Bir zamanlar İhtilal mahkemesi bebek davası, don davası, köpek davası, cımbız davası gibi konularla uğraşmıştı şimdi de biz kendi kafamızda Meltem Cumbul’un “alyans davası”nı yargılı-yoruz! Boşuna ve gereksiz konuşuyoruz. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş bile, biz çıkalım kerevetine.
Ne olmuş yani kendisinden 14 yaş küçük bir erkek ile evlendi ise? Aşık olma ile ilgili kurallar ve sınırlar varda bizim mi haberimiz yok? Medeni kanun, erkeklere kendisinden yaşça küçük kadınla evlenme hakkı tanıyor da, kadınlara yasak mı? Daha nereye kadar kadına çifte standart uygulayacağız? Entelektüellerin bile kadın-erkek arasındaki yaş farkı, hatta evlilik ve alyans gibi konularda bazı şeyleri aşamadığını görmek aslında sözde modernleşmiş olsak da zihniyet olarak hala bazı noktalarda çok gerilerde kaldığımızı gözler önüne seriyor.
Meltem Cumbul evliliğinde herkesin bir yarasına dokunan 3 olay var. Birincisi aradaki yaş farkı; kadının, kendinden 14 yaş küçük bir erkek evlenmiş olması. İkincisi kayınpederin yakışık almaz açıklamalarına alyans göstererek cevap verilmesi. Bununda kezbanlık sayılması. Üçüncüsü ve en derinde yatan ise erkeklerin “evlilik, bağlanma korkusu”!
Yaş farkı daha çok erkeğin büyük olmasına alışık olduğumuz bir durum, yani sadece alışkanlıktan ibaret! Kadının yaşça büyük olması ne ise erkeğin yaşça büyük olması da aynı şey aslında. Eskiden sorun birazda fizyolojikmiş. Vakti zamanında kadınlar bolca doğurdukları, bedenlerini daha hoyrat kullandıkları ve kendilerine bakmadıkları için çabuk çöküyorlardı. Şimdi öyle mi, kim kaç yaşında anlamak mümkün değil. Endamına bakacak olursanız genç kız gibi görünen annem yaşında kadınlar var. Fizyolojik fark ortadan kalktığına göre geriye sadece kafaların uyuşması kalıyor. Zihinlerdeki fark deseniz ergen olduktan sonra, olgunlaştıktan sonra her yaşta aynı. Eee o zaman kim büyük, kim küçük ya da yaşıtmış ne önemi var.
Alyans Show’a gelecek olursak. Meltem Cumbul’un kayınpederinin çirkin açıklamalarına karşın evlilik yüzüğünü göstermesi kadar naif bir cevap olamaz. O karelere baktığınızda ne nispet var, ne de evlendim işte zaferi gösterisi. Beni şaşırtan şey bu durumun bir anda bazıları için “Kezban”lık bazıları için “idol” olması. Bence bu ne “Kezban”lık ne de “idol”lük bir durum. Aşkın vuku bulmuş hallerinden biri sadece.
Evliliği resmen sosyal statü sayıyoruz. Evli kadına, hatta çocuk doğurmuş kadına neredeyse kutsal gözle bakıyoruz sonrada evlenen ve alyansını gösteren kadını kezbanlıkla suçluyoruz. Durunuz efendiler, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Hem “evlenilecek kadınlar” “eğlenilecekler kadınlar” ayrımı yapınız, sonra biz kadınları evlenme hevesimizle yargılayıp kezbanlıkla suçlayınız. Evliliği küçümsemek, gözden düşürmek için yapılan yakıştırmalar bunlar. Zaten artık evliliklerin ömrü 3-5-10 yıl. Evlilik korkusu ile yanıp tutuşanların alyans göstermeyi kezbanlık olarak yaftalamasının neticesinde yakında O 3-5-10 yıldan da olacağız.
Oral Çalışlar köşesinde “Meltem Cumbul, Nilgün Belgün gibi kendilerinden genç erkeklerle olabilen ve erkek egemen alışkanlıklarımızı sarsabilen kadınları bir ‘toplumsal model’ olarak önemsemek gerekiyor. Cinsler arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması uzun bir yolculuk. Bazı kadınlar, bu yolculuğun kısalmasına katkıda bulunuyorlar.” Diyerek son noktayı koymuş bence. Can Dündar bir röportajında ”Edebiyatın tarihi, büyük oranda kadın kanıyla yazılmıştır” demişti. Eksik bile söylemiş modernleşme hatta insanlık tarihi bile büyük oranda kadın kanı ile yazılıyor...
Kadın seve seve evlenir, erkek ürke ürke
Erkekler kaç yaşında ya da hangi konumda, ekonomik düzeyde olurlarsa olsunlar evlenmekten korkuyorlar. Hayatlarındaki kadını ne kadar severlerse sevsinler, evlilik fikrine karşı bir isteksizlikleri var! Yumurta kapıya dayanıp, artık evlilik ufukta göründü mü hep o direniş sergileniyor. Ya kadınlar, evlenmeye bu kadar can atarken onlar korkmuyor mu? Kadınlar evlilik sonrasından erkekler ise evlenmek fikrinden korkuyorlar. Sanırım erkeklerde evlilik fikri, yarı açık bir cezaevi hissi uyandırıyor. Ya da kafese konmuş bir aslan gözlerinde canlanıyor. Kadınlar ise ne kadar evlilik meraklısı gibi görünseler de, erkekler kadar olmasa da evlilikten korkuyorlar aslında. Erkekler evlilik fikrinden korkarken, kadınlar evlendikten sonra erkeğini elinde tutamamaktan, daha sonrada çekici ve arzulanır olup olamayacağı ile ilgili kuşkular taşıyorlar. Buna rağmen bir direniş sergiledikleri yok. Öncelikle ilk hedef erkeğe evet dedirtmek oluyor.
Evli olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu... Evlilik olasılığı gündeme gelince erkeklerin isteksizliklerinin altında yatan; onlara bu olasılığı düşündüren kadının yetersizliği değil aslında. Kafalarını karıştıran konu, korkularının altında yatan; bundan sonra tek bir kadınla yapıp yapamayacakları ya da aile kurdukları zaman karşı karşıya kalacakları yükümlülükleri üstlenmek isteyip istemedikleri ve maddi konular oluyor. Erkekler doğaları bakımından evlilikten korkuyorlar. Sorun, şu kızla ya da bu kızla evlenmek değil aslında, temel sorunları evlenip evlenmemek. Yani evli olmak ya da olmamak, işte bütün meseleleri bu...
Hayata bakış açıları, fizyolojileri, psikolojileri ve gelecekten beklentileri farklı bu iki cinsin evliliğe bakış açılarının da farklı olması kadar doğal bir şey yok. Temel de kadınlar üremek için erkeklerde üretmek için doğmuşlar ne de olsa. Kadın bir an önce evlenmek istiyor, erkek mümkün olduğunca bekar kalmak. Kadın seve seve evleniyor, erkek ise ürke ürke...