Koronavirüs salgını küresel güçler başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin bu gibi olaylara karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koydu. Tabii istihbarat servislerinin bu konudaki yetersizliği ya da zafiyetini de... Evet, ABD istihbaratı CIA’nın Çin’de patlak veren koronavirüs salgınıyla ilgili rapor hazırlayarak uyardığı ancak Trump’ın bunu ciddiye almadığı gibisinden haberler çıktı ama sadece o kadar. Bu bilgilere dönük yalanlama da olmadı, pek fazla detay da duyulmadı. Dolayısıyla, kafalar hepten karışmış durumda. Çünkü güvenlik, ekonomik alandaki küresel savaşlarda etkin rol üstlenen istihbarat servislerinin böylesine virüs olaylarına müdahale düşünceleri ve virüs üretme imkân kabiliyetlerinin varlığı “çok gizli” bilgi değil. Dahası, böyle bir uyarının görmezden gelinmesinin sonuçlarını kestirebilecekleri de çok açık. Yani anlaşılmaz bir durum söz konusu. Dün bu konuyu Genelkurmay İstihbarat eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin’e sordum. Öncelikle de istihbarat servislerinin zafiyet iddialarını. Yanıtı şuydu:
“Belki bu kadar büyük hızla yayılan bir virüs beklemiyorlardı çünkü bütün ülkelerde bu mikrobiyoloji laboratuvarları var. Oralarda bunlar üzerinde çalışılıyor. Yani özel ilaç şirketlerinin, üniversitelerin yaptığı deneyler falan var ama onların dışında da biyolojik silahlarla ilgili bu tür virüsleri geliştirme olayları var ve herkes birbirini takip eder bu konuyla ilgili. Nasıl kimyasal silahları, nükleer silahlar takip ediyorlar, bu konuda da istihbarat örgütleri uyanıktır, devamlı takiptedirler. Ama bu beklenen bir şey değil mi ya da çok daha farklı bir şey mi ortaya çıktı asıl sorun o. Belki de birileri dünyayı test etti.”
Nasıl yani?
“Çinliler mi yaptı, başka birisi mi yaptı bilmiyorum ama sonuçta dünya bir testten geçti. Şunu söylemem gerekiyor: Evet, bu konuda çalışmalar var, bütün ülkeler, istihbarat örgütleri birbirlerini takip ederler, mümkün olduğu kadar kısıtlamalar getirirler, izlerler. Hem nükleer, kimyasal hem de biyolojik silahlar konusunda. Ama bunun dışında Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri de var. Muhtemelen yaşam şekli değişiyor, iklim değişiyor, yeni yeni virüsler ortaya çıkıyor. Zaten koronavirüs dediğimiz salgın, yenisinden bahsetmiyorum, çok eskiden beri takip edilen, çeşitli isimler altında çıkan ve bunlarla ilgili ülkelerin sağlık teşkilatlarıyla ortak çalıştıkları, bilgi paylaştıkları bir şey. Nitekim Türkiye’de de bununla ilgili bir çalışma yapılmış ama anlaşılıyor ki çalışmalar hep kâğıt üzerinde kalmış.”
Peki ya bundan sonrası? Bu gelişmeler nedeniyle dünya gereken dersleri aldı mı? Özellikle Türkiye açısından yapılması gerekenler ne? Pekin devam ediyor:
“Bundan sonrası için tıbbi ya da bu konularla ilgili istihbarat önem kazanıyor. Milli Güvenlik Strateji Belgesi içerisine suni veya normal şartlarda oluşan virüslerin dâhil edilmesi lazım. Çünkü bunun sadece insan sağlığı açısından değil ülkenin ekonomisi ve bekası açısından da çok önemli sonuçları var. O zaman Milli Güvenlik Strateji Belgesi içerisine salgınların bir tehdit olarak dâhil edilmesi gerekiyor. Nasıl FETÖ’yü tehdit olarak kabul ediyoruz, doğal afetler, salgınlar diye de bir bölüm ilave edilmeli; birincisi bu.
İkincisi, dünya çapında bir koordinasyon gerekiyor. Yani bu konuyla ilgili demek ki Dünya Sağlık Örgütü yeteri kadar etken değil. İstihbarat örgütlerinin DSÖ’yle birlikte çalışması lazım.
Üçüncüsü, istihbarat teşkilatımızın, sağlık teşkilatımızın ona göre olması lazım. Yani nasıl şimdi Dışişleri Bakanlığı’nın bir istihbarat bölümü var, sağlık teşkilatının içerisinde de böyle bir birim olmalı ve bu birim MİT’in ilgili birimleriyle ya da ordu içindeki birimlerle çalışmalı. Ayrıca, diğer ülkelerde olduğu gibi MİT ve orduyla irtibatlı bir laboratuvar, enstitü kurmamız gerekiyor. Böyle bir koordinasyona ihtiyaç var bundan sonra.”
İstihbaratta yeni yapılanma gerekiyor anlamında mı?
“Stratejik istihbarat devletin geleceğine yön veren bir istihbarattır. Dolayısıyla, sağlık, tarım, sanayi, özellikle de ekonomi başlı başına bir istihbarattır. Böyle olması lazım aksi takdirde işin içinden çıkamazsınız. Yani güvenlik demek sadece askerin silah omzunda beklemesi ya da emir verildiği zaman bir yere gitmesi falan değil, bekanın sağlanması içerisinde bunlar da çok önemli yer tutuyor. Bundan sonra da çok daha önemli yer tutacaklar. Yani artık belki çok büyük savaşlar olmuyor olsa bile çok nadir olacak ama bu ve buna benzer virüslerle, tehditlerle karşılaşacağız. Onun için de istihbarat sistemimizi buna göre düzenlememiz gerekiyor.”