CHP’de papatya falını andıran İstanbul ve Ankara’ya dönük aday arayışı sonlandı ve beklenen isimler açıklandı. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu’-nun dediği oldu. Evet, her iki kente dönük karar da Parti Meclisi’ndeki oylamayla çıktı ama özellikle Ankara adayı Mansur Yavaş’a görünen ve görünmeyen muhalifler dikkate alındığında Kılıçdaroğlu’nun verdiği kefaletin bu sonuçta ne kadar etkili olduğu açık. Ki Kılıçdaroğlu İstanbul konusunda da tercihinin Ekrem İmamoğlu olduğunu çok önceden ilan etmişti. Hatta bunu İmamoğlu bile duyurmuştu. Dolayısıyla, bu tercihlerle bir anlamda Kılıçdaroğlu yekten kendi koltuğunu ortaya koydu da denilebilir. Çünkü kafasındaki adaylarla parti teşkilatının önerdiği isimlerin pek örtüşmemesi nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol vardı. Ya risk alarak toplumsal gerçeklere uygun kafasındaki adayları çıkaracak ya da parti teşkilatının tepkileri ve isteklerini dikkate alarak tercihini yapacaktı. Yani ya halkın ya da delegenin beklentilerine uygun adım atacaktı. Bunun sonuca dönük meali de şuydu:
Her ikisinde de kazanırsa hem parti içi hem de Türkiye ile ilgili iddiasında güçlenir. Ama eğer kaybederse ilkinde genel başkanlık koltuğu anında sallantıda, ikincisinde ise “Sizin dediklerinizi aday yaptık, kaybettik” deyip topu taca atma ve koltuğu bir süreliğine daha kurtarma durumu söz konusu.
O nedenle de buna önceki yazımızda (13 Aralık) Kılıçdaroğlu’nun aday labirenti demiştik... Son görüntü ise biraz daha net. Zira Kılıçdaroğlu kararını verdi ve tercihini ilk seçenekten yana kullandı. Yani ya hep ya hiç dedi. Ancak bu yine de labirentten çıktı anlamına gelmiyor. Daha bunun ilçeler boyutu var ve sandıktaki başarı da doğrudan oraya odaklı. Şöyle ki yukarıdan aşağıya tüm aday profilleriyle bağlantılı olarak parti geçişliliğinin çok daha kolay olduğu bir seçim söz konusu. Yani seçmen birisini kendisine yakın hissederse tarafını değiştirebilir. Dolayısıyla da büyükşehir adayı kadar, ilçe başkan adayları, hatta belediye meclis üyeliği adaylarının da popülerliği, oy verilebilir olması başarı açısından son derece etkili. Yoksa büyükşehirlerde sandık yenilgisi kaçınılmaz. Onun için de ilçeler bazında doğru aday çıkarılması kadar küskünlük ve kırgınlık yaratma tedirginliği de had safhada. Örneğin, dün konuştuğum CHP’nin önde gelen bir isminin buna dönük tespitleri şöyleydi:
“Tavanda iddia ortaya konuldu ama sıkıntı taban iddiaya takviye verebilecek, bu iddiayı taşıyabilecek mi? İl, ilçe yöneticileri, teşkilat kademeleri aynı titizliği gösterecek mi noktasında. Çünkü aday gösterilmeyen ya da beklediği yerin dışında değerlendirilen incinecektir. Aynı kırgınlık iktidar partisi için de geçerli. Yani yerel küskünler çıkacak ve onlar oy verecek ama sokaktaki propaganda çalışmalarına, mücadeleye, koşturmaya katılmayacaktır. Ya da aday olup da kendisi için çalışan ama büyükşehir için koşturmayan da olabilir. İnsani bir kıskançlık, hesaplaşma, bencillik siyasette çok fazladır. Bunun alt kademesi partisel kolektif iradeden kaçınmak, üst kademesi ise benden sonrası tufandır...”
Tabii, tüm bunların sandık ve sonrasına nasıl yansıyacağı da malum. Gösterilen adaylar başarılı olmazsa Kılıçdaroğlu’nun siyaseten sonu olur. Başarılı olurlarsa hem kendisini hem partisini kurtarır. Bu sefer de parti içinde muhaliflerini elimine eder. Hem kendisine karşı çıkanlar hem de seçim döneminde farklı beyanlarda bulunanlar kendilerine yeni yer aramak zorunda kalırlar...