Yazın geldiği, haziranda Çeşme’nin bir anda canlan-masından anlaşılır. Bende malum neredeyse her sene yazlık mekanlarla ilgili ilk yazımı haziran başı yazarım. Haziran ayı mekanların görücüye çıktığı zamandır. Yaza damgası vuracak olanlar kendini belli eder.
Malumunuz artık Çeşme’nin ününü duymayan kalmadı. İzmirlilerin göz bebeği, Türkiye’nin bir numarası durumuna geldi. Marrakech, Paparazzi gibi klasik mekanların arasına her sene İstanbul menşeli yenileri ekleniyor. Emre Ergani ve Yusuf Devidas da Çeşme’ye yatırım yapan İstanbullu işletmecilerden. Geçtiğimiz yazlarda işettikleri 7800 Beach Clup & Restoran ile Biber’e yepyeni bir mekan “Bobou” ekliyorlar.
Çeşme’nin en popüler otellerinden biri 7800 yaz sezonuna hazır. Gündüzleri beach ve restoran olarak da hizmet veren 7800, uzun öğle yemeklerini takip eden birbirinden ilgi çekici ve renkli beach partilerle yaz enerjisini yükseklere taşıyordu. Beach parti konseptlerine bu sene Oldies but Goldies partileri, canlı Jazz performansları, renkli kokteylleri eklemişler. Akşam saatlerinde de 7801 ismi ile restoran bar olarak hizmet vermeyi sürdürüyorlar.
İstanbulluların çok iyi bildiği, ünlü simaların müdavimi olduğu 2
Dünya hızla değişiyor. Dünya değişirken, hiç kimsenin ya da hiçbir kuruluşun değişmeden kalmaya gücü yok. Değişimi yakalayamayan, yerinde sayan zaman içinde yok olup gidiyor. Hayat bizi, yaşam ve iş yapış şekillerimizi gözden geçirmeye zorluyor. Değişimi ayak uydurmaktan, değişen dünya için de yeni yakşalaşımlar üretmekten başka çaremiz yok. Herkesin, bu yenidünya da, oyunu yeniden kurmayı öğrenmesi gerekiyor. Her şeyden ya da herkesten sorumlu değilsiniz ama kendi işinizin ve yaşamınızın tek sorumlusu sizsiniz. Bu nedenle değişen dünya için yeni yakşalaşımlar üretmekte size düşüyor.
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) İzmir Şubesi tarafından 12-13-14 Haziran tarihlerinde Swissotel Grand Efes’te gerçekleştirilecek olan Mükemmelliği Arayış Sempozyumu’nun (MAS) ana teması da ‘Yeni Dünya Yeni Yaklaşımlar’. Bu yıl 13’üncüsü düzenlenecek olan sempozyum, günümüz rekabet ortamında, mükemmelliğe erişme çabasında olan kuruluşların, “Toplam Kalite” çabalarını diğer kurum ve kuruluşlar ile paylaşabilmeleri adına önemli bir organizasyon.
MAS her sene olduğu gibi bu senede birbirinden değerli konuşmacıları bir araya getirmiş. Başbakan Yardımcısı, Bakanlar, İzmir Valisi, İzmir
İzmir’in tanınmış 71 yıllık mücevher markası Özusta, genç ve daima genç kalanlar için yeni bir oluşuma adım atıyor. OZ Markası kapsamında, genç ve yenilikçi tasarımcılarla işbirliği yapmışlar. Onların yaratıcı çalışmalar üretmeleri konusunda cesaretlendirerek, genç ve kendini genç hissedenleri heyecanlandıran yeni bir koleksiyonlara imza atıyorlar. Bu koleksiyonlardan en yenisi “Ruhu 18” de bu anlayıştan yola çıkarak 18 yaşın tazeliğini ve enerjisini taşıyan kadınlar için tasarlamış.
Ruhu 18 koleksiyonu moda tasarımı, tasarım bilimleri ve görsel iletişim tasarım uzmanlığına sahip 18 genç yeteneğin ön görümleri ile hazırlanmış. Gençler hayal etmişler, tasarlamışlar Özusta bunları gerçekleştirmiş. Koleksiyon heyecanlı, tutkulu, dinamik, biraz asi, biraz vurdum duymaz hem kendini, hem her şeyi değiştirebilen kadınları hedefliyor. Sevgili Erhan ve Sinem Özusta oluşturdukları bu yeni markayı trendleri, modayı, interaktif dünyayı takip eden yeni nesil ve eskimeyen nesil kadınlar için yaratmışlar. Aslına bakarsanız “Ruhu 18” tamda İzmir kanını anlatıyor..
Ruhu 18 Koleksiyonu 2012 yazının takı modasına damga vuracak gibi görünüyor. Neon renkler ile altın gümüş değerli ve yarı
Anne olmak, bir kadının hayatında yapabileceği en büyük değişikliklerden biri sanırım. Nasıl gözlerini karartıp bu kutsal göreve talip oluyorlar, anne olduktan sonra nasıl da değişiyorlar büyük bir hayranlıkla izliyorum. Şapka çıkarılacak, cesaret gerektiren, sorumluluğu büyük, tam zamanlı, hiç bitmek bilmez bir işe girişiyorlar nede olsa. Annelikten emekli olunmuyor.
Hangi yaşta, sosyal statüde ya da eğitim de olunduğu fark etmiyor; annelik bir kadını değiştiriyor, dönüştürüyor. Tüm önceliklerinin sıralaması değişiyor. Hele ilk yıllarda öncelikler listesinin zirvesi istisnasız çocukları oluyor. Hatta belirli bir süre kendinden bile vazgeçiyor kadınlar. Bu vazgeçişin sebebi dünyaya katacakları en büyük eserleri çocuklarını büyütmek oluyor.
Anneliğin bir kadına kattıklarının başka hiçbir şeyin yapamayacağının da farkındayım. Anne ve bebek birlikte yeni bir hayata başlıyorlar. Bu zamana kadar beklide kendi hayatını, geleceğini bile planlamamış bir kadın, bir anda adeta kabuk değiştiriyor. Daha hamileyken başlanıyor çocuğun geleceği üzerine planlar yapılmaya. O’nu en iyi şekilde yetiştirme arayışları ve zaman içinde farklı biçimler alsa da temel mesele haline geliyor.
İzmir ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Fotoğrafın usta ismi, Rock’n Roll’un asi çocuğu Mehmet Turgut’un “rock” fotoğrafları; “Rock’n Frame” sergisiyle 11-20 Mayıs 2012 tarihleri arasında İzmirlilerle buluşuyor. Daha önceki sergilerini de İstanbul da ki Kemancı Rock Bar gibi yaşayan müzik mekanlarından seçen Turgut, bu sergisini de Alsancak Gazi Kadınlar Sokağı’nda bulunan İzmir’in yeni mekanı ÖKÜZ’de gerçekleştiriyor.
“Rock’n Frame” isimli sergide; Mehmet Turgut’un objektifinden yerli ve yabancı toplam 56 rock yıldızı sahne alıyor. Sergi; Alice Cooper, Ozzy Osbourne, Metallica, Apocalyptica, Slayer, Aslı Gökyokuş, Aylin Aslım, Erdem Yener, Çilekeş, Erkin Koray, Gökçe, Gripin, Hayko Cepkin, Koray Candemir, MaNga, Melis Danişmend, Mirkelam - Kargo, Nejat Yavaşoğulları, Ogün Sanlısoy, Özge Fışkın, Redd, Rock FM, Sakin, Serkan Çeliköz, Teoman, Ete Kurttekin, Yasemin Mori, Yüksek Sadakat, Nikkiwild, Badem, Zagaband ve daha birçok sevilen ismin fotoğraflarından oluşuyor.
Efes Dark, İzmir Arena ve Pizza Pizza sponsorluğunda gerçekleşen, organizasyonunu Uğurhan Akdeniz Fashion Events & Production’ın üstlendiği “Rock’n Frame” sergisi kaçırmayın. Fotoğraflar sizi içine
Şu aralar bir Osmanlı dönemi film-dizi furyasıdır gidiyor. Bu akımı 1996 yılında “İstanbul Kanatlarımın Altında” filmi ile Mustafa Altıoklar başlattı. Altıoklar’ın öncülüğü olmasa belkide büyük bütçe gereken bu projeler çekilmeyecekti.
Mustafa Altıoklar’a bir röportaj için buluştuk. “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminin dizi olacağı haberini aldım.
Malumunuz film 120, dizinin her bölümü 90 dakika... En çok merak ettiğim film ile dizi arasında ne gibi farklar olacağı. Altıoklar, filmi diziye çevirmeye karar verirken çok zekice bir ayrıntı yakalamış. Twitter aslında zamanının teknoloji ile 17. Yüzyılda Osmanlılar tarafından da kullanıyormuş. En iyisi bunu Altıoklar’ın kendi cümlelerinden duyun, “Dizi filmin başladığı noktanın öncesi bir zaman diliminden başlayacak. En temel fark bu... Bir de ilginç bir sürprizimiz olacak. Birinci bölümde Hezarfen Ahmet ve Hanzade’yi şahane bir çocukluk aşkı içinde göreceğiz. Ne var ki daha bölümün sonunda Hanzade’nin dedesi saray hekimbaşısı Muttalip Efendi, Sultan Mustafa’ya deli raporu verdiği için Venedik’e sürgüne gönderilince; Hezarfen ve Hanzade ayrılacak, birbirlerinin izin kaybedip tam on sene görüşemeyecektir. On sene sonra
Şu aralar uçan herkes rötarlardan, uçağa alınıp uçağın içinde saatlerce bekletilmekten, iniş yapılamayıp havada defalarca tur atılmasından fena halde dertli. Atatürk Havalimanı trafiği E-5 trafiğini bile sollamış durumda. Bunun sebebinin kış aylarında kötü hava şartları olduğu söylendi. Geçen hafta kontrolörlerin iş yavaşlatma eylemi vardı, şu aralar bazı pistler tadilatta ondan deniyor. Bizde bahaneler tükenmez...
Ne olacak şu rötar sorunu? Gün geçmiyor ki İstanbul çıkış veya geliş yönünde uçaklar 2-3 saat rötar yapmasın. Zaten yaz mevsimi de geliyor yani turizm sezonu yaklaşıyor. Ortalık fena karışacak gibime geliyor.
Turizme bir darbede havayollarından inecek!
Kanal İstanbul, üçüncü köprü, Marmaray ve yeni havaalanı tamamlanırsa gerçek manada bir dünya metropolüne dönüştürmenin stratejileri kurgulanıyor. Ne zaman hayata geçirilir bilinmez tabii. Hadi onu da geçtim, bizim dolmuşçuluktan gelme hava yolu şirketlerini ne yapacağız?
Uçaktan kim var kim yok bilmiyorlar!
Bakın başıma ne geldi, uçakta olmadığım halde uçtuğum dahi iddia edildi. Şaka değil gerçek söylüyorum. Allah’a emanet, uçakta kim var kim yok bilinmeden seyahat ediyoruz demek ki!
Geçtiğimiz hafta Sevgili Bedri Baykam‘ı sanat galerisinde ziyarete gittiğimde artık dünyanın bir sanat günü olduğunu öğrendim. Üstelik anlamı büyük olan, bugüne kadar neden kutlanmadığına şaşırdığım bu önemli günün Bedri Baykam‘ın da içinde yer aldığı Türkiye’yi temsil eden Ulusal Komite olan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD)‘nin önerisi ile kabul edilip bu sene ilk defa kutlanacak olmasına hem şaşırdım hem de sevindim. Düşünsenize sanata bizlerden çok çok daha önem veren, kıymetini bilen bunca ülke, dünyaca ünlü birçok sanatçı varken “Dünya Sanat Günü” önerisini getirmek ve bunun kutlanmasını sağlamak biz Türklere nasip oldu. Bununla gurur duymak ve en iyi şekilde kutlamaya çalışmakta biz sanatseverlere düşüyor artık.
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği olarak önemli bir misyon üstlenmişler. Laf olsun, dostlar alışverişte görsün derneği olmadıklarını bir kez daha gözler önüne serdiler. Önemli hedefler koymuşlar ve bunları tüm ciddiyetleri ile bir bir gerçekleştiriyorlar. “Dünya Sanat Günü” olarak da dünyada “tartışılmaz bir değer olan “Leonardo Da Vinci’nin doğum günü” 15 Nisan’ı seçmişler. Bu önergeyi sunup kabul ettirmiş olmakla ne kazandırdıklarına gelince;