*‘Bazı ülkeler boyuna, gücüne bakmadan Doğu Akdeniz’de rol kapmaya çalışıyor’<br><br>‘Yunanistan’ın savunma ittifakları NATO için de rahatsız edici’<br><br>‘Türkiye kimse için tehdit değil’<br><br>‘Biz silahlanma yerine barış olsun diyoruz’<br><br>‘Savaş çığırtkanları çözüm yollarını tıkıyor’<br><br>‘ABD ile en büyük sorun YPG/PYD’<br><br>Milli Savunma Bakanı Akar, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarıyla birlikte 7 Kasım pazar sabahı Ankara’dan başladığı Van-Başkale-Bakü-Fuzuli ve Şuşa’yı kapsayan 24 saatlik turda Türkiye’nin bölgedeki gücü ve etkinliği anlamında dosta, düşmana net mesajlar verdi. Bunun ilk ayağı olan Van-Başkale, yani İran sınırı hattındaki izlenimlerimizi ve uçakta yaptığımız sohbette Bakan Akar’ın Türkiye’nin terörle mücadele konusunda ülke içi ve sınır ötesindeki kararlılığına dönük sözlerini pazartesi
Hafta sonu Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve Kuvvet Komutanları ile Van-Başkale’deki 6. Hudut Tugay Komutanlığı’ndaki sancak törenindeydik. Dolayısıyla Van’a giderken uçakta Bakan Akar ile konuşma fırsatı buldum. Kendisiyle bir önceki sohbetimiz 20 Ağustos tarihinde İstanbul’daki 15’inci Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nın (IDEF) son gününde olmuştu. Aradan 2-2.5 ay geçmiş... Çok uzun süre değil gibi geliyor ama gelişen olaylara, bölgesel, küresel dinamiklere bağlı yaşananlara ve tartışmalara bakınca insan hayrete düşmeden edemiyor. Çünkü ağustos ayındaki en sıcak tartışmaların başında Afganistan Kabil Havalimanı’ndaki Türk askerinin güvenlik sorunu vardı. Amerikan askeri çekilecek Mehmetçik ile Taliban karşı karşıya gelecek iddiaları tam anlamıyla pik yapmıştı. Biz de Bakan Akar’a o gün öncelikle bu konuyu sormuştuk. Akar da çok net olarak bunların abartılı ve gerçek dışı olduğunu vurgulayarak “olaylar ters giderse, bir sıkıntı görürsek 24 saatte
Koronavirüse karşı en etkin yöntem aşı ve bizim ülkemizde yeterince var. Her yetkili de aşı olun diyor. Ancak hem önemli bir çoğunluğun hâlâ aşı olmamakta direnmesi hem de her gün bağışıklığını kaybeden insan sayısının aşılanan sayısından fazla olması nedeniyle kitlesel bağışıklığa ulaşma anlamında ciddi sıkıntı var. Yani biz normalde yüzde 70-80 aşılama oranına ulaşalım diye çabalarken tam tersine bağışıklığını kaybeden sayısının çok daha altında aşı yapıldığı için aşıyla korunan insan sayısı her gün biraz daha azalıyor. Dolayısıyla, yüzde 70-80’lere varmayı bırakın, her gün biraz daha geriye doğru gidiş de söz konusu. O nedenle, sadece aşılananların artan sayısına bakıp da umutlanmak anlamsız. Nitekim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Tablodaki aşı oranları bizi yanıltmamalı, 84 milyon içindeki karşılıklarını dikkate almalıyız. Bir doz aşı olanların tüm nüfusa oranı yüzde 67.2’dir. İki doz aşı olanların oranı ise sadece yüzde 59. Toplumsal bağışıklığı sağlayabilmek için bu oranın yüzde 70’in
Türkiye’de İsrail gizli servisi MOSSAD ile Rusya adına faaliyet yapan casuslara karşı yapılan MİT operasyonları “derin” dünyada epey yankılandı. Evet, MİT’in daha önceleri başka ülkelerin, mesela İran, Irak servislerinin faaliyetlerine dönük buna benzer operasyonları da oldu ama söz konusu Rusya ve hele de dünyada caydırıcılığı en yüksek istihbarat servislerinden biri sayılan MOSSAD olunca işler değişiyor. Dolayısıyla, bu, MİT’in hasım haber alma teşkilatlarının istihbarat faaliyetlerine karşı koyma, yani kontrespiyonaj başarısı kadar özellikle MOSSAD açısından da karizmayı çizdiren bir durum. Çünkü istihbaratçılara göre, MOSSAD’a karşı dünyada böyle bir operasyon yok. Varsa da bu gizlidir ve kamuoyuna yansımadı, hele de mahkemelik bir durum söz konusu değil. Yani bu sıra dışı bir olay. Dahası, bunun servisler arası stratejik ilişkileri bozma gibi bir boyutu da var. Nitekim daha önce MOSSAD’da da görev yapan İsrail Parlamentosu Dış İlişkiler ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Ram Ben-Barak, İsrail’de yayınlanan Kanal
Merakla beklenen Erdoğan-Biden görüşmesinin nerede nasıl olacağına dönük gelişmeler son dakikaya kadar hep olasılık şeklindeydi. İki lider arasındaki zirvenin daha önce İskoçya’nın başkenti Glasgow’daki İklim Zirvesi’nde baş başa olacağı açıklanmış, randevu daha sonra Roma’ya alınmıştı. Roma’da G- 20 zirvesindeki görüşmenin de 20 dakika olarak planlandığı açıklanmış ama bir olasılık uzayabilir de denilmişti. Nitekim öyle de oldu iki lider arasındaki görüşme öngörülen 20 dakikalık süreyi fazlasıyla aşarak bir saat 10 dakika sürdü. Sonrasında iki taraftan yapılan açıklamalar da görüşme öncesindeki olumlu mesajlar ve sıcak görüntüleri pekiştirdi. Dolayısıyla buluşmanın öncesi, görüşme süreci ve sonrasında ekranlardaki canlı yayın konuklarının, uzmanların yorumları, öngörüleri de hep değişkenlik içeren nitelikteydi. Mesela buluşma öncesindeki görüşler iki lider arasındaki temasın diyalog açısından çok kritik ve önemli olduğu ancak içerik
Cumhuriyetimizin 98. yıl dönümünü pandemi koşullarına uygun şekilde tüm yurtta alışılagelen görüntülerle kutladık. Yani geçen yıldan farklı olarak daha coşkulu bir bayram yaşadık. Tabii virüse karşı önlem alma gerçeğini de unutmayarak. Malum koronavirüs son dönemde ortaya çıkan varyantları ile dünyanın bir numaralı ortak gündemi olmaya devam ediyor. Özellikle Delta varyantı nedeniyle pek çok ülkede vaka ve ölüm sayıları epey bir zamandır tırmanışta. Bu bağlamda başı çeken ülkelerden Rusya yüksek can kayıpları nedeniyle yeniden kapanma sürecine girdi. Bunda da koronavirüse karşı aşı bulduğunu açıklayan ilk ülke olmasına rağmen devam eden aşılamanın yavaş ilerlemesinin ana nedenlerden biri olduğu ifade ediliyor. Yani Rusya kendi ürettiği Sputnik-V aşısını kullanıyor ama uygulamada virüsün mutasyon hızının gerisine düşmüş durumda. Aynı risk ülkemiz için de geçerli. Çünkü bizde de yeterince aşı var ama hem önemli bir çoğunluğun aşı olmamakta direnmesi hem de
ABD, Almanya ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu 10 ülke büyükelçisinin tutuklu Osman Kavala’nın serbest bırakılması için Türk hükümetine yaptığı ortak çağrının ardından Ankara ile Batı arasında yaşanan “istenmeyen kişi” krizi, büyükelçiliklerin Türkiye’nin iç işlerine karışmadığı taahhüdü sonrası yatıştı. Yani diplomat krizine Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesini hatırlamak, hatırlatmak gibi diplomatik bir çıkış yolu bulundu. Aslında buna gerilimde pause (duraklat) tuşuna basıldı demek daha doğru. Çünkü büyükelçilerin girişimi bağlamında hâlâ devam eden, hem içeriğine dönük hukuk hem de yöntem tartışmalarının yanı sıra bir de o büyükelçileri yönlendiren ülkelerinin gerçek niyetleri konusu var. O noktada da Türkiye’yi sıkıştırmaya yönelik sistematik, hasmane bir hareketlenme olduğu çok açık ve net. Hele de AİHM kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle Türkiye’ye yönelik eleştiriler yapanların
Koronavirüse karşı en etkin yöntem aşı ve bizim ülkemizde yeterince var. Her yetkili de aşı olun diyor. Ancak hem önemli bir çoğunluğun hala aşı olmamakta direnmesi hem de her gün bağışıklığını kaybeden insan sayısının aşılanan sayısından fazla olması nedeniyle kitlesel bağışıklığa ulaşma anlamında ciddi sıkıntı var. Çünkü özellikle sürekli mutasyona uğrayan virüsü yenmek için aşılamanın mutasyon hızını geçmesi ve toplumun büyük çoğunluğunun en kısa sürede aşı olması şart. Kısacası aşı olma ve zamanlaması kritik önemde. Yoksa sadece aşılananların artan sayısına bakıp da umutlanmak anlamsız. Nitekim bugünkü tablo da bunu çok net ortaya koyuyor. Bir yandan aşılama sayıları, oranları yükseliyor ama tam anlamıyla beklenen hızla istenilen rakama ulaşmadığı için bir yandan da 2 doz aşılama ile elde ettiği bağışıklığı kaybedenler oluyor. Bunu takviye amaçlı öngörülen 3. doz aşı hızının düşük kalması nedeniyle de denge zorlanıyor. Bu arada aşı karşıtlarının anlaşılmaz tavrı da hesapları hepten karıştırıyor. Hepsinin