Bu yıl sinemamızın 100’üncü yılı kutlanıyor. Hafta başında yüzyılın en iyi oyuncuları, yönetmenleri, senaryo yazarları, film müziği bestecileri başta olmak üzere birçok sinema emekçisi ödüllendirildi.
1968’de TRT ilk yayınını yaptı, yani üç yıl sonra 50’nci yaşını kutlayacak. İlk özel kanal olan Star TV 1990 yılında yayına başladı. Bu tarihi baz alırsak, Türkiye’de televizyonculuk da çeyrek asırlık bir geçmişe sahip oluyor bu yıl.
Dile kolay 25 yıl... Bu süre zarfında Türkiye’de çok şey değişti, televizyon da bu değişimden nasibini aldı. Bugün son teknolojiyi kullanan yüzlerce kanalları, binlerce çalışanıyla dünya çapında bir sektör oldu. Üniversitelerde birçok sinema – TV bölümü açıldı, yüzlerce oyuncu, yönetmen ve senaryo yazarı yetişti. Yabancı diziler dublaj yapılarak izlenirdi, bugün bizim diziler dublaj yapılarak 75 ülkede yayınlanıyor. Bunlar pozitif gelişmeler.
Ama sektör büyüdükçe rekabet de doğal olarak kıran kırana geçiyor. Reyting rekabeti yüzünden büyük kanallar kendi karakteristik renklerini kaybettiler, hızla birbirine benzemeye ve tek tipleşmeye başladılar. En çok seyirci olan prime – time kuşağında sadece dizi yayınlar hale geldiler. Oysa önceki yıllarda
Ülke hızla ‘kentsel’ dönüşüyordu, birinciliği dizilere verdiler…
Kentsel dönüşüm, inşaat sektörünün lokomotifi olmaya hazırlanırken, en büyük gelişmeyi hiç beklemediği sektörden, televizyon dizilerinden gördü. Kentsel dönüşüme karşı çıkanlar ne diyordu? Insanların doğup büyüdüğü, hatıralarının olduğu mahalle hayatı bitecek ve insanlar evlerine hapsolacak. Sosyal hayatımız büyük yara alacak.
Kahraman mahalleliler süper sitelere karşı direnirken, çok önemli bir mevzisini kaybetti. Mahalle hayatı önce dizilerde bitti.
Son mahalle dizisi: ‘Seksenler’
‘Perihan Abla’, ‘Mahallenin Muhtarları’, ‘Süper Baba’, ‘İkinci Bahar’, ‘Ekmek Teknesi’, ‘Geniş Aile’… Mahalle dizisi efsanesini yaşatanlardan ilk akla gelenler.
Daha bundan birkaç yıl öncesine kadar “Mahalle dizisi garanti tutar” gibi sektörel bir özdeyiş vardı. Birçoğu gibi o da nostaljik bir özdeyiş olarak hatıralarımızda yerini aldı.
Bir kanal yöneticisine, yapımcıya ya da senaryo yazarına, ‘Dile benden ne dilersen’ deseniz, ilk isteyeceği şey seyircinin neyi beğendiğini bilmek olurdu. Çünkü dizi seyircisinin ne zaman neyi beğeneceği, neyi alaşağı edeceğini tahmin etmek güçtür. Seyircinin affı da yoktur, ne büyük prodüksiyonlu dizileri, ne starları nakavt etmiştir. Dönüp arkalarına bakmadı bile...
Nasıl ki, romantik aşkın hikmeti hâlâ bilinemediyse; seyircinin de dizilerle yaşadığı aşk da gizemini koruyor. Çünkü her seyirci dizisiyle farklı bir duygusal bağ kurar. İşte seyircinin dizilerine duyduğu aşkın halleri...
İlk görüşte aşk gibi...
Bazı diziler vardır, daha ilk bölümden herkesi şaşırtır, reytinglerde bir numaraya oturur. İlk görüşte aşk güzeldir, lakin büyük bir riskle karşı karşıyadır. Seyirci bu aşkın hep ilk günkü heyecanını ve tutkusunu yaşamak ister. Fakat zamanla eski heyecanlar kalmaz, şikayetler başlar. Sadece seyirci mi? Kanal da aynı beklenti içindedir. Dizinin yaratıcıları için zor günler başlar. Artık ikincilik bile başarısızlıktır çünkü.
Mantık evliliği