Doğadan firmasının yeşil çay reklamı ‘Kadınlar ne ister?’ diye soruyor ve şöyle cevap veriyordu:
“Kaçmayan bir çorap, filmlerdeki gibi bir aşk ister... Çikolata ister, çiçek ister, sonra yine ayakkabı ister!”
Bu reklamın cinsiyetçi olduğunu, ayrımcılık yaptığını, nefret içerdiğini düşünenler sosyal medyada büyük bir imza kampanyası başlattı. Firma, maksatlarının bu olmadığını açıklayan bir özürle reklamı yayından kaldırdı.
Reklam, modern, kentli, eğitimli, çalışan kadınları tarif etmeye çalışıyordu. Bu statüdeki kadınlar hem bilinçli hem de artık gündemi belirleyen sosyal medyada çok aktif. Seyirci kalamazlardı, kalmadılar da. Peki bu kitle, diğer reklamlardaki kadınların pozisyonlarını üstlerine almadıkları için mi şimdiye kadar böyle bir tepki göstermediler?
Reklamlar kadınlardan ne ister?
Temizlik ürünleri, gıda, kozmetik, ev tekstili vs. gibi ürünlerin reklamlarında sadece kadınlar başrolde. Evde temizlik ve yemekten sorumlu tek kişi, kocasını bekleyen, mobilya ve perde hayalleri kuran, tek derdi beyaz ötesi çamaşırlar olan kadınlar. Mesela siz hiç çamaşır makinesine deterjan koyan erkek gördünüz mü? Ya da çocuğuna süt içiren bir baba? Emeklilik reklamında kadın bir emekli? Otomobil kredisi çeken bir kadın çalışan?
Gündüz programları zaten içler acısı. Kadın programı denince akla yemek, moda, izdivaç, selülit ve rejim konuları geliyor. Reklamlarla gündüz programları içerik olarak kardeş kardeş anlaşabilir.
Diziler kadınlardan ne ister?
Peki reklam aralarına konulan dizilerde durum ne? Hayattaki tek amacı evlenmek ya da ailesini birleştirmek zorunda olan ‘esas kız’ların hikayeleri. 1 - 2 örnek dışında başka bir ideali, amacı olan kadın hikayesi yok gibi. 2000’li yıllarda, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, tek başına mücadele edip özgürlüğünü kazanmak isteyen kadın karakterlerin hikayeleri vardı. Bakanlığımızın tabelasındaki değişim gibi artık dizilerde de kadın yok aile var.
Aldatıldığı kocasından ayrılıp kendine hayat kurmak isteyen ‘Aliye’yi, ailesinin karşı çıkmasına rağmen Yunan gençle evlenmek isteyen Türk kızının hikayesi ‘Yabancı Damat’ı, yasak bir aşk için ölüme gidilen ‘Aşk–ı Memnu’yu, ‘İkinci Bahar’ın ‘Hanım’ını, ‘Melahat Usta’sını zor görürüz artık.
Devlet kadınlardan ne ister?
Kadından sorumlu bakanlıkta artık kadının adı yok. Hükümet, “Kadının en önemli kariyeri anneliktir” diyor. RTÜK ise mevzuatı gereği cinsiyet ayrımcılığına karşı olması gerekirken sadece milli ve manevi değerlere odaklanarak kadını sadece eş ya da ideal evlilik yapmak isteyen genç kızlara dönüştürmek istiyor. Reytingleri bekleyen denek yapısı da eklenince oto sansür alıp başını gidiyor.
TRT bunun için güzel bir yöntem deniyor. Kadınların çalışmadığı, boşanmadığı, kocalarının emrinden çıkmadığı dönemlerin dizilerini yaparak günümüzün kadın gerçeğinden saklanabiliyor.
Hani hikayeler neden birbirine benziyor diye şikayet ediliyor ya, sebebi sadece senaryolar değil. Bütün bu süreçlerin sonucu olarak kanallarda, yapımcılarda ve senaryo yazarlarında ‘giderek otomatikleşen’ oto sansür. Ben de bir senaryo yazarı olarak bu sansürü yaşayarak gördüm ve görüyorum.
Geçen günlerde İran devlet televizyonu, Türk dizilerinin aile yapısını çökerttiğini, boşanmaları çoğalttığını ve evlenmeleri azalttığını açıkladı. Henüz İran’ı mutlu edememişiz ama onların istediği gibi bir televizyon için canla başla çalışıyoruz.
Peki bu kadınlar ne ister sorusunun yanıtı ne? Onun bir önemi yok nasıl olsa. Ama hükümetin açıklamaları, ders kitapları, RTÜK ve reyting yoluyla toplum mühendisliği yapanların kadınlardan ne istediği belli: “Evinin kadını, çocuklarının anası olacaksın!”