Hep “güzel uyuyalım, güzel uyanalım” derim.
Sevdiğim bir arkadaşımdan yadigardır bu söz bana.
Çarşamba gecesi gene bu dileklerle uyumuştum, sabah da güzel uyanmıştım. Ta ki kötü haberi alana kadar...
Ansızın Foça’dan hain bir pusu haberi geldi. Şehit vermiştik, yaralılarımız vardı.
Biz terör haberlerini, çatışmaları Güneydoğu’dan almaya alışkınken akılları sıra bu defa Ege’de gövde gösteri yapmayı hedeflemişlerdi.
İzmir ne yaptı dersiniz? Önce yaralarını sarmaya kalktı; feryatlar, boş ağıt yakmalar yoktu. İzmirliler yaralı askerlere kan vermek için Ege Üniversitesi Hastanesi’ne koştu. Çok geçmeden Kan Merkezi’nin önündeki kişi sayısı dört binleri buldu.
Sosyal Medya da başrolde İzmirlilerin terörü kınayan ve yardım için birlik oldukları mesajları yer alıyordu. Kan bulma sorunu çözüldü, bu sefer İzmir sokakları kırmızı-beyaza boyandı.
İzmir, teröre tepkisini önce akın akın yardıma koşarak, sonra sokaklarını, caddelerini, evlerini kırmızı beyaza boyayarak verdi.
Gündoğdu Meydanı’nda, Karşıyaka’da bir araya gelindi. Terörü lanetleyen sloganlar atıldı.
İzmir’in farkını işte böyle gösterdi. Tepkisiz olmanın, ortaya hiçbir şey koymamak değil, yeri ve zamanı gelince gereğini yapmak olduğunu İzmir de bir kez daha gördük.
İzmir bir tarih yazdı, sözde değil fiilde nasıl birlik beraberlik içinde olabileceğini gösterdi. Ders oldu; memleketime “Gavur” deyip, modernliğimizi rakı-balık yapmamızla sınırlı sananlara, bizi sözde kültürlü olmakla yaftalayanlara...
İnsan kendini tutamıyor
Varsın biraz rahat ve güzel yaşamayı sevip, hafif de tembel olalım.
Varsın hem kültürel hem de fiziksel anlamda taşıdığımız potansiyelimizi tam kullanmıyor olalım.
Yine de, her şeye rağmen yeri geldiğinde verdiğimiz tepkilerle fark atıyoruz.
“Doğruyu söylemek değil, anlatmak güç” iken biz en zor olanı sergilediğimiz tavırla yapıyoruz. Teröre bile bu ülkede verilmemiş en medeni tavrı sergileyerek verdik cevabımızı.
William Shakespeare “Yaptığını öven, yaptığını yıkar” der.
Aslında bizi kültürsüz bulanlara karşı susmak gerekiyor ama devir o devir değil artık.
Bir de insan kendini tutamıyor. İzmir’in üstüne bu kadar gelmeseler, eksikliklerini abartıp içinde taşındığı değerleri ve potansiyeli görmezden gelerek eleştirmeseler, belki de hiç böyle tepkiler vermeyeceğiz.
Bir anne çocuğuna nasıl laf söyletmiyor sadece kendi eleştiriyorsa, biz İzmirliler de aynısı yapıyoruz.
Hele bu eleştiriler hak ettiğimizin üzerindeyse, eksiklerimizi bilmemize rağmen başkaları bir şey dedi mi İzmir’e toz kondurmuyoruz.
Medeniyet dediğin
İnsanların kültürleri, asaletleri ve ne kadar medeni olduklari kriz anlardında belli olur. Kültür ile medeniyet, arasında da karşılıklı ve sürekli bir ilişki vardır. Aslında birbirinden farklı şeylerdir. Medeniyet, milletlere ait bazı kültür değerlerinin, birçok millet tarafından benimsenerek ortak duruma gelmiş bütününe verilen addır. Milletler arası değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtalarının tümüdür. Bu ortak, değerlerin kaynağı farklı kültürlerdir. Tıpkı İzmir’de olduğu gibi.
Medeniyet alanındaki gelişmeler, teknolojideki buluş ve yenilikler de kültür değerlerinin şekillenmesinde ve değişmesinde rol oynar. Bu karşılıklı etkileşim ve medeniyetteki ilerleme, bazı yönleri ile kültürün sınırlarını gittikçe daraltmakta; kültürdeki gelişme ve ilerlemeler ise tabii olarak medeniyetin sınırlarını genişletmektedir. Medeniyet bir amil, kültür ise sonuçtur, eserdir. Medeniyet, kültür yaratan bir düzendir.
Bazı araştırmaların kültürle medeniyeti eşanlamlı kabul ettiği bile görülür. Kültür, önce yetişme yahut büyüme manasına gelir. Kültürlü adam yetişmiş bir adamdır.
Bir milletin kültürü varsa o millet vardır, eğer kültür yoksa veya özünü yitirmişse, o toplum kimlik değiştirir. Kültür, bir milletin ruhudur, hayatının iksiridir.
Şimdi siz karar verin İzmir ne kadar medeni ve kültürlü bir şehir?
Haftanın Karnesi
SınıfI geçenler
Foça’daki terör saldırısı sonrası gösterdiği birlik, beraberlik, dayanışma ve sergilediği tavır ile İzmir sınıfı geçmekle kalmadı, bir de medeniyet dersi verdi.
Londra Olimpiyatları’nda atletizm kadınlar 800 metre seçmelerinde milli atletimiz Merve Aydın sakatlanmasına rağmen gözyaşları içinde yarışı tamamladığı için, 80 bin kişilik olimpiyat stadyumunndaki seyirciler alkış tutarak kendine destek verdiği için ve Times Gazetesi atletimizi “Günün Olimpiyat Sporcusu” seçtiği için sınıfı geçti.
Sınıfta Kalanlar
Yüksel Aytuğ “Kadınlık Olimpiyatlarda Ölüyor” başlıklı yazısında olimpiyatlara katılan kadınlar için “Kocaman omuzlar, küçücük kalçalar ve tahta gibi dümdüz göğüsler... Kadın sporcuların kronometre sonuçlarıyla yetinilmesin. Sıralama yapılırken sporcuların fiziksel görünümlerinin ‘kadına benzerliği oranında’ artı ve eksi puanlar eklensin!” demiş. Hayatını idame ettirmek için yapılan mesleğin belirli bir zamandan sonra bünye üzerinde psikolojik, fiziksel, kültürel vs. etkileri ortaya çıkabilir buna da “Mesleki Deformasyon” deniyor. Kadınların yaptığı işlerde asıl meseleden uzaklaşıp hep bir fiziksel güzellik aramak neden?