Koronavirüs salgınıyla birlikte büyükşehirlere araç giriş-çıkışlarının kapatılması, sokağa çıkma yasakları, uçuşların durdurulması gibi önlemler hava kirliliği sorununu bir kez daha gündeme getirdi. İstanbul’dan Uludağ’ın görüldüğü fotoğraflar ise kirliliğin azaldığına dair algıyı güçlendirdi. Aynı durum diğer ülkeler için de geçerli. Çünkü oralardan da temiz, berrak gökyüzü fotoğrafları geliyor. Örneğin dünyada havası en kirli şehirlerden biri olan Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’deki kalın koyu kir tabakası adeta kayboldu. Onlarca yıl sonra ilk defa Himalayalar şehirden net bir şekilde görünür hale geldi. ABD’deki nitrojen dioksit kirliliği yüzde 30 düşüş kaydetti. İtalya’nın başkenti Roma’da hava kirliliği bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla tam yüzde 49 oranında azaldı. Geceleri yıldızların çok daha net göründüğü rapor edildi. Yani dünyanın dört bir yanında koronavirüsün yayılışı ve ölüm olaylarının artışı devam ederken bütün bu kaygı verici haberlerin arasında bile insanı umutlandıran gelişmeler söz konusu. Hele de hava kirliliğinin koronavirüsten ölümleri artırdığını öngören bilim insanlarının raporları dikkate alındığında. Dolayısıyla da koronavirüsün daha uzunca bir süre yaşamımızın bir parçası olma olasılığı düşünüldüğünde Kovid-19’dan ölümleri azaltmak ve kendimizi hava kirliliğinden korumak için araç yoğunluğuna bazı günlerde ya da bölgelerde kısıtlama gibisinden formüller de konuşuluyor. Gerçekten olabilir mi? Soruya TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Dr. Baran Bozoğlu yanıt veriyor:
“Olabilir ama bunun için de çalışma sistematiğinin değiştirilmesi lazım. Firmaların, özel şirketlerin kamunun çalışma pratiklerini güncellemesi gerekiyor. Araçların trafiğe çıkma süreçleri planlanabilir. Tabii toplu taşımanın daha da efektif hale gelmesi, daha konforlu, hızlı hale gelmesi gerekiyor. Ama bunların hiçbirisine dair karar veya söylem duyamıyoruz. Oysa bunların konuşulması lazım, şu anda bunun tam zamanı. Ayrıca, emisyon olmayan, emisyonu arındırılmış bölgeler yapılmasına yönelik bir mevzuatımız var, yani yaya ağırlıklı taşıtların kısıtlandığı bölgeler oluşturulmasına dair mevzuat. Bu uygulamaya geçilmedi. Hâlâ büyük kentlerde buna dair adımlar atılabilir, bu sayede de kirlilik azalır. Bugünlerde bunları konuşmak lazım ama şu anda Kovid salgınına dair sorun çözüldüğünde eski halimize dönmek ihtimali çok daha yüksek görünüyor.”
Nasıl yani?
“Hava kirliliği fazla olan bölgelerde ölüm riski daha fazla. Hem uluslararası çalışmalarda hem bizim yaptığımız analizlerde akciğeri hedef alan bir virüs olmasından kaynaklı hava kirliliğini yoğun yaşayan insanlar daha büyük bir risk altında. Bizim bütün büyükşehirlerimizin havası şu anda kirli durumda. En az 60 milyon insanın kirli havada yaşadığını düşünüyoruz Türkiye’de. Mesela Ankara’daki hava kirliliğinin yüzde 35’inin araçlardan kaynaklı olduğu tespit edildi. İstanbul için de bu oran en az yüzde 35-45 diyebiliriz.”
Yani evet koronavirüse karşı kısıtlamalar ve fosil yakıt tüketimindeki düşüşler nedeniyle hava kirliliğinde azalma oldu ama bu şimdilik. Dahası, şu an için bir başka sorun da maske ve eldiven atıkları. Çünkü onlar da hem bulaş riski hem de çevre kirliliği açısından ciddi anlamda tehdit oluşturuyor. Bozoğlu devam ediyor:
“Onların gelişigüzel atılmaması gerekiyor. Buna dair Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı, daha önce bizim de dediklerimizi kapsayan güzel ve anlamlı bir genelge var. Maske ve eldivenlerin ayrı bir poşette 72 saat saklanıp çöpe atılmasını öngörüyor. Biz de bunu destekliyoruz. Fakat bu genelgenin gerçekten apartman yöneticileri vasıtasıyla bütün hanelere ulaştırılması gerekiyor. Burada da ilçe belediyelerimiz çok pasif. Yani belediyelerimiz tamam şu anda yardım yetiştirmeye çalışıyorlar, o anlamlı dayanışma ama atık yönetimi gibi sorumlulukları da daha bilinçli bir şekilde yapmaları lazım. Oysa ilçe belediyelerinin bazılarını görüyoruz, köpüklü sularla yerleri yıkıyorlar. Bu tam bir komedi. Bunun yerine bu atık yönetimi gibi mevzuları bakanlığın yayınladığı genelgenin daha da yaygınlaştırılması, uygulamasının koşullarını sağlaması lazım. Bunlar sağlandığı zaman insanlar bilinçli olacaklardır diye umut ediyorum.”
Yıkamak gereksiz anlamında mı?
“Bu, bilimle bağlantısı olmayan bir yöntem. Asfaltın üzerini köpüklü suyla yıkamanın koronavirüsle mücadelede hiçbir etkisinin olmadığını görüyoruz. Zaten dünyada uygulanan bir yöntem değil. Biraz şova yönelik hareketler olduğunu düşünüyorum. Su tüketimini de artırıyor, bir yandan da kullanılan kimyasallarla doğaya zarar veriyorsunuz, kedisi, köpeği, kuşu, toprak da bundan etkileniyor. Bir de siz görüyorsunuz; benim mahallem de neden yıkanmıyor diye belediyeyi arıyor insanlar. Bunun sonu yok...”