Seçim ekranında ne var ne yok?

30 Mayıs 2015

Haftalardır süren seçim kampanyasında son bir hafta kaldı. Peki televizyonlar bu seçimi nasıl kaydetti, neleri seçti neleri seçmedi?

Seçim süreci boyunca yine reytinglerde gün birinciliğini diziler, ‘Survivor’ ya da maçlar aldı. Hiçbir siyasi lider reytinglerde bırakın birinciliği, ilk 10’a bile giremedi.

Ben de köşemde yazdım, hep umut ettik, bekledik ama siyasi liderlerin birlikte canlı yayına katılması sadece meydanlardan meydan okuma aşamasında kaldı. Bu seçim de diğerleri gibi hevesimiz kursağımızda kaldı.

Canlı yayında sıfır adrenalin

Bu seçimde objektif habercilik konusu çok az tartışıldı. Daha doğrusu tartışılmaya bile gerek kalmadı. Seyirciler de, kanallar da kimin hangi partiyi desteklediğini rahatlıkla anladı. Metin analizi yapmaya, satır aralarında işaret aramaya gerek duymadılar.

Zaten iktidar ve muhalefet liderleri ya da parti mensupları da aynı programlara çıkmayınca canlı yayınlarda büyük tartışmalar, akılda kalacak olaylar yaşanmadı.

Siyasi hicive gerek kalmadı mı?

Televizyonda birçok komedi programı var ama bunlarda siyasi mizah göremedik. Siyasi mizah, ya meydanlarda yapıldı ya da Twitter’da. Belki de seçim sürecinin kendisi birçok kara mizah olayına dönüştüğü için kome

Yazının Devamı

Liderlerin reytingi dizileri yenebilir mi?

16 Mayıs 2015

Televizyonların 24 saat yayın yapmasının temel amacı prime time denilen, akşam 20.00 – 23.00 saatlerine en çok seyirciyi taşımak. Siyasilerin de amacı aynı, televizyonun bu saatinde görünür olabilmek.
Siyasi liderler, gündüz mitinglerinde canlı yayında görülüyorlar ama bu ilgiyi prime time’a taşıyamıyorlar. Akşam haber kanallarında mitinglerdekine benzer içerikte, rakipsiz, tartışmasız bir şekilde gazetecilerin sorularını yanıtlıyorlar, dolayısıyla da fazla izlenmiyorlar.
Peki liderler bu handikapı nasıl yenebilirler? Televizyonculukta, canlı yayının daha çok tercih edilmesinin sebebi, her an her şey olabilir duygusuyla seyirciyi ekranda daha çok tutabilmek.

Amerikalılardan neyimiz eksik?
Tv programlarında gazeteciler doğal olarak hep aynı meseleleri soruyor, liderler de mitinglerde söylediklerini tekrar ediyorlar. Oysa televizyon seyircisi her an yeni bir şey görmek istiyor. Aynı şeyi bile söyleseniz en azından sunuşu farklı olmalı. Televizyonda rekabet, tartışma, iddia olmadı mı iş zor. Dikkat ederseniz dizileri geçebilen sadece maçlar ve ‘Survivor’ oluyor.
ABD’de başkan adayları rakiplerine en büyük darbeyi, milyonların gözü önünde cereyan eden canlı yayın

Yazının Devamı

Kanal D’nin ‘Şeref Meselesi’

9 Mayıs 2015

Kanal D’de pazar akşamları yayınlanan ‘Şeref Meselesi’ önümüzdeki hafta erken final yapıyor. Ori-
jinali 1950’li yıllarda, mafyanın anavatanı İtalya’nın Sicilya Adası’nda geçen ‘L’Onore e il Rispetto’ adlı dizi, yayınlandığı zamanlarda reyting başarısı yakalamıştı.
Orijinal hikayesi seyircimize uygun. Babasının intikamını almak için mafyada yükselen taşralı bir delikanlı, birbirleri için ölüme giden ama aynı kıza aşık olan kardeşler, aynı mahallede büyüyen ve ölümüne dost olan çocukluk arkadaşları.
İyi uyarlanmış senaryosu, özenli rejisi ve başarılı müzikleri var. Kanal D çok iyi bir tanıtım yaptı ama dizi bir türlü reytingini sağlamlaştıramadı.
Peki ama neden?
Bana göre dizi doğru hedef kitlesini bulamadı. Kadrosu Kerem Bürsin, Şükrü Özyıldız, Yasemin Allen ve Şükran Ovalı gibi seyircinin sevdiği genç oyunculardan oluşuyor. Ama bu bir gençlik dizisi değil.
Bir mafya hikayesi anlatılıyor ama diğer mafya dizilerinin müdavimi olan erkek seyirciyi yakalayamadı çünkü fazla duygusal ve aşk hikayeleri ağırlıklı. Kadın karakterler ve kadın hikayeleri bir mafya dizisinden beklenmeyecek kadar çok.

Yazının Devamı

KADINLAR NE İSTER?

2 Mayıs 2015

Doğadan firmasının yeşil çay reklamı ‘Kadınlar ne ister?’ diye soruyor ve şöyle cevap veriyordu:
“Kaçmayan bir çorap, filmlerdeki gibi bir aşk ister... Çikolata ister, çiçek ister, sonra yine ayakkabı ister!”
Bu reklamın cinsiyetçi olduğunu, ayrımcılık yaptığını, nefret içerdiğini düşünenler sosyal medyada büyük bir imza kampanyası başlattı. Firma, maksatlarının bu olmadığını açıklayan bir özürle reklamı yayından kaldırdı.
Reklam, modern, kentli, eğitimli, çalışan kadınları tarif etmeye çalışıyordu. Bu statüdeki kadınlar hem bilinçli hem de artık gündemi belirleyen sosyal medyada çok aktif. Seyirci kalamazlardı, kalmadılar da. Peki bu kitle, diğer reklamlardaki kadınların pozisyonlarını üstlerine almadıkları için mi şimdiye kadar böyle bir tepki göstermediler?

Reklamlar kadınlardan ne ister?
Temizlik ürünleri, gıda, kozmetik, ev tekstili vs. gibi ürünlerin reklamlarında sadece kadınlar başrolde. Evde temizlik ve yemekten sorumlu tek kişi, kocasını bekleyen, mobilya ve perde hayalleri kuran, tek derdi beyaz ötesi çamaşırlar olan kadınlar. Mesela siz hiç çamaşır makinesine deterjan koyan erkek gördünüz mü? Ya da çocuğuna süt içiren bir baba? Emeklilik reklamında

Yazının Devamı

DIZILER OLMASA HAYAT DURUR MU?

25 Nisan 2015

Başlığıma sakın gülmeyin, duruyor demek ki. Öyle olmasa resmi tatillerde, milli ve dini bayramlarda devlet daireleri, özel sektör, okullar, bankalar kapalıyken dizi setleri çalışmazdı. Hastaneler bile bu tatil günlerinde çalışmaz, sadece acil vakalara bakılır. Diziler de eğlence sektörünün acil servisi görülüyor olacak ki, onlar da iş başında.
Bu satırlar yazılırken 23 Nisan’dı. Resmi tatil yani ama setler çalışıyordu. Haftaya 1 Mayıs Emekçi Bayramı. Set emekçileri yine çalışacak.
Peki işin doğası gereği midir bu? Hayır. Mesela canlı yayın yapan televizyoncular gibi değiller. Akşam izlediğiniz dizi muhtemelen iki ya da üç hafta önce çekilmiştir. Siz izlerken yenileri çekiliyordur. Biraz öyle gelmiş, öyle gider durumu var. Sektör, herkesin yasal hakkı olan tatilleri kendine hak görmüyor, talep etmiyor sanırım. Aslında set durursa, dizi yayınının durması gerekmez. Ama setler yine de çalışır. Çünkü yayın durmaz ama ‘hayat durur...’
Eğer dizi sektöründen biriyle evliyseniz ya da evlenmeyi düşünüyorsanız, takvimlerinizde tatil günlerini gösteren kırmızı rakamları siyaha boyayın. Bırakın tatili, akşam yemeğini aileleriyle birlikte yiyebilmeleri bile nadirdir.

Yazının Devamı

Dünya televizyoncuları neleri konuşuyor?

18 Nisan 2015

Geçen hafta Fransa’nın Cannes şehrinde MIPCOM TV fuarı yapıldı. Fuara tüm dünyadan TV sektörünün temsilcileri katılıyor, sektörün bugünü ve geleceği tartışılıyor, stratejiler üretiliyor.
Bu yıl dikkat çeken tartışmalar, televizyonun dijital dünya ile nasıl başa çıkacağı üzerineydi. Bizde internet mi televizyon mu gibi lise münazaraları tarzında oluyor tartışmalar. Ya da kestirme bir sonuçla ‘Internet televizyonu bitirecek’ gibi kehanetler öne sürülüyor.
Dünya televizyoncuları bu gelişen yeni duruma uyum sağlamak için canla başla çalışıyor ve fikir üretiyor. Neler tartışıldı kısaca bahsedeyim.

Yeni kuşak seyirci nasıl?
İnsanlık tarihinin en dikkati dağınık, kafası karışık kuşağıyla karşı karşıyayız. Dünyada 7 milyar insan yaşıyor, 4.2 milyar insan diş macununa sahipken 5.1 milyar insanın telefonu var. Telefon kullanımı madde bağımlılığı gibi. İnsanlar uyuşturucu madde almış gibi dikkatini ve zekasını daha az kullanarak aynı anda birden çok şeyle meşgul olmaya çalışıyor.
Yeni seyirci çabuk sıkılıyor, internet videolarında alıştığı gibi 2.5 dakika içinde onları şaşırtan, güldüren, meraklandıran bir şey görmek istiyor.

Yazının Devamı

Dizi sektörüne de bir ‘Çözüm Süreci’ gerekmiyor mu?

11 Nisan 2015

Dizi sektörü gelişti, dünyaya açıldı dedik dedik sonunda nazara geldi. Artık yayına yeni başlayan 10 diziden 1 - 2 tanesi zar zor önünü görebiliyor. Eskiden ilk dört bölüm yayınlanırdı, reytingler beklenen sonucu vermezse bazı değişikliklere gidilir, bunların sonucunu alana kadar beklenirdi. Şimdi öyle değil.
İlk bölüm beklenen reytingi getirmeyince yoğun bakıma alınıyor, ikinci bölümde hemen cenaze hazırlıklarına başlanıyor. Üçüncü bölümde izlenmeyecek bir saate alınarak fişi çekiliyor.
Eskiden de böyle olsaydı ‘Kurtlar Vadisi’, ‘Bir İstanbul Masalı’, ‘İkinci Bahar’, ‘Hatırla Sevgili’, ‘Çocuklar Duymasın’ ve ‘Ezel’ gibi diziler asla olmayacaktı. Bunların hepsi zamanla kendilerini sevdirdiler ve sonra unutulmayacak efsanelere dönebildiler. Düşünsenize, son birkaç yıldır kaç tane kaliteli yapım sabredilmediği için bundan mahrum kaldı?

Fason üretime yöneliş başladı
Bu işten en çok zarar görenler, estetik ve kaliteden ödün vermek istemedikleri için para harcamayı göze alan yapımcılar, uzun bir hazırlık yapmayı tercih eden senaristler, yönetmenler ve oyuncular oldu.
Artık kaliteli iş değil, sadece yayında kalabilecek iş peşinde herkes. Bu da birbirinin benzeri

Yazının Devamı

Tartışma programları dizilerin formülünü mü uyguluyor?

4 Nisan 2015

Eskiden canlı tartışma programına çağırılanlar, bir son dakika değişikliği olunca aranır, özür dilenerek programın konusunun değiştiği, doğal olarak da konukların değişeceği bildirilirdi. Şimdi buna gerek yok. Çünkü gündem değişse de konuklar aynı. Eğer programlar canlı olmasa muhtemelen aynı anda birden fazla programda aynı kişiyi görmek mümkün olabilirdi.
Peki televizyonculuk açısından yanlış mı bu? Farklı kişilerden farklı görüşler almak daha ilgi çekmez mi?
Hayır. Öyle olsa starlık diye bir şey olmaz, insanlar filmlerde, dizilerde hep yeni yüzler arardı. Tartışma programları da böyle. Önce bir karakteri tanıyorsunuz, ne diyeceğini, nasıl davranacağını, tiklerini, kızdığı şeyleri, beden dilini iyice beyninize kazıyorsunuz.
Sonra da onun davranışlarını, ne söyleyeceğini tahmin ediyorsunuz. Tanıdığınız ölçüde de tahminleriniz doğru çıkıyor ve mutlu oluyorsunuz.
Dizilerdeki klişelerin vazgeçilmez olması da böyle açıklanabilir.
Tartışma programları da diziler gibi önce karakterleri yaratıyor, sonra onları birer vazgeçilmez stara dönüştürüyor.
Günlük hayatımız da böyle değil mi? İnsan tanıdığına daha çok güler, daha çok üzülür. Onunla bir bağ kurar çünkü. Psikoloji

Yazının Devamı