İş dünyası bu aralar, Yahya Kemal’in, “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” çağrısına uyarcasına denizde süratten çok keyif yapmanın, haz almanın peşinde
Büyük şehirlerde hayatı hızlandırılmış film formatında geçen iş dünyası aktörleri yavaşlamaya çalışıyor. İş dünyasının deniz üzerinde vakit geçirmeye daha fazla zaman ayırdığını görüyoruz. Bu eğilim kendi ekonomisini de yaratıyor. Hafta başında ziyaret ettiğim CNR Avrasya Boat Show’da buna yönelik tasarımlar dikkatimi çekti. Süper lüks yat ve tekneler tabii ki göz kamaştırıyor. Ancak sularda yavaşça süzülen motoryat modeli, yeni bir trendin de habercisi gibi geldi bana.
Yüzer otel gibi...
Türkiye’nin büyük yerli yat üreticilerinden Numarine, explorer tarzı tekne yapımına başlamış. Ortalama bir motoryat denizin üstünde 40 knot (1 knot, 1.8 kilometreye denk geliyor) ile gidiyorsa bu modelle 10 knot ile gidiyor. Zaten amaç hız değil konfor. Numarine’nin patronu Ömer Malaz modelin gerçek deniz tutkunlarına yönelik olduğunu söylüyor. Sürat ana özellik olmadığından motor, tekne içinde büyük yer kaplamıyor. Konsepte uygun olarak son teknoloji ama daha ufak motorlar ile amaca uygun performansa ulaşılıyor. Motorun tuttuğu
İki yüz yıllık bir marka Brooks Brothers, hazır giyim sektöründe bilinen en eski Amerikan markası. Başkanların markası olarak biliniyor, Amerikalılar için milli giyecek gibi! Abraham Lincoln, Roosvelt dahil olmak üzere 44 Amerikan başkanından, 39’unu giydirmişler.
Başkan Obama da yemin ederken giydi. Bizde daha çok gömlekler ve blazer ceketleriyle tanınıyor. Ashton Kutcher - Demi Moore ile olan evliliğinde, 200 yıllık markanın moda anlayışından birşey kaybetmediğini gösterircesine krem rengi Brooks Brothers takım giymişti. ‘Muhteşem Gatbsy’ filminde gördüğümüz 1920’lerin çizgilerini taşıyan koleksiyonu olduğu gibi marka vermişti.
1812’de New York’ta kurulmuş, klasikleşmiş ancak aynı anda son derece trendi bir marka. Markanın başında, daha önce Stefanel’in başında bulunan Füsun Kuran var. Başkanlar ve Hollywood yıldızlarının markası olarak bilinen ABD’li Brooks Brothers, ilk mağazasını Zorlu Center’da açtı. Hedef 5 yılda 8 mağaza ve 12 milyon euro ciroya ulaşmak. Brooks Brothers Genel Müdürü Füsun Kuran sorularımı cevapladı.
Stok doğru tutulmalı
2014 yılının çizgileri neler?
Yeme içme sektöründeki yatırımlarını artık takip etmekte zorlandığımız Doğuş Grubu’nun Başkanı Ferit Şahenk yeni bir satın daha alma yaptı. İstanbul’un en iyi Japon restoranı İtsumi artık Doğuş grubu çatısı altında. Duyduğum kadarıyla taraflar geçen hafta anlaşma sağlarken, Doğuş’un yemi içme markası D.ream, İtsumi’nin yüzde 51 çoğunluk hissesini aldı. Doğuş yeme içme sektöründe satın alma yaparken genelde çoğunluk hisseyi alıp, işin yaratıcısı olan sahipleriyle yoluna devam ediyor. Ulus 29, Nusr-et, Voque, Masa, Borsa, Lacivert, Da Mario, Mezzaluna’da hep aynı strateji uygulandı.
İtsumi de istisna olmadı. Levent’te, İş Kuleleri’nin hemen altında yer alan, modacı Figen Özdenak’ın mağazasına her uğradığımda mutlaka öğlen yemeği yediğim İtsumi Japon mutfağının İstanbul’daki en iyi temsilcisi.
Bu mutfağı iyi bilenler lezzetlerine şaşırıyor. Zira Japon ürünlerinin ithalatında yaşanan sıkıntılardan dolayı malzeme sıkıntısı yaşanmasına rağmen İstanbul’da, Japonya’daki lezzet düzeyine yakın bir tat tutturuyorlar.
11 yıldır aynı kalitede
Mutfakta kullandıkları ürünlerin çoğunluğunu tedarik koşulları el verdiği ölçüde Japonya’dan getiriyorlar... Zor beğenmesiyle tanınan gurme
Dünyada yılda 1 milyon doların üzerinde kazanan 12 milyon insan olduğu tahmin ediliyor. 2015 yılına kadar bu kesimin gelirlerinin her yıl ortalama yüzde 6.5 artması bekleniyor. Etrafımızda gördüğümüz bütün o şaşa, lüks, denebilir ki, aslında bu mutlu azınlık için. Lüks ve statü deyince herhalde en başta gelen markalardan birisi Rolls - Royce (RR). Türkiye’de Ali Ağaoğlu, Ali Dinçkök, Nuri Ensari gibi tutkunları var. Bildiğim kadarıyla hepsi de 881 bin euro’luk Ghost modeli kullanıyor.
Tek kapılı ve şoförsüz
Markanın şu ana kadar Türkiye distribütörlüğü yoktu. Kolay değil tabii, Rolls Royce’un klasik Phantom modeli, Türkiye’de 1.3 milyon euro’ya satılıyor. 2013’ün sonunda çıkardıkları ve genç işadamlarının gözdesi olacağa benzeyen spor modelleri Wraith’in satış fiyatı ise 789 bin euro. Showroom’da İstanbul’a gelen ilk Wraith (hayalet) modelini gördüm. Estetik harikasıydı.
Phantom modeli ne kadar formel ve İngiliz ise Wraith o kadar spor. Rolls-Royce tarihinin en hızlı aracı. 632 beygir gücünde Wraith ile 250 basabiliyorsunuz. Tek kapılı. Kendinizin kullanması üzerine dizayn edilmiş. Cote D’Azur’da şortlu, flip floplu tipler iniyor bu modelden. Bu spor modeli için talep
Gülşah Alkoçlar. Bir zamanlar yerli Shirley Temple’ımızdı... Herkes onun büyüyüp serpilmesini, giderek olgun güzel bir kadın olmasını beyaz perdeden izlemeyi beklerken onun hayattan beklentileri bambaşkaydı. Filmlere devam etmedi belki ama film gibi bir hayatı var: Hemen hemen hepimizin ilk aşkını yaşadığı çağlarında tanıştı aşkla...
Ve aşkının, hayallerinin peşinden gitti. Şimdi film yıldızı değil, turizm kraliçesi! Eşi Ender Alkoçlar’la birlikte büyüttüğü bin yatak kapasiteli Alkoçlar turizm grubunun yönetim kurulu başkan yardımcısı.
İstanbul’da sadece 50 gece
Yılın sadece 50 gününü İstanbul’daki evinde geçirebiliyor. Kalan günlerde mevsimine göre Bodrum La Boutique, Çeşme 128A, Alaçatı, Kuşadası Adakule veya Uludağ’daki otellerinde görebiliyorsunuz onu. Turizm yatırımları güneşin batmadığı imparatorluk gibi...
Bir bölgede sezon kapanınca diğer destinasyonda açılıyor. 1989’dan itibaren yatırımlarını büyütmeye başlayan, geçen aylarda Taksim Keban Oteli’ni de bünyesine katan Alkoçlar grubu 2000 yatak kapasitesine ulaştı. Balıkesir, Samsun, Adana, Denizli, Trabzon otellerini de devreye soktuğunda kapasite 2500’e ulaşacak.
Gülşah Hanım kar yağmayınca yaşadığı
Üt üste iki kez Almanya’yı ziyaret ettim. Alman ekonomisi aile şirketlerinin üstünde duruyor. Hemen her şehirde endüstri oluşturmuş bir aile var. Büyük sanayici aileler iş yaptıkları şehirlere her türlü desteği veriyor, bağışlarda bulunuyorlar. Şirket merkezlerini de genelde doğdukları şehirde tutuyorlar. Düsseldorf’ta ziyaret ettiğimiz Bertelsman’ın iki önceki CEO’su mesela, şirketin merkezini Berlin’e taşımak istediği için görevden alınmış. Almanya’da ziyaret ettiğimiz şirketlerde yöneticilerin anormal denilebilecek kadar gelişmiş sorumluluk bilinci dikkatimi çekti.
Her ayın iki haftasını İstanbul, diğer iki haftasını da Berlin’de geçiren uzman psikolog Zaza Yurtsever’le buluştum Berlin’de. Berlin sonbahar, kış aylarında hem çok soğuk, hem de karanlık bir havayla karşılıyor insanı. Sürekli bir akşamüstü hissi... Her kademedeki yöneticilerinin eğitimine çok önem veren Almanlar, özellikle havanın bu denli karanlık olduğu dönemlerde grup koçluklarını sıcak ülkelerde yapmayı tercih ediyormuş. Yurtsever, Almanya’da birçok şirket yöneticisine iş alanında bireysel ve grup koçluğu (business-coaching) hizmeti veriyor.
Sadece erkekler girebiliyor
Almanya’nın karanlığından
Bu aralar Türk simgelerine takmış durumdayım...Kahve, lokum, Türk hamamı gibi bizleri en çok anlatan ritüellerden birisi de düğün olsa gerek. Anne babalarımızın döneminde düğün evde, bahçede, mahallede yapılırdı. Davetliler bay-bayan olarak değil, maaile, hatta koca bir mahalle şeklinde giderlerdi düğünlere... Günümüzde ise düğünler otel salonlarına tıkılır oldu. O salonlar da birileri evlenirken davetlilerin dans etmek, eğlenmek yerine sosyal konumlarını gösterdikleri bir güç arenası adeta...
Batılılaşırken kendi alaturka, sofistike kültürümüzden uzaklaştık, düğünlerde dahi az dans eder olduk. Düğün geleneğimizi koruyamaz mıydık?
Hande Ataizi’nin, ud ve kanun nağmelerinin kubbesine yükseldiği Hürrem Sultan Hamamı’ndaki kına gecesi, Osmanlı yemekleri, Roman havalı kır düğünü konseptinden hatırladığımız davet-organizasyon şirketi Cherie’nin Başkanı Aslı Kuseyrioğlu, “Eskiden üç gün üç gece sürer, mahalleler kapatılırmış. Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı filmi gibi... Kadınlar, erkekler çocuklar dans ederlerdi... Öğlen yemekleri verilir. Komşu çağrılır, herkes birbirine el vererek yapardı düğününü. Müthiş bir kültürdü bu. Ancak kent yaşamı, bütçe sınırlaması, lüks algısı,
Yüzyılın ortalarında İngiliz gezgin Charles MacFarlane İstanbul ziyaretine ilişkin gözlemlerini yazarken, “Türkler kahvesiz yaşayamaz” notunu düşüyor. O günden bugüne, köprünün altından çok sular aktı. Bugün bazı şık restoranlarımızda dahi Türk kahvesi ikram edilmiyor maalesef. Üstelik demode bir şey istemişsiniz gibi ‘biz de espresso var’ edasıyla veriliyor ‘yok’ cevabı.
Geçtiğimiz günlerde UNESCO’nun Somut olmayan Kültürel Miras Listesi’ne giren Türk kahvesi yeniden popüler bir içecek haline gelebilir mi? Soruyu Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği Başkanı Merve Gürsel’e sordum. “Bundan 10 yıl öncesine kıyasla işimiz çok daha kolay. Kahve makineleri yapıldı. Selamlique’nin kapsül kahve üretimi çalışmaları var” diyor.
Sanal müze...
Merve Gürsel’in ajandası dünyada bir Türk kahvesi rüzgârı estirmeye yönelik notlarla dolu. Bazıları:
- Dünyanın her yerinden ulaşılacak enternasyonel bir müze kuruyorlar. Siteyi Tabanlıoğlu mimarlık tasarladı. Gerçek sergi ve arşivin bulunduğu her gün güncellenen bir müze olacak.