Siyasetin gündemi ittifaklar olur mu olmaz mı, olursa nasıl olur ve aday tespitleri... Dolayısıyla da siyasi atmosferde heyecan dorukta... Özelikle de İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere büyük şehirlerde. Çünkü her parti öncelikle kimi aday göstereceğinden ziyade, rakip partilerin adayları üzerine odaklanmış durumda. Evet, bugün AKP bazılarını açıklayacak ama daha CHP’nin üç büyük şehirde adaylarını nasıl belirleyeceğine dönük yöntemi bile belli değil. Örneğin İnce, ısrarla eğilim yoklaması yapılmasını, yani adayları parti teşkilatının tespit etmesini savunuyor. Hatta Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmenin ardından kendi adaylık şartını bir kez daha “Sandık varsa varım, yoksa yokum” diye açıkladı. O nedenle de top şu anda CHP Genel Merkezi’nde, daha doğrusu Kılıçdaroğlu’nda. Onun verdiği ilk tepki ise “Değerlendireceğiz” şeklinde. Yani biraz geçiştirme havasında. İşte bu noktada da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday adaylığını resmen açıklayan ve uzunca bir süredir sokak sokak dolaşan Gürsel Tekin’in de bir başka önerisi var. O da diyor ki:
“Keşke ön seçim olsaydı ama bu saatten sonra mümkün değil. Parti içi ön yoklamanızı yapabilirsiniz. Genel Merkez neye karar
Mart 2019’a dönük ittifak ve aday arayışlarına odaklanan siyasi partiler bir yandan da örgütleriyle seçmeni ikna hesapları yapıyor. Çünkü bıçak sırtı çok fazla il ve ilçe var. Dolayısıyla da sandıkta başarı siyasi partilerin saha performanslarıyla doğru orantılı. Bunda da her parti açısından sihirli formül malum. Kapı kapı dolaşmak, öncelikle bire bir seçmenin gönlünü kazanmak. Buna dönük olarak “Sokak Örgütlenmesi” adıyla yeni bir model geliştiren CHP’nin sloganı ise şu:
“Komşunu Tanı, Onu Dinle ve Bir İyilik Yap”
Buna göre, ülke genelinde her evin kapısını bir CHP’li çalacak, kendini tanıtıp “Komşu, bir derdin var mı?” diye soracak. Varsa da çözüm konusunda destek olacak. Hastane randevusu, tapu işlerini kolaylaştırma, evin çocuklarına derslerinde yardım gibi. Tabii amaç da CHP’nin Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Aytuğ Atıcı’nın anlatımıyla öncelikle Ayşe Teyze ile Ahmet Amca’nın sempatisini ve güvenini kazanmak, sandık zamanı geldiğinde de “Ahmet Amca, Ayşe Teyze bu sefer de bizim partimize destek ver” diyerek oyunu almak...
Yani model doğrudan CHP’ye halk nezdinde güven tesis etme üzerine kurgulu. Niyesini Atıcı anlatıyor:
“Biz anladık ki proje üretmekte
ABD, Fetullah Gülen’i iade edecek mi, ediyor mu?
ABD medyasının “Beyaz Saray,
FBI ve bakanlıklara Fetullah Gülen’in iadesiyle ilgili
neler yapılabileceğinin araştırılması talimatını verdi” haberiyle bir kez daha bu konuyu tartıştık. Hatta CIA’nın FETÖ elebaşının üçüncü bir ülkeye gönderilmesinin hesabını yaptığı konuşuldu. Bu bağlamda da “teslim eder”i savunanlar “ABD insanları kullanır ve daha büyük bir menfaat karşılığı da anında satar. Dahası, ABD Türkiye ile bozulan ilişkilerini düzeltmek için adım atmak zorunda” dedi. ‘Etmez, etmeyecek’ diyenler ise CIA’nın kullandığı birinin teslim edilme kararı çok kolay alınamaz görüşündeydi. Tabii bunların hepsi yine lafta kaldı. Çünkü Trump “Bu şu anda değerlendirdiğimiz bir şey değil” sözleriyle tartışmaya noktalı virgül koydu... Dolayısıyla da bu soruyu FETÖ’nün kullanım süresi doluyor mu ya da ne zaman, nasıl dolar şeklinde revize etmekte yarar var... Soruya eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş yanıt veriyor:
“FETÖ’nün kullanım süresinin dolup dolmadığını anlamak için Türkiye’nin bu konuyla ilgisine bakacaksın. Türkiye yönetimiyle özellikle iktidarıyla FETÖ olayıyla, tehdidiyle ilgisini devam ettiriyor, önemli görüyor ve hala
CHP Parti Meclisi’nin “Aday tespitinde ön seçim yok, eğilim yoklaması da her yer için geçerli değil” kararı ön seçim şartıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylık konusunda yeşil ışık yakan Muharrem İnce’ye karşı kırmızı ışık olarak algılandı. Ancak hemen sonrasında İnce’nin randevu talebi ve Kılıçdaroğlu’nun buna sıcak bakmasıyla yeşil ışık olasılığı yine gündeme geldi. An itibarıyla görüntü ise sarı ışık. Kırmızı ya da yeşile dönüşme olasılığıyla ilgili gelen sinyaller de şöyle:
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasındaki kurultay restleşmesi nedeniyle genel merkez kanadı İnce’nin adaylığına sıcak bakmıyor, “İnce’nin toplumdaki birleştirici gücünü kaybettiğini” iddia ediyor. İnce kanadı ise Muharrem İnce isminin yapılan tüm anketlerde birinci çıktığını savunarak, “Toplumdaki gücünü kaybetti” eleştirilerine tepki gösteriyor.
Yani İnce’ye adaylık yolu açılabilir de, kapanabilir de... Dolayısıyla da 24 Haziran sonrasında CHP cenahında sıkça dillendirilen “İnce ne yapacak?” konusu yine vizyonda:
Ön seçim olursa varım yoksa yokum demiştiniz?
Ön seçim demiyorum, ben sandık diyorum. Benim talebim eğilim yoklaması. Ön seçim farklı bir şey. Ön seçim, seçim takvimi içerisinde YSK ya da
Yerel seçim yaklaşır- ken her parti öncelikle kimi aday göstereceğinden ziyade rakip partilerin adayları üzerine odaklanmış durumda. Özellikle de İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyükşehirlerde. Dolayısıyla da ortada konuşulan ya da aday adayı olarak resmen ortaya çıkan isimler var ama her birinin olabilirliği kendi popülerliğiyle değil, olası rakiplerinin kim olacağıyla bağlantılı. Kim kimin önünü keser ya da kim karşı mahallenin oylarını alır gibi... Yani hangi ilde,
ilçede kimin belediye başkan adayı gösterileceği konusunda tam anlamıyla çok bilinmeyenli bir sandık denklemi söz konusu... Tabii bu denklemin bir de oy oranı düşük olan partilerin hamleleriyle ilgili boyutu da var. Ki o cenahta da henüz adaylar zikredilmese de sandığın dengesini bozacak pek çok isim konuşuluyor. Dahası, diğer partilerdeki gelişmelerle bağlantılı sürpriz adayların ortaya çıkacağı da malum... Örneğin kamuoyu araştırmacısı
Adil Gür diyor ki:
“Popüler, medyatik bir adam küçük bir partiden niye aday olsun? Ama şu var; büyük partiler adaylarını göstersinler, her şey netleşsin, göreceksiniz ki küçük partilerden de popüler adamlar, bir belediye başkanı partisi tarafından aday gösterilmemişse
PYD ve YPG’nin PKK’nın harf değiştirilmiş türevleri olduğu net. Yani PKK eşittir PYD eşittir YPG... Aslında bunu en iyi bilen de YPG’yi farklıymış gibi göstermeye çalışan ABD... Kaldı ki sarf ettiği “PKK terör örgütüdür”, “PKK ile mücadelede Türkiye’nin yanındayız” şeklindeki sözleri de bildik hikaye. Çünkü geçmişte de PKK’ya verdiği destekler ve teröristlere nasıl kol, kanat gerdiği de örnekleriyle malum. Dolayısıyla da son ödül hamlesi her ne kadar Kandil’deki lider kadroyu ve PKK’yı gözden çıkarmak olarak görülse de çok fazla tezgah kokuyor. Hem meşrulaştırmaya çalıştığı YPG hem de doğrudan terör örgütü dediği PKK’nın geleceği açısından... Niyesini Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, anlatıyor:
“TSK’nın karşısında uğradıkları bozgun ve verdikleri zayiat nedeniyle PKK içerisinde tartışma var. Bütün suçlamalar Karayılan, Bayık ve Duran Kalkan üzerine. Bunlar çok sayıda teröristin öldürülmesine sebep olmakla suçlanıyor. Dolayısıyla bunları afişe ettiler aynı zamanda istenmeyen adam gibi gösterdiler. Bir de bu adamlardan iki tanesi Murat Karayılan ve Cemil Bayık İran’a yakın. Zaman zaman onlar PEJAK’ın (PKK’nın İran’daki kolu) hareketlerine
Cemal Kaşıkçı cinayetinin geldiğimiz nokta itibarıyla hukuki açıdan özeti şu: Cinayet var, ceset yok; maktul var, katil yok; planlı olay var, planlayan yok. Dolayısıyla da cinayet dosyası daha çok hukuk bilmecesine dönüşmüş durumda. Özellikle de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan açıklamada parçalanıp yok edildiği belirtilen Kaşıkçı’nın cesedi açısından. Çünkü yöntemi hakkında bugüne dek yakma, gömme, suya atma, bavul içinde götürme dahil birçok senaryo konuşuldu. Şu an için en baskın olanı da asitle eritildiği üzerine... Ki dün konuştuğum MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür de böyle bir olasılığa dikkat çekti:
“İki şey var. Ağırlık bağlayıp denize atmak. Balıklar yiyor, eriyip yok oluyor. Bir de asit. Asit her şeyi eritiyor, kemik memik kalmıyor. Sadece bulamaç kalır. Herhalde öyle bir metot yaptılar.”
İzi bulunmaz mı?
“Onu da bir yere dökersen, kuyu olur, kazılmış bir toprağın içine olabilir. Onları köpekler bulabilir mi bilemiyorum ama uzmanları falan getirdiklerine göre böyle bir şeyi yaptılar. Zaten hazırlıklı gelmişler, niyet belli. Kim adamın yerine geçiyor kim iz silme, parçalama ihtisas sahasına göre adam gelmiş.”
Peki, ya var olduğu söylenen ama henüz
PKK ABD’nin resmi terör örgütleri listesinde. Fakat PKK’nın kardeşi, Suriye’deki kolu YPG ise ABD için dost ve müttefik. O nedenle de açıktan silah ve mühimmat desteği yapıp, onları düzenli ordu haline getirdi, getiriyor. Dolayısıyla da oyun neydi? Suriye’den Sincar’a gelen YPG’li PKK’lı terörist oluyor ya da tam tersi, Sincar’dan Suriye’ye geçen PKK’lı terörist YPG’li sayılıyordu. Yani adam aynı adam, silah aynı silah ama harf değişiklikleriyle yersen durumu söz konusuydu. Şimdi ise ABD yeni bir hamle daha yaptı ve PKK’nın Kandil’deki lider kadrosunun başlarına milyon dolarlık ödüller koydu. Bu düne kadar kendi gölgesinde atıp tutan terörist başlarının sonunun gelmesi açısından önemli bir gelişme ancak bir o kadar da düşündürücü. Özellikle de ABD’nin samimiyet sabıkası ve sütre gerisindeki gerçek niyeti dikkate alındığında. Nasılını MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş anlatıyor:
“Bir defa şu kadar milyon dolar verdim bunların yerlerini bildirenlere dediği zaman biraz garipsiyorum. Bunların yerleri belli. Nerede oldukları biliniyor. Kendisi tarafından da bilinmesi lazım.
ABD bu teröristlerin yerlerini biliyor mu?
“Tabii, tabii... Ama Türkiye-ABD ilişkilerinde, Suriye,