“Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa” diye bir atasözümüz var. “Kimseyi ilgilendir-meyen bir işini, herkesin düşüncesini bildirmesine meydan verecek biçimde yapmaya kalkarsan her kafadan bir ses çıkar; hangisine uyacağını şaşırırsın. Böyle işleri kendi kendine karar verip yapmalısın” anlamına gelir.
Bana göre köşe yazarlığı; Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta, herkesin gözü önünde kesmektir. Kimi uzun diyecektir, kimi kısa! Eleştirilme riskini umursamadan, etki altında kalmadan, yer yer tabulara meydan okuyarak düşündüklerini, tespitlerini açıkça yazabilmektir. Hatta henüz kimsenin dile getiremediği konularda eşeğin kuyruğunu ulu orta kesmektir. Zaten gazetecilik ya da televizyonculuk göz önünde olmayı sevenlerin işidir. Göz önünde olmayı sevmeyen insan bu işi yapmaz, yapamaz. Şimdi isim vermeyeyim ama medyada olup da yazdıklarının, yaptıklarının eleştirmesine dayanamayanlara içimden hep ‘tasını tarağını topla ve al git kardeşim, senin hamurun bu işe uygun değil’ demek geliyor.
Bu işi yapmanın vebali de haklı yere, haksız yere eleştirilmektir. Yeri geldiğinde köşe yazarısın diye saygı duyulması, yeri geldiğinde küçümseyen gözlerle bakılmasına aldırış
Terör dediğin canavar görünümlü pire.... Pire niteliğinde, asalak sınıfında olmasının yanı sıra baş edemememizin nedeni ise çok boyutlu oluşu! Siyasi ve ekonomik boyutu var. Derinden derinden ilerleyen silahlı savaşı öngören savaş boyutu var. Toplumsal, kültürel ve manevi boyutları deseniz apaçık ortada. Ve biz bu çok boyutlu pire ile tek boyutlu mücadele etmeye çalıştığımız için başarısız oluyoruz.
İnsana, değer vermediğimiz falan yok. Ölen öldüğü ile kalıyor. Memleketin anası ağlıyor! Kaç kişinin gerçekten ve ne kadar umurunda? Olaylar üst üste gelmese etkisi ancak “Cürmü kadar yer yakacak.” Demokrasi nedir bir türlü tam idrak edememiş durumdayız. Bizi yöneten kimse, kısaca kimin borusu ötüyorsa toplumun geneli olarak bize dayatılan kuzu kuzu onun fikirleri doğrultusunda düşünmek, yaşamak. Bizim gibi olmayan her şeyi, her insanı bir tehtit olarak algılıyoruz. İnançlara, yaşam tarzlarına, farklı fikirlere ve insanların kendini özgürce ifade etmelerine tahammülümüz yok. Sürekli bir ötekileştirme durumumuz var. Ötekileştirme bizi birbirimize düşman ediyor. Toplum olarak bir arada yaşamayı beceremiyoruz. Gizliden gizliye de bir arada yaşamamıza, ortak değerlerimize sahip
Bir zamanlar İhtilal mahkemesi bebek davası, don davası, köpek davası, cımbız davası gibi konularla uğraşmıştı şimdi de biz kendi kafamızda Meltem Cumbul’un “alyans davası”nı yargılı-yoruz! Boşuna ve gereksiz konuşuyoruz. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş bile, biz çıkalım kerevetine.
Ne olmuş yani kendisinden 14 yaş küçük bir erkek ile evlendi ise? Aşık olma ile ilgili kurallar ve sınırlar varda bizim mi haberimiz yok? Medeni kanun, erkeklere kendisinden yaşça küçük kadınla evlenme hakkı tanıyor da, kadınlara yasak mı? Daha nereye kadar kadına çifte standart uygulayacağız? Entelektüellerin bile kadın-erkek arasındaki yaş farkı, hatta evlilik ve alyans gibi konularda bazı şeyleri aşamadığını görmek aslında sözde modernleşmiş olsak da zihniyet olarak hala bazı noktalarda çok gerilerde kaldığımızı gözler önüne seriyor.
Meltem Cumbul evliliğinde herkesin bir yarasına dokunan 3 olay var. Birincisi aradaki yaş farkı; kadının, kendinden 14 yaş küçük bir erkek evlenmiş olması. İkincisi kayınpederin yakışık almaz açıklamalarına alyans göstererek cevap verilmesi. Bununda kezbanlık sayılması. Üçüncüsü ve en derinde yatan ise erkeklerin “evlilik, bağlanma korkusu”!
Yaş farkı daha
Zamanın da harçlığım azdı günde bir tane dondurmaya yetecek param olurdu, çok istesem de daha fazlasını alamazdım. Şimdi birkaç dondurma alacak param var ama bu seferde kilo alacağım hesabına günde bir tane yiyerek idare diyorum. Kendimi bildim bileli terör vardı, 10, 20, 30 yıl geçti, hiçbir şey değişmedi. Şimdi de terör var... Hala o patlamaya tanık olan küçük kızın gözünden dünyaya bakıyorum ve hani ne oldu, neden hala terör devam ediyor diye hesap soruyorum? İçimdeki küçük kıza birilerin bunu anlatabilmesi imkansız. Koca kadın olmuş halim ise az çok arkasında dönen dolapların, yanlış politikaların kurbanı oluşumuzun farkında. Bilim kurgu gibi bir dış politikamız var.
Albert Einstein “Büyük güce sahip bağımsız uluslar bulunduğu sürece, savaş kaçınılmaz bir şeydir” der. Günümüzde savaşlar artık eski usullerle yapılmıyor, şimdi devir stratejik savaşların devri. Savaşın yeni yüzü artık politik oyunlar ve terör. Ve biz hep bu açıdan sınıfta kalıyoruz. “Tilki tavşanın çığlığını duyunca koşa koşa gelirmiş ama yardım için değil” bunu bir türlü idrak edemedik. Bir ülkede yıllarca teröre çözüm bulunmuyorsa bu durumdan birilerinin elde ettiği rant büyük demektir. Karl Marx
Beach
Marrakech On The Beach Club
Çeşmenin eşsiz Aya Yorgi koyunda ki en gözde Beach Club’ı Marrakech. Fas dekorasyonu ve Osmanlı motiflerinin modern krom detaylarla birleştiği mistik atmosferi ile gündüzleri beach olarak geceleri club olarak hizmet veriyor. Futbolculardan tutun, dizi oyuncularına, şarkıcılara kadar yolu Çeşmeye düşen her ünlüyü burada görebilirsiniz. Kapıdan başlayıp kapıda biten, en az hatayı yapmaya gayret eden hizmet anlayışları var. Giriş 30 TL. Otopark ücretsiz.
Fun Beach Club
Huzurlu ve sakin bir plaj hayal edenlerin tercihi burası. Çeşme deki en iyi deniz burası dedirtecek kadar güzel bir denizi ve uzun bir sahili var. Locaları, çim alanı ve kum alanı mevcut. Su sporları da yapılabiliyor. Giriş 30 TL. Otopark ücretsiz. www.funbeachclub.com
Bobou Beach Çeşme
Bu sene eski Seaside’in olduğu bölgeye açılan, 1500 kişi kapasiteli tamamen yeni teknolojiyle donatılmış, kışkırtıcı partilerin yaşandığı bir gece kulübü Bobou. Muhteşem sahil şeridiyle de eğlence sever bohem burjuvaların buluşma noktası olmuş durumda. İçinde bir de Levendiz Rum Meyhanesi yer alıyor. “Full Moon Party”leri düzenleniyor. Giriş hafta sonu 50 TL, ilk içki ücretsiz.
Geçtiğimiz haftalarda Ege sahillerine kuş bakısı bir bakış attım. Nerede yenir, nerede kalınır, en iyi beach hangisidir?. Tatile çıkacaklara Sezince Bodrum ve Çeşme rehberi hazırladım. Malum artık bayram denince akla tatil geliyor. Hele bayram yaz aylarına denk gelince pek çokları kendini Ege sahillerine atmak içi can atıyor. Herkese iyi bayramlar, iyi tatiller, iyi gezmeler dilerim. Bugün Bodrum tavsiyelerim yarın da Çeşme tavsiyelerim sizler için geliyor.
Beach
Xuma Beach Clup
Tam artık “Bodrum bitmiş, Türkbükü terk edilmiş kasaba gibi” dediğim anlarda Xuma Beach’e rastladım, tüm kanaatim değişti. “Türkübü” aut olmuş, “Yalıkavak” in olmuş meğerse. Kuru kalabalık yoktu, “yokini”leri giyip gezen sözde cemiyet hayatının plaj güzelleri tarafından istilada edilmemişti. Gayet kaliteli bir müşteri kitlesi vardı. Tamamdır dedim; Bodrumdaki beach adresimiz belli oldu. Deniz güzel, ortam güzel, müzikler güzel, yemekler güzel, kokteyler güzel.. www.xuma.com.tr
Billionaire Club
Bodrum Yalıkavak Palmarina’da yer alan Billionaire Club bu yaz başı top model Eva Herzigova’nın ev sahipliği yaptığı görkemli partiyle açıldı. Dünyaca ünlü eğlence mekanı Billionare Club, Formula 1
Hep “güzel uyuyalım, güzel uyanalım” derim.
Sevdiğim bir arkadaşımdan yadigardır bu söz bana.
Çarşamba gecesi gene bu dileklerle uyumuştum, sabah da güzel uyanmıştım. Ta ki kötü haberi alana kadar...
Ansızın Foça’dan hain bir pusu haberi geldi. Şehit vermiştik, yaralılarımız vardı.
Biz terör haberlerini, çatışmaları Güneydoğu’dan almaya alışkınken akılları sıra bu defa Ege’de gövde gösteri yapmayı hedeflemişlerdi.
İzmir ne yaptı dersiniz? Önce yaralarını sarmaya kalktı; feryatlar, boş ağıt yakmalar yoktu. İzmirliler yaralı askerlere kan vermek için Ege Üniversitesi Hastanesi’ne koştu. Çok geçmeden Kan Merkezi’nin önündeki kişi sayısı dört binleri buldu.
Sosyal Medya da başrolde İzmirlilerin terörü kınayan ve yardım için birlik oldukları mesajları yer alıyordu. Kan bulma sorunu çözüldü, bu sefer İzmir sokakları kırmızı-beyaza boyandı.
Ege sahillerinde mini bir keşif yapayım dedim. Bodrum’cularla, Çeşme’ciler arasında ki rekabete tarafsız bir gözle bakmak istedim. Önce Çeşme turuna çıktım; otelcilerle, yerel yöneticilerle, esnafla konuştum, sokaklarda turladım, plajlarda gözlem yaptım. Genelde Ramazan’ın ilk haftası işlerin yavaşladığını söyleseler de % 75 oranında doluydular. Onların derdi kuru kalabalıktı. Geçen senelerdeki kaliteli yerli turistin yavaş yavaş kuru kalabalıktan sıkılıp Çeşme’den vazgeçiyor olmalarına üzülüyorlardı.
Sonra sıra Bodrum’a geldi. Henüz kimse ile konuşmama gerek kalmadan şehirdeki boşluk beni ürküttü. Sanki Bodrum’a bomba düşmüştü, in cin top atıyordu! Yaz, kış tıklım tıklım dolu olan Küçük İstanbul Bodrum boştu. Bir zamanların en havalısı olan Türkbükü’nde esnaf sokakta çift kale maç yapıyordu. Anlaşılan ramazan nedeniyle mahalle baskısına dayanamayan İstanbullu tatilini evinde ya da Ege Denizi’nin diğer yakası Yunan kıyılarında geçirmeyi tercih etmişti. Çeşme’yi tercih edenler şanslıydı inançlara ve inançsızlara saygılı İzmir insanı herkesi özgür bıraktığından inananda inanmayanda Çeşme da tatilini rahatça yapabiliyordu. Bodrum niye böyle olmuştu, neden boştu? İçimize dert