYET’in 70. kuruluş yıldönümüydü. Koronavirüs salgını nedeniyle ailece toplanıp pastamızı kesemedik ama ellerine, yüreklerine sağlık arkadaşlarımız öyle bir MİLLİYET yapmıştı ki bu gururu en çok hak eden okurlarımızla birlikte yaşadık...
Hem onurlandık hem de anılara daldık.
Dolayısıyla bugün sizlere gazetem MİLLİYET’i anlatmak istiyorum...
Ama o herkesin bildiği doğru haberleri ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla haklı olarak basında güven madalyasıyla taltif edilen, sporda liderliği asla tartışılmayan, keza dış haberler, ekonomi ve kültür-sanat gazeteciliği, sayfalarıyla yenilikçiliğin öncülüğünü yapan, bunun yanı sıra gazetecilik faaliyetiyle hayatın her alanına sosyal ve kültürel gelişmeye katkıda bulunma sorumluluğu taşıyan, dahası Çanakkale Abidesi’nin inşasından Zap Suyu’na köprü yapılmasına kadar birçok sosyal sorumluk projesine damga vuran MİLLİYET’i değil, O MİLLİYET’in iç dünyasını...
Koronavirüs salgınıyla birlikte büyükşehirlere araç giriş-çıkışlarının kapatılması, sokağa çıkma yasakları, uçuşların durdurulması gibi önlemler hava kirliliği sorununu bir kez daha gündeme getirdi. İstanbul’dan Uludağ’ın görüldüğü fotoğraflar ise kirliliğin azaldığına dair algıyı güçlendirdi. Aynı durum diğer ülkeler için de geçerli. Çünkü oralardan da temiz, berrak gökyüzü fotoğrafları geliyor. Örneğin dünyada havası en kirli şehirlerden biri olan Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’deki kalın koyu kir tabakası adeta kayboldu. Onlarca yıl sonra ilk defa Himalayalar şehirden net bir şekilde görünür hale geldi. ABD’deki nitrojen dioksit kirliliği yüzde 30 düşüş kaydetti. İtalya’nın başkenti Roma’da hava kirliliği bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla tam yüzde 49 oranında azaldı. Geceleri yıldızların çok daha net göründüğü rapor edildi. Yani dünyanın dört bir yanında koronavirüsün yayılışı ve ölüm
Tüm dünya insanlığı tehdit eden koronavirüsle mücadele ederken, bir başka insanlık düşmanı PKK/YPG terör örgütü Afrin’de yine çocukları ve masum sivilleri katletti. Teröristlerin Barış Pınarı bölgesinde huzur ve güven ortamını bozmaya yönelik sızma girişimi ise Türk komandoları tarafından önlendi ve 11 PKK/YPG’li terörist etkisiz hale getirildi.
Yani TSK’nın yurt içi ve dışı operasyonlarıyla ağır darbe yiyen terör örgütü virüs salgınını fırsat görerek varlık ve etki üretme adına kalleşçe saldırılar peşinde.
Tabii hamileri ABD ve İsrail’in cesaretlendirmesiyle...
Dolayısıyla, tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüslü günlerde biri Kovid-19’la mücadelede çaresiz kalan, sağlık sistemi herhangi bir biyolojik savaşa veya böyle bir pandemiye hazır olmayan, diğeri kendi kıtasının, coğrafyasının dışında ulusal çıkarları yönünde uyguladığı politikalarda hiçbir geri adım atmayan, bu bağlamda da terör örgütlerini pervasızca kullanmaktan
Dünya genelinde koronavirüse karşı amansız bir mücadele sürerken, “Koronavirüs sonrası bizleri nasıl bir dünya bekliyor?” sorusu da siyaset, toplum ve ekonomi bilimciler tarafından tartışılmaya devam ediyor. Bu bağlamda da yeni bir dünya düzenine geçileceğini düşünenlerin sayısı bir hayli fazla. Yani sadece karı düşünen, insanlığı sömüren değil daha bir insani bakışı içeren, toplum ve halk çıkarlarını ön plana alan bir sistem öngörülüyor. Dolayısıyla aslında buna temenni demek daha doğru çünkü bu doğrudan yaşananlardan ne kadar ders alındığıyla bağlantılı bir durum. O noktada da dünyanın karnesi oldukça zayıf. Örneğin en son bir asır önce İspanyol Gribi ile küresel ölçekte böylesine büyük bir salgın ile karşı karşıya kalan insanlık, o döneme göre her açıdan çok daha gelişmiş ve güçlü olmasına rağmen bugün büyük sıkıntılar yaşıyor. O nedenle de süper güçler dâhil tüm ülkelere, yönetimlere olan
Türkiye’nin korona-virüs ile mücadelesinde olumlu gelişmeler yaşanıyor. Test sayısı artıyor, ancak vaka sayısında düşüş var. Hatta ilk kez iyileşen hasta sayısı vaka sayısını geçti. Ölüm olayları sayısı da özellikle Batı Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümüyle kıyaslandığında, vaka toplamı içinde -bütün artışa rağmen- düşük bir oranda seyrediyor.
Örneğin ölüm yüzdesi Fransa’da (17,91), İngiltere’de (13,57) İtalya’da (13,39) iken, Türkiye’de 2,45’lerde. Dolayısıyla, Dünya Sağlık Örgütü’nün de son açıklamasında vurguladığı gibi, temkinli bir iyimserlik söz konusu. Bunda da alınan önlemler ve Türkiye’deki sağlık sisteminin etkisi büyük. Hem güçlü altyapısı hem de sağlık ordusunun tedavideki başarısı açısından. Evet, Türkiye’deki ölüm sayılarının gerçeği yansıtmadığına dair iddialar da oluyor ama sağlık sistemleri çok iyi denilen birçok ülkenin bu mücadelede çaresiz kaldığı,