Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, hükümetin üzerinde çalıştığı krize önlem paketinin çerçevesini anlattı.
Paket üzerinde çalışan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun üyesi olan Yıldırım’ın verdiği bilgiye göre, pakette son durum şu şekilde: “Hazırlıklar önümüzdeki hafta bankalarla yapılacak olan görüşmelerle devam edip, ardından tamamlanacak”


Önlem paketinin ana çerçevesi için üzerinde durulan ilkeler şöyle:


1- Hazine veya bir kamu bankası, bankaların sendikasyon kredilerine garantör olabilir. Bankaların sıkıntısı giderilir. Onlardan da kredi kanallarını açık bırakmaları istenebilir.

2-Talebi olmayan otomotiv, tekstil gibi sektörlere kaynak aktarmak yerine yol ve altyapı yatırımlarına kaynak aktarılabilir.

3- Ağacın gövdesiyle uğraşmak lazım. Dalları ile değil. Kim destek aldı, almadı tartışma konusu olabilir. Bu siyasi sıkıntı yaratabilir.

4- İstihdamı desteklememiz gerekiyor, enflasyonun birkaç puan yükselmesinin burada önemi yok.


Partiler seçim gündemine kilitlenirken, Türkiye’nin asıl sorunun “ekonomik kriz” olduğunu söyleyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım iki tane çok somut kaynak adresi veriyor: Birincisi 2B olarak bilinen orman vasfını kaybeden arazilerin satışı, ikincisi ise halkın “zulası!”
Yastık altındaki altının bankalara mevduat olarak çekilmesini savunuyor. Bankalara veya işadamlarına çatmadan, çok da net olarak bir “finansal paket”ten söz ediyor. Yani KOBİ veya reel sektör desteğini “ağacın dalları” olarak görüyor. Gövdeye odaklanmak gerektiğini öne sürüyor.
IMF ile anlaşmanın son aşamaya geldiğini söyleyen Yıldırım, bugün siyaset gündemini işgal eden “belediye başkan adayları” meselesinin üzerinde bile durmuyor, “Asıl sorun ekonomik kriz” diyor. Bakan

Bankaların kredi borçlarına Hazine  garantör olabilir
Yıldırım’ın görüşlerini özetliyorum:

Asıl sorun kriz
Türkiye’nin sorunu erken seçim değil kriz. Son bir-iki hafta içinde yapılan hazırlıklara önümüzdeki hafta da bankalarla bir tur görüşme yapılarak devam edilir ve hazırlıklar tamamlanır. İç pazardaki talebi canlı tutmak gerekiyor. Talebi olmayan otomotiv, tekstil gibi sektörlere kaynak aktarmak yerine yol ve altyapı yatırımlarına kaynak aktarmamız gerekir. İnsanlar araba, tekstil satın almıyor ama yol yaptığın zaman kullanıyor. Ayrıca, bu yatırımlar istihdam yaratıyor. Ülke ekonomisine canlılık katıyor. İstihdamı desteklememiz gerekiyor, enflasyonun birkaç puan yükselmesinin burada önemi yoktur.

Moralleri yüksek tutmalıyız
Sorun iki türlü. Birincisi dış talep düşüyor, ikincisi ise finansman. Talep düşmesinin önünü açmak için ABD tüketicilere 600 dolar dağıttı. Bizim de talebi canlandırmak için yöntemler geliştirmemiz gerekir. Finansman tarafına gelince, Hazine veya bir kamu bankası, bankaların sendikasyon kredilerine garantör olabilir.
Böylece bankaların sıkıntısı giderilir. Bankalardan da kredi kanallarını açık bırakmaları istenebilir. Böylece, asıl dış borç yükünü taşıyan özel sektörün yatırım ve istihdam sağlamasının önündeki engeller kalkar. Ağacın gövdesi ile uğraşmak lazım. Dalları ile uğraşırsak, kim destek aldı almadı tartışma konusu olabilir. Bu siyasi olarak da sıkıntı yaratabilir. Krizin psikolojik etkisini ortadan kaldırmak gerekiyor. Moraliteyi yüksek tutmamız lazım.
Bizim işadamlarımız da yüksek düzeyde borçlanarak yatırım yaptılar. Krediyi getirip yatırıma aktardılar. Finans sektörünün çözersek sistem tıkanmaz.

‘İçerideki parayı harekete geçirmeliyiz’
İçerideki parayı harekete geçirmek gerekir. Altın tasarruflarını bankalara çekebiliriz. Halkın elinde 80 milyar dolar değerinde altın var. 2B arazilerinden gelir bekliyoruz. Özelleştirme programının yürümesi küresel finans krizi nedeniyle zor.
Üçüncü Boğaz Köprüsü gibi ihalelerin olması zor. Körfez geçişi için erteleme istendi. Bu ortamda bile; 3G ihalesi ve Marmara’nın ikinci tüp geçit ihalesini alan firmalar, Türkiye’nin yatırım için uygun ülke olduğunu gösterdiler.

Suudilerin parası batmadı
Körfez ülkelerinden finansman sağlamak kolay değil. Biz de mevduata tam güvence verebiliriz. Komşumuz Yunanistan’da mevduata tam güvence verildi. Örneğin Türkiye’de iki Yunan bankası var. Komşular tam garanti verirken, Türkiye de vermeli.
Krizde komşularımız ile ilişkiler önem taşıyor. Körfez sermayesi hemen gelmez. Birçoğunun parası battı. Dubai olumsuz etkilendi. Abu Dabi ve Suudi Arabistan’ın “nakitte” kaldığını duyuyoruz. Krizden içe kapalı ülkeler de korundu. Suriye’de krizi şöyle tarif ediyorlar: “Biz bisikletlerimizle giderken, benzin kuyruğunda insanlar görüyoruz, onlara el sallayıp yolumuza devam ediyoruz.”
İnsanın aklına ABD’nin bu krizi bilinçli çıkardığı düşüncesi de gelmiyor değil. Rusya’nın niyetlerini anlayana kadar petrolün fiyatını yükselttiler sonra da paralarını topladılar. Çin’i batırdılar. Kendilerine Hindistan ve Brezilya ile birlikte yeni cephe açıyorlar. Bu ülkelerin potansiyeli nedir?

‘AKP için yüzde 40’a kadar sorun olmaz’
Ekonomik kriz ortamında yerel seçime gidiyoruz. AKP yeni seçim kazanmış, iktidara gelmişken, kapanma davasıyla karşı karşıya kaldı. Müteahhitlerin önüne para koyduk, iş yapın dedik, “Biraz bakalım” diyorlardı. Kapanma davasıyla 2008’in dört ayını kaybettik.
Üzerine kriz ortamı geldi. Bu iki faktörün ekonomide yarattığı tahribatı iyi anlatmamız gerekecek. Yerel seçimlerde AKP’nin oy oranını yüzde 32-34’e düşürmesi problem olur. Yüzde 40’a kadar sorun olmaz.

‘Avantajımız, taban’
Krizi bahane edip, “AKP ancak, bu yolla gider” diye senaryo yazıyorlar. AKP tabanda çalışıyor. Mesajını doğrudan iletiyor. Ne bakanlıklar, ne başbakanlık iletişim danışmanlıkları almıyoruz.
Belki de almamız gerekir ama biz “Boşuna para vermeyelim” diye düşünüyoruz. Tabanda CHP çalışmıyor, MHP çalışıyor ama onun dili marjinal. DTP ise radikal sol dilini kullanıyor. Eski sol örgütlerin görüşlerini savunmaya devam ediyor.
Güneydoğu’da halk geçim derdinde, sorununun çözümünü bekliyor. Eğer onların dediği gibi halkın “kimlik” sorunu olsaydı, DTP bugünkü durumunda olmazdı.

Libya, İtalya gibi, bizden tazminat istiyor...

Haberin Devamı

Libya’ya yaptığımız gezi sırasında programda bakan seviyesinde görüşmeler yapmak varken, Başbakan ile de görüştük.
Başbakan Ali el Mahmudi, görüşmemiz sırasında İtalya Başbakanı Berlusconi’nin Libya’yı sömürge olarak kullanmasından dolayı 30 yıl vadeli 5 milyar euro tazminat ödediğini hatırlatarak, “Osmanlı bizi 1911’de İtalyanların kucağına terk etti. Türkiye’den tazminat talep ediyoruz” dedi. Türkiye’nin Atatürk gibi İnönü gibi en değerli komutanlarını Trablus cephesine gönderdiğini anlattım.
‘Nereden çıkarıyorsunuz bunları’ diye de çıkıştım. ‘Tarih bilginizi takdir ediyorum’ dedi ve geri adım attı. Buralarda gerçekleri anlatmamız gerekir.

Adaletli dağıtım için yoksulların sicili tutulacak

Haberin Devamı

“Yoksulluk paketi” diye kamuoyuna yansıyan açıklamalarda yeni bir şey yok. Hepsi daha önce kademeli olarak yürürlüğe giren kalemler. Yeni olan şu: Uygulamada memnuniyetsizlikler vardı. Hak edip de yardıma ulaşamayanlar vardı. Diğer taraftan, istismar ederek her türlü yardımı alanlar vardı.
Şimdi merkezi bir sicil sistemi kuruluyor. Bir network oluşturulacak, ardından listeye girenler çıkanlar olabilir. Gerçekte yapılması gereken böyle bir uygulamaya ihtiyaç kalmaması ama durum şimdi böyle. İsveç’te 2 yıl kaldım. Orada İsveç vatandaşı işsizlik parası almayı onur meselesi yapıyor, almıyordu. İş istiyordu.
İsveç’te yaşayan Türkler ise işsizlik parasını bir geçim yolu olarak benimsemişlerdi.