Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bayram ziyareti nedeniyle geniş aile bir araya geldik. Çocuklarla eğlenmek güzel. 4 yaşındaki Yasemin üzgün, Arog’a gidememiş.
“7 yaş üstündekiler gidebiliyor, Kerim (7 yaşındaki ağabeyi) gitti” diyor.
Kerim’e filmi soruyoruz, uzun uzun maç sahnesini anlatıyor.
Ailenin gençlerinde hayalkırıklığı yaratmış Arog.
Bu kısa sinema sohbetimizde öğreniyorum ki; “Mustafa” filmine yönelik eleştirilerin dozunu fazla bulmuşlar, “Issız Adam” herkesi etkilemiş, mutfak bölümünü daha çok konuşuyorlar. Ne de olsa aramızda anneanneler var.
Aslında hepimiz bu sinema mevzuunun uzun sürmeyeceğini biliyoruz. Onun için de pek tartışmalı alanlara girmiyoruz.
Memlekette ekonomik kriz var, kimsenin tuzu kuru değil. Kimi yanında eleman çalıştırıyor, kimi ücretli, kimisi üniversiteyi bitirmiş iş arıyor...
Herkes endişeli: Ya işten atılacak ya işten atacak!
“Nasılsınız?” demeye korkuyorum.
Eniştem pimi çekiyor:
“Konfeksiyon bölümünü kapadık, 8 kişiyi işten attık. Kesim, ütü ve paketleme bizde oluyor, konfeksiyonu dışarıya veriyoruz.”
Ödemeler yapılamadığı için sipariş alamıyorlar. Alacaklar büyüyor. Çekler karşılıksız çıkıyor. Son aylarda yaygınlaşan “Çekime 711 yaz” uygulamasını anlatıyorlar.
Borçlular, Türk Ticaret Kanunu’nun 711’inci maddesindeki bir boşluğa sarılmışlar. Bankalar “Çekim hilafım ‘isteğim’ dışında elimden çıktı” diye başvurarak ödeme yapmayan borçluların çekine karşılıksız damgası vurmuyor. Bu da alacaklının yasal takip yapmasını önlüyormuş.
Çeşitli yasal boşluklar nedeniyle çek mağdurlarının sayısının 900 bine ulaştığı biliniyor.

Haberin Devamı

Fendi koltuğa terfi ettiler
Hızlı para kazananları da konuşuyoruz.
“İyi eğitimli ve marka düşkünü bir kesim var” diyorlar. Bağdat Caddesi’nde, sahilde ışıkları yanan bir eve gözümüz takılıyor, duvar ölçülerine yakın bir TV ekranını görüyoruz.
Gelinimiz, görüştükleri genç bir çiftin evini anlatıyor.
“Evlerindeki koltuk 20 bin dolarlık Fendi. Bunlar 5 yıl önce Ümraniye’de oturuyordu. Bu krizde 2.5 milyon dolara çatı dubleks satın aldılar” diyor.
Eşi söze giriyor. “Haksız bir kazanç yok. İyi okullarda okudular, çalışıyorlar. Ancak bunlar bir takım gibi yaşıyorlar. Çocuklarını bile aynı okula gönderiyorlar” sözleriyle tarikatları işaret ediyor.
Benim de aklıma TUSKON geliyor. Son zamanlarda ne kadar atağa kalktılar. Doğu Avrupa’dan, Afrika’dan işadamlarını getirip, fuarlar düzenliyorlar, otellerin salonlarını masalarla donatıyorlar ve ikili görüşmeler yaptırıyorlar.
Orta ve küçük ölçekli işletmelere “can suyu” veriyorlar. Bir büyük işadamının bana yaptığı krizi yorumunu paylaşıyorum:
“2001 krizini devlet üstlendi, bu kez halkın üzerine yığılıyor. AKP de bu duruma hazırlandı, halkın dilinden duasını, elinden ekmeğini eksik etmemeye çalışıyor.”

Haberin Devamı

Avşar’ın zor seçimi
Bayram ziyareti neticede, annelerimizin canı sıkılıyor sonunda. “Sadettin Saran DP’ye hazırlanıyor” yazımı çekiştiriyorlar.
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun, birkaç kez Saran ile sohbet ettiğini ve bu görüşmeler sırasında Saran’ın genel başkana, “Sen yorulunca ben geleceğim” dediğini aktarıyorum. Bizimkiler aslında sözü Hülya Avşar’a getirmek istiyorlar. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkmax’teki programına çıkması, Emine Erdoğan ile Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) davetlerinde yer alması, Avşar’ı AKP ile yan yana getiriyordu.
Avşar, 8 Aralık’ta gazetemizde yayımlanan söyleşisinde Ali Eyüboğlu’nun AKP ile ilgili sorularına yanıt verirken, “Bir şeyleri yaşarsın acısıyla tatlısıyla ve ardından bir damak tadı bırakır. Güzel bir damak tadı kalacak insanların aklında. Türbanı, ekonomisi, Deniz Feneri’ne rağmen” diyor.
Eyüboğlu, “AKP’den teklif gelse kabul edip aktif siyasete girer misin?” diye de soruyor.
Avşar’dan yalnızca iki kelime çıkıyor: “Yok, hayır...”
Şu anda yazının sonuna konan “üç noktadan” sonrasını konuşuyoruz. AKP’den Avşar’a Bodrum Belediye Başkan adaylığı önerisi götürüldüğünü duyuyorum.
Aynı aile çatısı altında, “Saran DP’ye, Avşar AKP’ye” olmayacağına göre, birinden biri, yerini yeniden belirleme ihtiyacı duyabilir.
Bir başka öngörüyü de hesaba katabiliriz. Saran ile teması süren Soylu da Avşar’ın adaylığını gündeme getirmiş olabilir.
Çok yakın bir dostum böyle durumlarda şöyle der: C’est la vie!