Fetullahçı Terör Örgütü’ne yönelik yürütülen soruşturmalar ve açılan davalar sebebiyle yurt dışına kaçan ve haklarında yakalama kararı olan çok sayıda kişi var. Ve bunların hepsi de kendilerine kucak açan ülkelerin hamiliğinde Türkiye aleyhine faaliyetlere devam ediyorlar. Dolayısıyla da FETÖ temizliğinin yurt içinde TSK başta olmak üzere devletin tüm kadrolarına sızan kriptoları bulmanın yanı sıra yurt dışına tüyen hainleri getirmek boyutu da var. Ki bu bağlamda bugün son gününü yaşadığımız 2018’de MİT nefes kesen operasyonlar yaptı. Tabii daha çok ABD, Almanya ve İngiltere dışındaki ülkelerde... Bu da doğrudan bu ülkelerin gizli servisleri ve güvenlik güçleriyle FETÖ’cülere kol kanat germeleriyle bağlantılı bir durum. Yani bulundukları yerleri, adresleri belli olan hainler bu ülkelerde alenen koruma altındalar. Özellikle de hainlerin ensesinde olan MİT’in olası paketleme operasyonlarına karşı... Nasılını ve niyesini Hava Kuvvetleri Komutanlığı eski Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok anlatıyor:
“Bunlar o ülkelerin adamlarıydı. Onların Türkiye’deki haber kaynaklarıydı. Silahlı Kuvvetler içerisinde kullandıkları elemanlardı. Ekonominin, yargının içinde, medyada onların
Siyasi partilerin adayları bazı eksikler dışında tamam, sıra projeler ve kampanyalarda. Daha doğrusu, seçmeni ikna etmekte. Dolayısıyla, hem iktidar hem de muhalefette sahaya dönük hazırlıklar ivme kazanmış durumda. Hatta kimi partiler ve bazı adaylar ise çoktan sahaya indiler bile. Çünkü birçok yerde dengeler tam anlamıyla bıçak sırtı. Yani birkaç istisna dışında hiçbir yer, hiçbir siyasi parti için çantada keklik değil. O nedenle de her parti, her aday bire bir markaj, miting, kapı kapı dolaşma ve sosyal medya üzerinden elinden geleni fazlasıyla yapmak zorunda. Özellikle de oranının yüzde 30’larda olduğu dillendirilen kararsızlar konusunda... Dün bu durumu kamuoyu araştırmacısı Adil Gür’e sordum. Öncelikle de kararsızların fazla olduğuna dönük iddiaları. Yanıtı şuydu:
“O kadar kararsız yok, yüzde 15-20 civarında bir kararsızım diyen var. Bu da çok doğal her seçim döneminde olur. Onların zaten yarıdan çoğu kararsız değil, sandığa gitmeyecek seçmendir. Çünkü sandığa katılım yüzde yüz olmaz. Seçmen sandığa gitmeyeceğim demek yerine, kararsızım demeyi tercih ediyor. Gerçek kararsız bir elin parmakları kadar bence, yani yüzde 5 civarında. Türkiye son yıllarda inanılmaz şekilde bir
Netanyahu’nun YPG/PKK sevdası tam anlamıyla İsrail gizli servisi MOSSAD’ın yıllardır terör örgütüyle olan derin ilişkilerinin de dışa vurumu. Çünkü herkes biliyor ki MOSSAD, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürt toplumuyla yakından ilgiliydi. Tabii Barzani ile de. PKK çıktığı ya da çıkarıldığı andan itibaren de bu ilgi ve iş birliği devam etti ve hâlâ da ediyor. Amacı da malum. Hayal ettikleri Kürt devletinin kurulması veya bölgenin parçalanması yolunda terör örgütü PKK’yı maşa olarak kullanmak. Yani Netanyahu’nun bu sevdası anlık değil, uzun yıllardır süregelen bir tutku. Dolayısıyla, hani bir zamanlar PKK terörüne karşı İsrail’den teknik ve istihbari destek geldi falan deniliyordu ya onların da hepsi hikâye. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski başkanı, Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“PKK’ya dönük yaptığımız istihbari çalışmalarda, çekimlerde İsrail Özel Kuvvetler mensuplarından emekli olanların teröristleri özellikle gerilla harbi ve terörizm konusunda eğittiklerini saptadık. Malzeme temini götürüp, malzeme verme şeklinde olmuyor. Bir şekilde gelir yaratıp, o gelir üzerinden bir yerlerden silah aldırmakla oluyor. Daha çok da Varşova Paktı ülkelerinden ya da
Pentagon ve CIA’nın istememesine rağmen Trump Suriye’den çıkma kararı aldı. Sonrasında Twitter’dan duyurduğu “Türkiye’nin de içinde olduğu diğer bölge ülkeleri DAEŞ’in çaresine bakmalı. Biz eve geliyoruz” açıklamasıyla da bu kararını pekiştirdi. Yani Trump bu kez ciddi ya da sözünün arkasında duracak gibi görünüyor. Dolayısıyla da Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna dönük harekât planlarında erteleme ve değişiklik söz konusu. Tabii şimdilik kaydıyla... Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Bu ucu açık bir bekleme değil. Önümüzdeki aylarda PKK ve DAEŞ’i ortadan kaldıracak bir harekât tarzı izleyeceğiz” sözleriyle bunu çok net ifade etti... O nedenle de an itibariyle merak edilenlerin başında 8 Ocak’ta kesinleşecek ABD’nin çekilme takvimi ve sonrasına dönük Türkiye’nin olası hamleleri var. Öncelikle de hem PYD/PKK hem de DAEŞ’e karşı yapılacak harekât tarzı konusunda... Dün buna dönük olasılıkları Emekli Tuğgeneral, Dr. Naim Babüroğlu’na sordum. Yanıtı şuydu:
“YPG/PKK’ya rahat. Orada hedefler, her yer belli ama DAEŞ kuzeyde, yani 30-40 kilometrelik derinlikte değil. Rakka’nın güneyi Deyrizor bölgesinde. Şimdi o bölgelerde bir operasyonu nasıl yapacak Türkiye? Yerli ÖSO türevi unsurlarla
Fırat’ın doğusuna harekât için geri sayım sürerken Trump’tan gelen “DAEŞ bitti, Amerikan askeri eve dönüyor” açıklaması tam anlamıyla şapkadan tavşan çıkarma durumu. Çünkü ortaya çıkan görüntü şu. ABD diyor ki: Ben Türkiye’nin kararlılığını gördüm ve PYD/PKK yüzünden müttefikimle kavga etmek istemiyorum. Bundan sonra Suriye’de belirleyici olmayacağım...
Ancak her ne kadar buna dönük hafiften kıpırdanmalar olsa da o zaman şimdiye kadar bu teröristleri neden korudun kolladın, binlerce TIR silahı neden verdin; dahası, Menbiç’te niye bu kadar oyaladın ya da son dakikaya dek niçin direttin diye kafa karıştıran noktalar da söz konusu... Özellikle de söz sahibinin yalan konusundaki sabıka kaydı dikkate alındığında. Dolayısıyla da Trump’ın bu sözlerine de fazlasıyla ihtiyatlı yaklaşmakta yarar var. Ki Ankara’nın havası da öyle ve buna bağlı olarak da her türlü olasılığa ilişkin hazırlıklarını yapıyor. Dün bu durumu MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sordum. Özellikle de ABD’nin çekilme sözlerinin inandırıcılığını. Yanıtı şuydu:
“ABD’nin çekilmesinin niteliği henüz belli değil. Nerede, nasıl çekecek? ABD’nin 20 den fazla üssü var. Üsler boşaltılacak mı, PKK silahsızlandırılacak mı,
CHP’de papatya falını andıran İstanbul ve Ankara’ya dönük aday arayışı sonlandı ve beklenen isimler açıklandı. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu’-nun dediği oldu. Evet, her iki kente dönük karar da Parti Meclisi’ndeki oylamayla çıktı ama özellikle Ankara adayı Mansur Yavaş’a görünen ve görünmeyen muhalifler dikkate alındığında Kılıçdaroğlu’nun verdiği kefaletin bu sonuçta ne kadar etkili olduğu açık. Ki Kılıçdaroğlu İstanbul konusunda da tercihinin Ekrem İmamoğlu olduğunu çok önceden ilan etmişti. Hatta bunu İmamoğlu bile duyurmuştu. Dolayısıyla, bu tercihlerle bir anlamda Kılıçdaroğlu yekten kendi koltuğunu ortaya koydu da denilebilir. Çünkü kafasındaki adaylarla parti teşkilatının önerdiği isimlerin pek örtüşmemesi nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol vardı. Ya risk alarak toplumsal gerçeklere uygun kafasındaki adayları çıkaracak ya da parti teşkilatının tepkileri ve isteklerini dikkate alarak tercihini yapacaktı. Yani ya halkın ya da delegenin beklentilerine uygun adım atacaktı. Bunun sonuca dönük meali de şuydu:
Her ikisinde de kazanırsa hem parti içi hem de Türkiye ile ilgili iddiasında güçlenir. Ama eğer kaybederse ilkinde genel başkanlık koltuğu anında sallantıda, ikincisinde
Ülkece tek ses, tek yürek olarak Fırat’ın doğusunda yapılacak temizlik harekâtına odaklandık. Herkes harekât noktası ve ABD’nin olası tavrına dönük farklı ama sonucu aynı hedefe varan yorumlar yapıyor... Hepsinin özeti de şu:
Öyle ya da böyle bu harekât olacak ve bölge YPG/PKK’lı teröristlerden arındırılacak... Aynen Afrin’de olduğu gibi. Ki TSK bu konudaki kararlılığını Irak’taki teröristlerin Suriye ile bağlantısını kesmek için Sincar ve Karacak dağına düzenlediği hava harekâtıyla çok net bir kez daha ortaya koydu. Dolayısıyla da artık düşünmesi gereken ABD... Çünkü Türkiye’nin hem Silahlı Kuvvetleri hem de istihbarat teşkilatıyla tüm hazırlıkları en ince ayrıntısına kadar yaptığı çok net. Nerede kim var, teröristlerin kaçış yolları ve kimlerden destek alınacağı gibi. Tabii özellikle de bölgedeki Arap ve Kürt aşiretlerinden... Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Buradaki Arap aşiretleri kendi bölgelerinin PYD/PKK tarafından işgal edilmesine karşılar. MİT bununla ilgili çalışmalar yapıyordu ve Türkiye bunları yanına aldı. Yine bölgedeki bir başka etkin grup PYD/PKK karşıtı bir kısmı Barzani bir kısmı Talabani’yle bağlantılı
Fırat’ın doğusunda bir oldubittiye ve terör devletine asla göz yummayacağını ısrarla dile getiren Türkiye, bu konuda ne kadar kararlı olduğunu kasım ayının başında Zor Mağar’daki PYD/YPG’li teröristlere yönelik topçu atışlarıyla çok net göstermişti. Ve ABD’yi bir kez daha dostça uyarmıştı:
Terör örgütü ve teröristleri desteklemekten vazgeç. Biz ciddiyiz, istediğimiz zaman kara harekâtına başlayabiliriz...
Yani söz konusu vatan olduğunda teröristleri korumak kollamak için verdiğin silahlar, sınıra dikilen ABD bayraklı gözlem noktaları falan hepsi teferruat... Geliriz, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında olduğu gibi gerekeni yaparız...
Şimdi o noktadayız. Hem de öyle bir gece ansızın değil, yekten, birkaç güne geliyoruz ültimatomuyla... Ve buna dönük plan, hedefler de son derece net... Silahlı Kuvvetler kara harekâtından önce hava ve topçu atışlarıyla teröristlerin komuta, haberleşme merkezleri, toplanma yerleri, cephanelikleri, gıda depoları gibi kritik noktaları vuracak. Bir başka deyişle, haberleşme ve lojistik desteklerini keserek teröristleri felç edecek, sonra da temizlik harekâtına başlayacak. Dolayısıyla, bu noktada en çok merak edilen de sözde müttefik ABD’nin tavrı.