Edebiyat ya da tarih çevreleriyle dizi sektörünün yeni tartışması ‘Muhteşem Yüzyıl - Kösem’ şimdi. Dizi tarihsel gerçekleri ne kadar yansıtıyor?
Geçenlerde Doğan Kitap’tan, ‘Kösem Sultan: İktidar, Hırs, Entrika’ adlı bir biyografi yayınlandı. Kitabın yazarı tarihçi Özlem Kumrular Hürriyet’e verdiği röportajda, dizide aşk odağının olduğunu söyleyerek, Kösem Sultan için şu tarifi yapıyor: “Bir duygu insanı değil, akıl insanı. Attığı adımlarda duyguları ön planda değil. Pratik, mantıklı, basiretli ve ihtiyatlı bir kadın olarak tarihin sayfaları arasında yer alıyor. Ama kimse onu koca gönüllü bir âşık ya da mâşuk olarak hatırlamayacak.”
Uzun bir araştırma sonucunda edindiği bu sonuca itirazımız olamaz. Gerçekten de tarihi öğrenmenin yolu dizi izlemek değil. Ama diziler, kısmen ‘eksik ya da yanlış’ bilgi verse de, hem tarihe, hem de anlatılan tarihi karakterlere ilgi uyandırıp tarihi araştırmayı, o kitapları okutmayı sağlıyorlarsa buna da itirazımız olmamalı.
Günde ortalama 3 saati televizyon başında geçirerek, Avrupa’da en çok televizyon izleyen ülkeyiz. Okumaya ayırdığımız ortalama süre ise yılda 6 saat. Kitap okuma oranı Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 21, bizde ise yüzde
Her şey ‘Kiraz Mevsimi’nin beklenmedik başarısıyla başlamıştı, ardından ‘Aşk Yeniden’ geldi. Komedi dizilerinin dram dizilerini geçip birinci olması çok alışılmış durum değildi. Televizyon sektöründe bir ilki yaşadık, haftanın 4 - 5 günü, birinci oldular.
Gülmekten çok ağlamayı, aşktan çok ayrılığı seven seyirci kasım ayında ‘fabrika ayarları’na dönmüş görünüyor. Rüzgarı başlatan ‘Kiraz Mevsimi’, ardından gelen ‘Çilek Kokusu’ final kararı aldı. Geçen sezon herkesi şaşırtan ‘Aşk Yeniden’ reytinglerini yarı yarıya kaybetti. ‘Kurtlar Vadisi’ni 10 yıllık tahtından indiren ‘Kocamın Ailesi’ bitti.
Zirvede direnen iki kore dizisi, ‘Kiralık Aşk’ ve ‘İlişki Durumu: Karışık’ kaldı.
Romantik komediler insanların her şeyi unutup kafa dağıtmak istediği cuma ve cumartesi akşamlarına sıkıştı.
Romantik komedilerin bu kadar çok olmasını anlamakta güçlük çekmiştik zaten. Keşke araştırma şirketleri sürekli seçmen davranışı açıklayacaklarına biraz da seyirci davranışı açıklasalar. Mesela savaş, terör, cenaze, katliam haberleriyle romantik komedilerin zirvede olması arasında bir ilişki var mı? Ülkedeki ‘kaos’ bitip, ‘istikrar’ gelince seyirci kaosu dram dizilerinde mi aramaya başladı?
Sultan Ahmet, daha çocuk yaşta sarayın bahçesinde tabutlar gördü. Abisinin babası tarafından öldürülmesine şahit oldu ve sıranın kendine geleceği korkusuyla büyüdü. Şehzade annelerinin kendi çocuklarını korumak için bir anlamda ‘elti’lerinin çocuklarını öldürtmeye çalışmasını, özellikle kadın seyirciler nasıl karşılar bilemiyorum.
Bu anlamda Kösem Sultan, kanlı ve trajik bir giriş yaptı. Neden? Çünkü Kösem Sultan 1. Ahmed’in karısı olacak ve onun da tarihteki önemi, kendisi için kâbus olan bu ‘kardeş katli’ kanununu değiştirmesi. Belki taht için yapılan ölümcül rekabetleri bitiremedi ama en azından tahta çıkan her sultanın, ilk icraatiyle ‘bebek katili’ olmasını engellemeye çalıştı.
Tabii kadın izleyicilerimiz açısından ikinci trajik olay da, ileride Kösem Sultan olacak Anastassia’nın anne ve babasının gözü önünde evinin basılması, ‘hayırlı bir iş için geldik’ denilip babası dövülerek zorla götürülmesi. Kızını kurtarmaya çalışan babanın önüne atılan para kesesi de cabası.
Tarihle yüzleşmeye cesaretimiz var mı?
Bu hikayeler, tarihin sadece ‘işine gelen’ kısımlarının anlatılmasını isteyenleri kızdıracak kesinlikle. Ama ne yazık ki, gerçek bu. İpek kaftanlar içindeki el
Seçim gündemi içinde çok dikkat çekememiş olabilir. Meryem Uzerli’nin rol aldığı ‘Gecenin Kraliçesi‘ adlı dizinin başrollerinden Mehmet Aslantuğ projeden ayrılmaya karar verdi. “Rolün hakkını veremem, inandırıcılık sorunu yaşarım vs.” gibi açıklamalarla bırakmış. Yapım şirketinin de “Karadenizli sert bir karakter” olmasından dolayı, anlaşmalı bir ayrılık olduğunu açıkladığı yazıldı.
Mehmet Aslantuğ, ‘Bir İstanbul Masalı’nda romantik bir iş adamını, ‘Hanımın Çiftliği’nde Adanalı sert bir toprak ağasını, ‘Racon’da kabadayıyı, ‘Yengeç Sepeti’nde psikopat bir polisi, ‘Gerilla’da bir militanı oynadı. Karadenizli, sert mizaçlı bir iş adamını oynayamamasında mantıklı bir gerekçe yok.
Peki bu dizide oynayacağı karakter nasıl? Doğru, sert mizaçlı ama ölen karısına sadık olduğu için hayatına kadın sokmayacak kadar romantik. Buraya kadar tam da Mehmet Aslantuğ’a uygun karakter. Tabii sorun bundan sonra başlıyor.
‘Karmaşık İlişkiler’ reyting alır mı?
Evlatlık alıp evinde büyüttüğü çocuğuyla kızını evlendiriyor. Hem evlatlığı hem de damadı olan genç (Murat Yıldırım) Meryem Uzerli’ye aşık oluyor, hatta ondan bir çocuğu oluyor. Dizideki ilişki durumu bayağı bir karmaşıklaşıyor yani.
“Bir ülkeyi tanımak için orada insanların nasıl öldüğüne bakın” diyor ünlü düşünür ve yazar Albert Camus. Ben de nacizane bir televizyon yazarı olarak, insanlar öldükten sonraki reytinglere bakın diyorum. İşte size son aylardan örnekler.
7 Haziran seçimi akşamı maalesef diziler yayınlanmadığı için haber kanalları izlendi. Fakat sonuçların neredeyse kesinleştiği gün olan 8 Haziran’da en yakın haber bülteni FOX, AB kategorisinde dördüncü olabildi. ‘Paramparça’ dizisi ise birinci...
Bu ülkenin bir kenti Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’nde 20 Temmuz günü canlı bomba saldırısında 34 vatandaş öldü, 100’den fazlası yaralandı. O gün en yüksek reyting alabilen Kanal D Haber beşinci sıradaydı. ‘Kırgın Çiçekler’ dizisiyse tüm kategorilerde birinciliğe yerleşti.Eylül’de Dağlıca’da 16 asker şehit oldu. En yüksek reytingi alan FOX Ana Haber, yedinci sıradaydı. O günün birincisiyse çok manidar. Hollanda - Türkiye Milli maçı.
10 Ekim’de Ankara’da canlı bomba saldırısında 102 vatandaşımız öldü, yüzlerce yaralı vardı. Cumhuriyet tarihinin en büyük terör eylemi olduğu gün FOX Ana Haber ikinci olabildi. Birinci yine değişmedi.
Türkiye - Çek Cumhuriyeti maçı.
Geçmiş Cumhuriyet Bayramı’nız
“1990’lara döndük, 90’lara dönüyoruz.” Son zamanlarda çok sık duymaya başladık bu sözleri. Gençler için belki de 90’lar deyince trajik olan cep telefonunun, sosyal medyanın olmamasıdır. Ama 40’lı yaşlar için 90’ların travması faili meçhuller, işkenceler, DGM’ler, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, köy yakmalar ve boşaltmalar… Yani farklı sebeplerle de olsa kimse
90’lara dönmek istemiyor.
90’lar daha başından itibaren televizyon için büyük bir devrim yarattı. Özel televizyonlar ve radyolar 90 yılından itibaren hızla açılmaya başladı. Türkiye bir daha eskisi gibi olmadı.
Hatırlarsanız bir dönem Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Beyazıt Öztürk hep birlikte anılırdı. Onlar 90’larda girdi hayatımıza. 90’lar deyince aklıma siyasi tarihimizin yüz karalarından olan ‘Beyaz Toros’lar değil, ‘Beyaz Show’ gelsin isterim.
Türkiye neden Beyaz’da birleşebiliyor?
Geçtiğimiz hafta meydana gelen katliamdan dolayı bu haftaya ertelediği programla 20’nci sezonuna başladı ‘Beyaz Show’. O, programa başladığında doğmamış olanlar
üniversite arkadaşlarıyla onun programına seyirci olarak katılıyorlar. Mesela Selahattin Demirtaş üniversite öğrencisiydi. Yeni Tarkan olarak gösterilen ‘O Ses
Genelde akşam yemeği yediğimiz saatlerde izleriz ana haber bültenlerini. Irak’ta, Suriye’de canlı bomba eylemlerini, parçalanan cesetleri görürüz. İnsanız ya, üzülürüz ama bir sonraki ‘güzel haber’le gülümser, yemeğimize ve hayatımıza devam ederiz. İçten içe böyle bir ‘Ortadoğu ülkesi’ olmadığımıza seviniriz.
Milyonlarca aile televizyonda haberleri izlerken yemeğine devam edemedi. Bizde olmuyor diye içten içe de sevinemedi. Canlı bombalar, katliam görüntüleri, parçalanan bedenler ülkemizin başkentinden televizyon görüntüleriyle evimize kadar geldi.
Ölenlerin başında ağlayanları ve yardım çığlıklarını bütün dehşetiyle gördük Ankara’da. Tıpkı Suriye gibi, Irak gibi korkunçtu ama oralarda yaralıların, onlara müdahale edenlerin biber gazına maruz kaldıklarını görmemiştim. Ankara’da bu da oldu. Ben hâlâ inanamıyorum.
Nasıl bu kadar ‘soğukkanlı’ olduk?
Katliamın hemen ardından haber programlarında yorumcuların, siyasilerin “Bu katliam kime yarar, seçim bundan nasıl etkilenir?” türünden soğukkanlı tartışmalarını şaşkınlıkla izledim.
Soğukkanlılık bombacıyı tespit etmek, ele geçirmek, engellemek için emniyete, istihbarata lazım. Olay yerinde yaralılara müdahale etmek, kitleyi
Başlığımı tuhaf ya da abartılı bulanlar olabilir ama değil... Geçen hafta Fransa’nın Cannes şehrinde MIPCOM fuarı yapıldı. Bu fuar dünyanın en önemli ve prestijli televizyon fuarı. Dünyanın hemen hemen her ülkesi dizilerini ve televizyon programlarını burada tanıtıyor. En büyük televizyon kanalları, yapımcılar, senaristler, yönetmenler ve starlar katılıyor. Televizyonculuğun bugünü ve geleceğinin tartışıldığı, şekillendiği bir organizasyon. İşte bu fuarın bu yılki onur konuğu ülkesi Türkiye’ydi.
Neden Türkiye? Çünkü artık Türkiye dizi sektöründe dünya birinciliğine oynuyor.
Onur konuğu olmanın ne anlamı var? Bir kere bu fuarda en çok ‘Muhteşem Yüzyıl - Kösem’, ‘Filinta’, ‘Paramparça’ ve ‘Karadayı’ gibi Türk dizileri konuşuluyor. Demek ki bu yıl daha çok dizimiz satılacak, belki de hiç yayınlamayan ülkeler de yayınlamaya başlayacak. Daha çok kazanan sektör de bu talebi karşılamak için kendini yapılandıracak.
Bu, ülkemiz için daha çok tanıtım, ihracat ve turizm demek. Seyirci için daha kaliteli ve dünya standartlarına uygun diziler demek. Sadece televizyon sektörünü de ilgilendirmiyor bu durum. İşin içine turizm ve ihracat girince neredeyse bütün