ABD, Almanya ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu 10 ülke büyükelçisinin tutuklu Osman Kavala’nın serbest bırakılması için Türk hükümetine yaptığı ortak çağrının ardından Ankara ile Batı arasında yaşanan “istenmeyen kişi” krizi, büyükelçiliklerin Türkiye’nin iç işlerine karışmadığı taahhüdü sonrası yatıştı. Yani diplomat krizine Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesini hatırlamak, hatırlatmak gibi diplomatik bir çıkış yolu bulundu. Aslında buna gerilimde pause (duraklat) tuşuna basıldı demek daha doğru. Çünkü büyükelçilerin girişimi bağlamında hâlâ devam eden, hem içeriğine dönük hukuk hem de yöntem tartışmalarının yanı sıra bir de o büyükelçileri yönlendiren ülkelerinin gerçek niyetleri konusu var. O noktada da Türkiye’yi sıkıştırmaya yönelik sistematik, hasmane bir hareketlenme olduğu çok açık ve net. Hele de AİHM kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle Türkiye’ye yönelik eleştiriler yapanların aynı hassasiyeti başka ülkeler, mesela Yunanistan için göstermediği gibi bir durum ortadayken. Dolayısıyla, bir de çifte standart durumu söz konusu. Hükümetlerinin talimatı olmadan hiçbir büyükelçinin böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini belirten emekli Büyükelçi Onur Öymen anlatıyor:
“Belli ki amaç, Türkiye üzerinde baskı yaratmak. Burada tabii bir kaç unsur var. Tartışılan büyükelçilerin açıklama yapması, o yanlış burada. Yoksa aynı ülkenin hükümeti bu doğrultuda bir açıklama yapsa hiç kimse ona bir şey diyemez. İnsan hakları uluslararası bir hükümdür, sen bunu niye böyle yapıyorsun ya da niye yapmıyorsun diye herkes birbirini eleştiriyor zaten. Tabii bir de şu var aslında bizim söylememiz gereken: Siz AİHM’nin kararlarını uygulamayan her ülkeye de aynı tepkiyi gösteriyor musunuz? Mesela Batı Trakya’daki Türklerle ilgili karar var, Yunanistan bunu 13 yıldan beri uygulamıyor. Peki, siz buna karşı Atina’daki büyükelçileriniz aracılığıyla bir bildiri yayınladınız mı, herhangi bir tepki gösterdiniz mi? Birçok ülke AİHM’nin çeşitli kararlarını uygulamıyor. O zaman bunların da Bakanlar Komitesi’ne gitmesi lazım ve orada görüşülüp üyeliğin askıya alınmasına kadar giden hükümler var. Hangi ülkenin üyeliği askıya alınmış böyle bir AİHM kararının uygulanmaması nedeniyle? Benim bildiğim, hiçbir ülke. Bir tek Yunanistan’ın durumu var Cunta zamanında. Avrupa Konseyi’nden ihraç etmeye kalktılar, Yunanistan kendiliğinden çekildi. Sonra Cunta devrilince tekrar döndü. Yani bu hikâyeleri bizim biraz kamuoyunda paylaşmamız lazım.”
HASMANE TAVIR ÇOK NET YANİ?
“Tamamen. Bilhassa Avrupa Güvenlik Konferansı Başkanı emekli Büyükelçi Wolfgang Ischinger’in sözlerini kamuoyunda işlemek, bunun üzerine gitmek lazım. Adam bir tweet atıyor, ‘Türkiye büyükelçileri istenmeyen adam ilan ederse, biz de bütün AB ülkelerindeki Türk büyükelçilerini istenmeyen adam ilan edelim’ diyor. Ondan birkaç saat sonra attığı ikinci tweet’te de ‘Bir daha düşündüm bu konuyu, diplomatik çalışmalar var, sonra bakarız’ diyerek düzeltmeye çalışıyor. Birisi bunu halledeceğiz diye uyardı herhalde. Öyle ya da böyle bu tweet bizim için bir koz, ‘İşte bakın, Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı’ diye. Yani bu açıklamaya katılmamış ülkelerdeki Türk büyükelçilerini de ihraç edin diyor. Görülmüş bir şey değil. Bu, Türkiye’ye karşı ne kadar hasmane tutum beslediğini gösteriyor. Bu kişi Kohl’ün başdanışmanıydı zaten. Ve Kohl de Türkiye’nin üyeliğini duymak bile istemeyen bir adamdı. Bu da onun adamı. Yani bunlara tepki göstermek lazım.”
Büyükelçiler girişiminin, lobi faaliyetleriyle olacak işler değil, devlet politikası olduğunu savunan Öymen, devam ediyor: “Onları aşar bu. Zaten Biden geçen sene ocak ayında New York Times’a verdiği mülakatta açıkça ‘Türk hükümetini devireceğim, yerine muhalefeti iktidar yapacağım’d edi. Bu onun işareti olabilir diye düşündük başlangıçta çünkü tam hasmane bir tavır. Yani siz eğer Türkiye’deki bu yargı kararlarına tepki gösteriyorsanız Osman Kavala’dan başka kime gösterdiniz? Mesela İlhan Selçuk tutuklandığında bir laf ettiniz mi? Tam tersine, Ergenekon ilk çıktığında Avrupa Parlamentosu’nun ‘Ergenekon devlet içine sızmış bir çetedir, Türk hükümeti onları yakalasın, cezalandırsın’ diye kararı var. Biz o zaman buna itiraz ettik ‘Nereden biliyorsunuz? Daha iddianame yok’ dedik. Bize ‘Her şeyi başından beri biliriz’ cevabını verdiler. Yani bunlarla bizim görülecek çok hesabımız var. Haksız olduğumuz konularda biz herkesten çok eleştiriyoruz hükümeti zaten. Bu işlerde çok yanlış oluyor, yapılıyor falan diye. Fakat bir de madalyonun şu tarafı var; o da çifte standart uygulayarak her vesileyle Türkiye’de sürekli bir kriz ortamı yaratmak, bu da ayrı bir iş.”
GERİLİMİN DÜŞMESİ BAZI KİŞİLERİN HOŞUNA GİTMEDİ Mİ?
“Tabii, kesinlikle. Burada bütün mesele, kırılan vazoyu tamir etmeye çalışıyorlar ama ne kadar tamir etseniz, eski haline dönmez eski hali de parlak değildi fakat ilişkiler şimdi kırılmış ve tamir edilmiş olacak.”