Bugünlerde İstanbul’un sayılı lüks restoranlarında en çok sorulan şey kralların yiyeceği trüf mantarı herhalde. Malum tam mevsimindeyiz. Tam da bu zamanlarda cemiyet ve iş hayatında yolu Avrupa’ya düşenler birbirine trüf siparişi veriyor. Trüf, Fransa Kralı I. Fransuva’nın sofrasına ilk kez sunulduğundan beri lüks gastronominin en önemli besin maddelerinden biri. Avrupa mutfağında başta, risotto, makarna, sahanda yumurta olmak üzere salatalardan, et yemeklerine kadar kullanılıyor. En iyisi bizim lüks restoranlarımızda da kullanılan İtalya’nın Alba bölgesinde yetişen beyaz trüf. Havyardan sonra, dünyanın en pahalı ve ünlü yiyeceği, doğada çok az miktarda bulunan bu beyaz trüf. Kilosu bugünlerde 5 bin euro civarında. Beyazı, siyah mantarın 10 katı fiyatla satılıyor. Tadı, kokusu ve benzersiz aromasından dolayı çok eski zamanlardan beri bilinen trüf, toprağın 15, 20 santimetre derinliğinde, meşe gibi yüksek yapılı ağaç köklerine yakın yerlerde yetişiyor. Bu nedenle her biri lüks bir araba değerinde özel eğitimli köpekler ve domuzlarla çıkarılıyor.
İstikrar için kültür şart!
Trüf her zaman pahalı bir yiyecekti. Dünyada belli bir coğrafyada ve çok kısıtlı yetişiyor. Ancak
30 yıldır önde gelen iş kadınlarını giydiren modacı Figen Özdenak, giyim ve kariyer arasındaki ilişkinin kodlarını açıkladı
Her sabah masum bir şekilde geçtiğimizi sandığımız ofis kapısından aslında büyük bir stresle giriyoruz. Yaşadığınız bu strese mükemmel olmak stresi de diyebiliriz. Mükemmellik diktatörlüğünün revaçta olduğu günümüz dünyasında sizden beklenen sadece işinizi iyi yapmanız değil elbette. iyi bir iş kadını olmanın yanı sıra, iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir yurttaş ve en nihayetinde de mükemmel fiziksel ölçülere sahip biri olmalı, iyi giyinmeyi, yemeyi ve gezmeyi biliyor olmalısınız.
Özellikle kilo konusuna da dikkat etmelisiniz. Yapılan araştırmalar kilolu insanların iş bulmakta güçlük çektikleri gibi terfi edemediklerini de gösteriyor.
Terfiyi bile etkiliyor
İş hayatında belli ki erkeklerin terfi edebilmesi için yerine getirilmesi gereken kriterler kadınlarınki gibi sert değil. Bütün bunların yanı sıra bir de kadınların kendi arasında yaşadıkları kıskançlık stresini de unutmamak gerekir.
Türkiye’de kredi kartıyla ilgili en büyük sorun nedir derseniz, herhalde gençlerin sorumsuz harcamalarının sonucuna ailelerin katlanması olsa gerek cevap. Bankalar öyle pek incelemeden önüne gelene kredi kartı veriyor. Cici babam nasıl olsa öder diyen genç de harcıyor da harcıyor. Gelsin sıradaki cep telefonu modeli... Ay sonunda hatırlatması da geliyor tabii.
Asgarisi maaşı aştı!
Kredi kartı borcunuzun asgari tutarı babanızın maaşını aştı!
Sonra o borçlar ödenemez genelde. Bir gün kapı çalınır, kimi durumlarda çocuğunun kredi kartı olduğundan dahi haberdar olmayan aile ikametgahına haciz memurları giriverir. Eee, bizde ikametgah esas ya... Gençler de evlenene kadar aileyle yaşadığından hiçbir şey yapılamıyor bu hacizler karşısında. En azından benim rastladığım örneklerde böyle. Ya çocuğun borcunu ödüyor ya da hacze maruz kalıyor aile. Biz de böyle de Amerika’da durum nasıl?
Geçtiğimiz günlerde bir zirve nedeniyle Türkiye’ye gelen Amerikan Başkanı Obama’nın Başkanlık Konseyi-Genç Amerika’nın finansal kapasitesi konusundaki danışmanı John Hope Bryant’tan öğrendiğim kadarıyla orada da dramlar yaşanıyor, ancak mağdur olan bu kez çocuk oluyor.
Ferit Şahenk turizm portföyüne Ayvalık’ı da ekliyor. Dede yadigârı Murat Reis Oteli canlandırılıyor. Sarımsaklı’daki otel 2015’te hizmete girecek
Ayvalık deyince akla güzelim Rum evleri, yüzyıllık zeytin ağaçları, emsalsiz doğal güzellikler, kasaba kimliğine karşın kültür seviyesinin yüksekliği geliyor. Yörede ikamet eden hakim nüfusun zamanında Girit ve Midilli’den mübadil olarak gelen Türkler olması da kentin kültürel dokusunu zenginleştirmiş. Ayvalık’ın Cunda mahallesinde birkaç dil konuşan insan sayısı hayli fazla.
Geçen hafta 10. Ayvalık Zeytin Hasadı Şenlikleri için gittiğimiz Ayvalık’ta ilçenin turizmine önemli katkı sunması beklenen bir de haber aldık. 1970’lerde, bırakın kasabayı Ege Bölgesi’nin en popüler oteli Murat Reis. Ayvalık’ta evlenen çiftler erkek tarafına, ‘Düğün Murat Reis’te yapılsın’ şartı dayatıyor.
Anne tarafından miras
Binlerce önemli ana tanıklık etmiş, odalarında Osmanlı paşalarının günlüklerinin bulunduğu bu otel Ferit Şahenk’in annesi Deniz Şahenk’in ailesine ait. Deniz Şahenk’in babası vefat edince, otel işletilemiyor, kapanıyor. 20 yıldır da kapalı ve metruk halde.
Mülk, Ferit Şahenk’in anne tarafından miras olarak Şahenk ailesine
İptal edilen 29 Ekim resepsiyonu için gittiğim Ankara’da günüm boşa çıktı. Dönmek yerine gri Ankara’nın pembe yönlerini keşfetmeye çalıştım. O gün kentin kadınları arasında dolaşan ana espri, ‘İptale en çok Mahsuse üzülmüştür’ şeklindeydi. İsim Mahsuse olunca merak etmemek mümkün mü?
Mahsuse Duru, lüks güzellik hizmeti veren girişimci bir iş kadını. Kentin kalburüstü kesimi makyajını ona yaptırıyor. Fiyatları, Boğaz hattındaki kuaförleri aratmıyor, kaşı 40 TL’ye alıyor, makyajı 300 TL’ye yapıyor. Ankara’nın sosyal yaşamı, özel etkinlikler birebir işlerine yansıyor. Nükhet Duru’nun kuzeniymiş. Müşterileri arasında sosyete de var, muhafazakâr kesim de...
Özel günlerde mutlaka kapısı çalınıyor. 29 Ekim resepsiyonuna katılacakların önemli bir bölümü de (tabii varlıklı olanlar) güzellik randevularını almışlardı. Mahsuse Hanım o gün full çekecekti. Ancak resepsiyon iptal olunca, kendisinin randevuları da iptal oldu. Hatırlayacaksınız Nükhet Duru da bir ara bu işlere girmiş, estetiğe merak sarmıştı.
Orta kesim Fevzi Hoca’da
Güzellik sırlarından sonra muhafazakârların Papermoon’u olarak nam salmış, Çukurambar’daki Pelit’e gittim. Papermoon nasıl İstanbul’un şehir kulübü ise
İş dünyasının buluşma noktalarından İstanbul’daki La Petite Maison’un Genel Müdürü Cadet, piyasadaki dalgalanmaların siparişleri birebir etkilediğini, piyasalar karışınca müşterilerin huzuru daha uygun fiyatlı olan makarnada aradığını söylüyor
Piyasaların dalgalı gitmesi pek çok şeyi etkiliyor. Üretim maliyetlerini, kredi maliyetlerini... Peki yemek düzenini etkilediği hiç aklınıza gelmiş miydi? Piyasada işler yolunda ise lüks restoranlarda müşteriler ıstakoz, havyar, lüks şaraplar, kötüyse makarna gibi karbonhidrat içerikli yemeklere yöneliyor.
İstanbul’un önde gelen lüks restoranlarından, Güney Fransa mutfağı sunan La Petite Maison’un Genel Müdürü Olivier Lavigne du Cadet konuyla ilgili sorum üzerine söze, “Bugünlerde Türkiye’de tanık olduğum dalgalanmayı hiçbir zaman yaşamadım. Gündeme bağlı olarak siparişler bir günden diğerine değişebiliyor” diyerek sözlerine başlıyor.
Biz doktorlar gibiyiz!
Restorana günde ortalama 10 ıstakoz aldıkları bilgisini veren Cadet sözlerini sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ülkenin gündemi, o gün gazetelerde yer alan haberler, ekonomideki dalgalanma birebir siparişlere yansıyor. Döviz kuru nasıl bir inip çıkıyorsa sektörde de durum
Gayrimenkul satışlarında bir durgunluk gözlense de yabancının sektöre ilgisi devam ediyor.150 konutluk lüks L’ist İstinye Suites’i hayata geçiren Bosphorus Gayrimenkul Fonu’nun yöneticisi Robert Kingsmill, “Özellikle Körfez yatırımcıları için İstanbul Londra kadar gözde bir şehir” diyor
Resolute Asset Management’in ortağı Robert Kingsmill, Türkiye pazarını hâlâ çok pozitif gördüklerini söylüyor.
Geçen yıllarda büyük bir büyüme eğrisi çizen gayrimenkul sektörü yabancıların da iştahını kabarttı. Türkiye’ye özel fonlar kuruldu, yabancılar finansal yatırım mantığıyla yatırım yaptı. Onlardan birisi de Bosphorus Gayrimenkul Yatırım Fonu (BREF). Fon, 2006 yılında Türkiye’nin güçlü ekonomik büyüme potansiyelinden yararlanmak isteyen bir grup uluslararası yatırımcının sağladığı 204 milyon euro yatırımla oluşturuldu. BREF’in bugüne kadar yatırım yaptığı varlıklar arasında Boğaz’a nazır lüks konut sitesi L’ist İstinye Suites de var.
1.5 milyar euro’luk varlık
Bosphorus Fon, Avrupa, CIS ülkeleri ve Orta Doğu genelinde üçüncü kişi varlık yönetimi hizmetleri sunan Resolute Asset Management tarafından yönetiliyor. Resolute, halen 9 ülkede 1.5 milyar euro’yu aşkın varlığı
Milyar dolarlık mücevherler ve pırlantalar denince akla Kapalıçarşı gelir... Ancak Zorlu Center’ın içindeki pasaj diyebileceğimiz büyüklükteki koridor çarşıyı aratmıyor adeta. Çarşının aslarının da Zorlu’da yerini almasıyla şehrin merkezinde esaslı bir seçenek oluştu.
Zorlu Center’da, Raffles Hotel’e giden pasajın girişinde dünyanın en ünlü mücevher markalarından Tiffany&Co., Bulgari, Pamellato’yu görüyorsunuz. Pasajın içine giriyorsunuz bu kez Sponza, mücevherlerin efendisi Sevan Bıçakçı hemen karşısında Kapalıçarşı’nın taş kralı Atilla Karat karşılıyor sizi... İlerliyorsunuz Molu, Urart, Kafkas ve tabii Bilgün Dereli... Sınırlarımıza dayanan IŞİD, ateşi yükselen dolar gibi iç içe geçmiş birçok nedenle piyasalarda bir tedirginlik olduğu herkesin malumu... Bu mücevher satışlarına da yansıyor tabii. Çarşının 40 yıllık elmas tüccarı Atilla Karat da bunu teyit ediyor. Zaten mücevher dediğiniz lüks tüketim. Önce üste, başa, eğitime eve gidiyor harcamalar. Karat, “Herkes tedirgin bu işlerden. Ama dünya dönmeye, insanlar evlenmeye devam ediyor. Yabancıya satışlar çok iyi gidiyor.
ÖTV’nin kalkması da bunda etkili oldu. Bu sene Suudiler ve Katarlar alıyor” diyor.
Körfez