Başlığıma sakın gülmeyin, duruyor demek ki. Öyle olmasa resmi tatillerde, milli ve dini bayramlarda devlet daireleri, özel sektör, okullar, bankalar kapalıyken dizi setleri çalışmazdı. Hastaneler bile bu tatil günlerinde çalışmaz, sadece acil vakalara bakılır. Diziler de eğlence sektörünün acil servisi görülüyor olacak ki, onlar da iş başında.
Bu satırlar yazılırken 23 Nisan’dı. Resmi tatil yani ama setler çalışıyordu. Haftaya 1 Mayıs Emekçi Bayramı. Set emekçileri yine çalışacak.
Peki işin doğası gereği midir bu? Hayır. Mesela canlı yayın yapan televizyoncular gibi değiller. Akşam izlediğiniz dizi muhtemelen iki ya da üç hafta önce çekilmiştir. Siz izlerken yenileri çekiliyordur. Biraz öyle gelmiş, öyle gider durumu var. Sektör, herkesin yasal hakkı olan tatilleri kendine hak görmüyor, talep etmiyor sanırım. Aslında set durursa, dizi yayınının durması gerekmez. Ama setler yine de çalışır. Çünkü yayın durmaz ama ‘hayat durur...’
Eğer dizi sektöründen biriyle evliyseniz ya da evlenmeyi düşünüyorsanız, takvimlerinizde tatil günlerini gösteren kırmızı rakamları siyaha boyayın. Bırakın tatili, akşam yemeğini aileleriyle birlikte yiyebilmeleri bile nadirdir. Çünkü son ana kadar setin saat kaçta biteceğini bilemezler. Ertesi gün kaçta devam edeceğini de.
7/24 çalışan işyerlerinde bile 2 - 3 vardiya sistemi var. İnsanlar evden çıktıklarında kaçta döneceklerini bilir. Bunu bilemeyen bir tek dizi çalışanları.
Ama güzel tarafından da bakabilirsiniz. Mesela sektör çalışanları için ‘pazartesi sendromu’ yoktur. Çünkü zaten pazar günleri çalışıyorlar. Konut kredisi, araç kredisi gibi dertleri de yok. Dizileri ne kadar sürecek kimse bilemez.
Aileleri ya da arkadaşlarıyla asla randevulaşamazlar, plan yapamazlar. Ne zaman olacağını bilmedikleri tatil gününde, bütün kişisel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar. Yaz tatilini ucuza getirmek için erken rezervasyon yapamazlar. Bırakın rezervasyonu, yazın bile tatile gidip gidemeyeceklerini bilemezler.
Geçenlerde oyuncu bir arkadaşımın düğününde nikah şahidi başka bir dizi oyuncusuydu ama şahit olamadı. Zamanında yetişemediği için son anda oyuncu değişikliği yapılmak zorunda kalındı. Bu insanların şahitliği bile kabul edilmez anlayacağınız. Şimdi bir daha düşünün, karar sizin...
Sinema tek ‘ak saçlı asistan’ını kaybetti: Tolgay Ziyal
Geçen hafta bir sinema emekçisini kaybettik. Basında “Yeşilçam’ın efsane yönetmeni” diye duymuşsunuzdur. Bir insanın efsane diye haber olabilmesi için yönetmen olması gerekir çünkü. Oysa Tolgay Ziyal’i efsane yapan şey, onun Türkiye’de başka hiç kimsede olmayan bir özelliği. 50 yıla yakın bir süre yönetmen yardımcılığı yaptı. Dünyada böyle örnekler çok ama bizde ondan başka yok. Bizde, daha sinema öğrencisiyken herkes 1 - 2 yıl içinde yönetmen olmak ister. Kimse asistanlıkla ‘vakit kaybetmek’ istemez. Eskiden usta çırak ilişkisi vardı, şimdi o da kalmadı. Her geçen yıl dizi ve sinema filmi sayısı artıyor. Sektörün ihtiyacını karşılayacak deneyimli yazar, yönetmen yok. İhtiyaç artınca da asistan olmadan senarist ve yönetmen olmak mümkün.
Birkaç yıl asistanlık yapan biri yönetmen olmazsa başarısız hissediyor kendini. Peki Tolgay Ziyal öyle miydi? Hayır, tam tersi yönetmen olmayı seçmedi, yönetmen yetiştirdi. Onu efsane yapan da buydu zaten. Hem birçok usta yönetmenin en büyük yardımcısı, hem de kendini hazır hissetmeden yönetmen koltuğuna oturanların güven kaynağıydı. O gitti. Şimdi Türkiye’nin ak saçlı hiçbir asistanı yok. Genç arkadaşlar onu mutlaka tanımalı, bilmeli. Efsane olmasalar da biraz asistan olmalılar...